Future Today Institute, her yıl SXSW sırasında çok kapsamlı bir trend raporu (Tech Trends Report) yayınlıyor. Dünyanın önde gelen işletmelerine ve hükümetlere teknolojiye dayalı araştırma ve danışmanlık yapan kuruluşun kurucusu olan fütürist Amy Webb, bu yıl 15. yayınlanan öne çıkanları paylaştı.
Her yıl 1 milyondan fazla kez indirilen rapor, 2022 yılında toplamda 14 ana bölümden oluşan 668 sayfalık dev bir bilgi havuzunu barındırıyor ve raporun tamamına da bu bağlantı üzerinden ulaşılabiliyor. Amy Webb; yapay zekadan metaverse’e, sağlıktan robotiğe, iş hayatından sentetik biyolojiye kadar çeşitli konuları kapsayan bu raporu 3 kümede toparlanan ve birbirleriyle ilişki içinde bulunan başlıklar altında SXSW oturumunda paylaştı.
It's finally here! Get access to the @FTI 2022 Tech Trends Reports –– all 14 of them!
Download: https://t.co/Ad32wxlAVc pic.twitter.com/2V0WBNHmAm
— Amy Webb (@amywebb) March 16, 2022
Bu yılki sunumun temasını ise yeniden algılamaya (reperception) dayanıyor. Webb’e göre olayları, durumları, girişimleri ve gelişmeleri “yeniden algılama” geleceği anlamamız için en güçlü araç. Aynı zamanda yaratıcılığın ve yeniliğin özü. Bunlara ek olarak tabii ki belirsiz bir gelecek tasavvurunda da ortaya çıkacak sorunlarla baş etmenin anahtarı.
.@amywebb launches the Future Today Institute’s 15th anniversary edition of its Tech Trends Report at #SXSW 2022. pic.twitter.com/TsozzS4EOn
— SXSW (@sxsw) March 13, 2022
Yapay zekanın artık insana ihtiyacı yok
Birkaç yıl önce henüz emekleme ve gelişme aşamasında olan yapay zeka şu anda gerçekliğe bakış açımızı değiştiriyor. 2012 yılında bir yapay zekayı kedileri tanıması amacıyla eğitmek için 10 milyonun üzerinde YouTube videosu ve 14 binden fazla işlemci sayısı gerekiyordu. Bugün artık yapay zeka Generative Adversarial Networks (GAN) sayesinde örnekler üzerinden gerçeğinden ayrılmayacak kedi görselleri üretebiliyor. Kedi örneği bir kenara geçtiğimiz yıl yapay zekanın veriye ya da metne göre ne denli farklı görseller üretebildiğini 2021 yılı derlememizde biz de ele almıştık.
Amy Webb de tam olarak buradaki gelişime vurgu yaparken bugün olmasa bile yakın gelecekte yapay zeka sistemlerinin insanları bağlı kalmadan kendi kararlarını aldığı bir geleceğin yakın olduğunu söylüyor. Bunu vurgularken de 10 yıl içindeki değişimi (kedileri tanıması için yapay zekayı eğitmekten yapay zekanın veriler doğrultusunda insana bağlı kalmadan gerçek kediden ayrılamayacak kusursuzlukta kedi görselleri üretebilir hale gelmesi) işaret ederek bu sürenin çok da uzak olmadığını ima ediyor.
Yapay zeka bugün bile gerçek insan üretiminden farkı olmayacak işler başarabiliyor. OpenAI tarafından geliştirilen, insan benzeri metinler üretmek için makine öğrenimini kullanan dil modeli GPT-3 bir örnek. Daha önce Bigumigu’da yazdığımız yapay zeka destekli yazma asistanı Jarvis ve Rytr, GPT-3 sayesinde bugün artık neredeyse kusursuza yakın metinler oluşturulabiliyor.
Amy Webb de raporda yer alan GPT-3 modeline yazdırılmış bir örneğe yer veriyor. Yaklaşık 500 kelimelik içerik 3,5 saniyede tamamlayan yapay zeka kusursuza görenleri hayrate düşürecek bir performans sergiliyor. GPT-3 ile yazılmak istenen konu hakkında birkaç kelime girmek ve hangi üslupta yazılmasını istediğini belirterek bir paragraf yazıyı saniyeler içinde almak mümkün. Kelimeler sadece metin değil görsel oluşturmak için de yapay zekanın anahtarı oluyor.
Raporda değinilen ve yine Open AI tarafından geliştirilen DALL-E yakın zamanda karşımıza çıkan bir örnekti. Bigumigu’da yer verdiğimiz GauGAN2, Yapay zeka destekli uygulama WOMBO Dream de gelişmelerin ne kadar çeşitlenebileceğini gösteriyor.
Tabii ki yapay zeka bu işlemleri yaratmak için büyük bir veri havuzunda birçok kez deneme yapmasının sonucunda bu gelişimi gösterdi ve artık kişilerin nefes alışlarından ve kalp atışlarından kim olduğunu tahmin edebilecek bir noktaya erişmiş durumda. Hatta ABD ordusu kalp atışlarına değil deri üzerindeki mikro hareketlerin durumuna göre kişilerin kim olduğunu tespit eden bir yapay zeka üzerinde çalışıyor.
Yapay zekanın tüm bu tanımlama süreci insan gözünün fark edemeyeceği mikro hareketler üzerinden gerçekleşiyor. Bu yapay zeka sistemlerinin bireyi tanımak için yüzlerini bile görmesine gerek duymayacağı kulağa distopik gelebilecek bir geleceğin ilk adımları.
2027 senaryoları
5 yıl içindeki iki farklı senaryoya göz atalım. Amy Webb öncelikle optimist senaryoyu ele alıyor. Yapay zeka sayesinde internette yapılan aramaların daha sezgisel ve erişilebilir olması insanların hayatını kolaylaşran seçenekler sunacak. Biyometrik tanıma sistemlerinin insanların faydası için kullanılacağı, yapay zekanın belirli görselleri seçmesi ya da elemesi yoluyla insanlara istediği görseli ya da ürünü sunabileceği, yapay zeka koçların insanların yetenekleri ve becerileri doğrultusunda uygun işi önerebileceği ya da onlara yeni beceriler öğretebileceği bir gelecek. Bu bakış açısı doğrultusunda yapay zeka belirli işlemleri otomatikleştirirken insanların da daha kolay ve hızlı karar vermesini sağlayacak bir yöntem sunuyor.
Madalyonun diğer yüzünde ise 2022’de yaşadığımız her durum gelecek 5 yıl içinde bizi daha kötü bir duruma sokacak. Yapay zeka yardımıyla hazırlanan ve gerçeğinden ayrılamayan görseller ve videolarla yayılan bilgi kirliliği, verilerin üçüncü taraf şirketlere aktarılmasıyla mahremiyetin tamamen yok olması, yüz tanıma sistemlerini hack’lemek için maskelerin, takıların ya da aksesuarların ya üretildiği bir gelecek ki aslında Bigumigu’da daha önce bu tarz yüz tanıma sistemlerini atlamaya imkan tanıyan fütüristik tasarımlara yer vermiştik. Bu tasarımların olması, veri gizliliği konusunda büyük tehditlerin yaşanması kötü senaryonun beş sene içinde gerçekleşme ihtimalini daha da kuvvetlendiriyor. Webb de 2027 için tahminde bulunmak gerekirse felaket senaryosunun yüzde 80 oranla daha gerçeğe daha yakın bir varsayım olduğu görüşünde.
İçine sürüklendiğimiz evren: Metaverse
Geçtiğimiz son bir yıl içinde belki de çevremizde her kesimden duyduğumuz, şirketlerin ve ülkelerin birbirleriyle yarıştığı, The Future 100: 2022 raporunda 1960 yıllarındaki uzay yarışına benzetilen metaverse konusu ve bu konunun alt başlıkları sunumda değinilen ikinci başlık oldu.
Herkesin ışığın peşinden bir hızla ilerlemeye ve öncü olmaya çalıştığı bu dönemde Web 3.0’ın ve meteverse’ün sunacağı imkanlar yadsınamazken Amy Webb dijital koleksiyonların, mülklerin ya da NFT’lerin uzun soluklu bir trend olacağını düşünmüyor. Çünkü NFT gibi dijital sanat eserleri nadirliğini taşıdığı sürece bir değere sahipken market artık doyum noktasına ulaşmaya başladığı için elde olan koleksiyonların güzel sanat eserlerindeki gibi ilerleyen süreçte çok daha değerli olacağı bir varsayım yapmak mümkün gözükmüyor. 650 bin dolara satılan The Metaflower Super Mega Yacht gibi örnekler aşırılığın sonunda karşı karşıya kalınabilecek durumları gösteriyor.
NFT’lerin eğlenceli, heyecanlı ve yeni aşamaya geçişteki sıçrama tahtası olduğunu vurgulayan Webb, metaverse, blockchain, Web 3.0 gibi konu başlıklarının altında NFT’leri dikkat dağıtıcı bir parıltı olarak görüyor. Hükümetler şu aşamada dijital varlıkları düzenlemek, tüketicileri, yatırımcıları ve işletmeleri korumak amacıyla kripto para birimlerinin risklerinin incelenmesini öngören kararnameler üzerine çalışıyor. Yakın zamanda ABD Başkanı Joe Biden bu konuda bir adım atmıştı.
Metaverse fiziksel ve dijital arasında bir köprü kurarken bu bağlantı için artırılmış gerçeklik ya da karma gerçeklik gibi gözlüklere ve diğer giyilebilir teknolojik ürünlere ihtiyaç duyuluyor. Bu gözlükler şu anda gündelik hayatta kullandığımız hafiflikte oldukça sadece görmek değil hissetmek de isteyeceğiz. Dokunsal duyuya hizmet eden haptik eldivenler ya da Emerge Home gibi çıplak elle VR deneyimi sunan ürünler haricinde koku duyusuna hitap eden girişimlerle de sanal dünya daha kapsayıcı ve gerçekçi hala bürünecek.
Her ne kadar Amy Webb tarafından sunumda değinilmemiş olsa da Jean-Pierre Jeunet tarafından yönetilen 2022 yapımı bilim-kurgu ve komedi filmi Bigbug’da yer alan koku baloncuklarının bu gelecek senaryosunun güzel bir örneği olabileceğini düşünüyorum. Gerçekçi olursak şimdilik giyilebilir teknolojinin sanal dünyadaki etkileşimlerimize katacağı en büyük artılardan biri hiç kuşkusuz bir klavyeden yazıp ekrandan okumak yerine bedenlerimizle sanal dünyanın bir parçası olup etkileşim kurmamızı kolaylaştıracak olması.
Avatarlar, farklı karakterlerinizin yanısıması olacak
Metaverse, Web 3.0’ın bir parçası. Peki bu noktaya nasıl ulaşacağız? Meta Horizon Worlds ya da Decentraland örneklerinde olduğu gibi avatarlar her ne kadar şu anda daha çok çizgi film karakterlerine benziyor olsa da süreç içerisinde sentetik dijital varlıklarımız bu alanda söz sahibi olacak. Epic Games’in Unreal Engine tarafından desteklen sanal insanları MetaHuman Creator, dijital karakterlerimizin ne kadar gerçekçi olabileceğini gösteren gerçekçi bir örnek.
Her ne kadar avatarlar gerçekçi olsa da yaratılan bu dijital karakterler insanların bulunduğu duruma ya da ortama göre çeşitlenecek ve farklılaşacak. Bu durumu sadece bir kimlik yerine birden fazla kimlikle yaşamaya benzetebiliriz. Buna neden gerek duyacağımızı düşünüyor olabilirsiniz.
Amy Webb’in farklı kimliklerin yaratılacağını günümüzdeki örnekler üzerinden de anlatarak durumun gerçekçiliğini ortaya koyuyor. Nasıl ki Twitter, Facebook, Linkedln ya da Tinder uygulamalarında kendimizin farklı versiyonlarını insanlara gösteriyorsak avatarlar da böyle olacak.
Metaverse şu anda ortak bir dile ya da protokola sahip değil. Bu da insanların günümüz sosyal medya uygulamalarında olduğu gibi farklı kimlikler yaratmasını ve bu kimlikleri o ortamda taşımasını engelliyor. Günümüzde farklı sitelerdeki hesaplarımızın şifrelerini bile hatırlayamazken, her ortam için farklı benlikler tasarlamak, bu benliklerin durumuna göre hareket etmek ve tüm bu kimlikleri manuel olarak hazırlayıp akılda tutmak kolay değil.
Günün birinde en nihayetinde kalıcı güvenilir ve doğrulanmış dijital kimliklerle bu zorluğun üstesinden de geleceğiz. Bu kimlikleri dijital ortamlardaki nüfus cüzdanı gibi düşünmek mümkün. Kanada merkezli SecureKey Dijital kimlik doğrulama platformu yakın zamanın yükselen örneklerinden. Blockchain teknolojisi geliştikçe bu örneklerden daha fazla göreceğiz. Doğrulanmış kimlikler verilerin saklanmasını ve üçüncü parti kurumlarla paylaşılmasını engelleyecek bir çözüm. Örneğin sanal evrende bir Nike aldığınız zaman bu ayakkabının bir sanal versiyonuna sahip olacaksınız ki bu avatarınızın giyebileceği bir ürün ve aynı zamanda NFT olacak. Bunula birlikte bu bir çift ayakkabıya gerçek hayatta da sahip olacaksınız ve bunun için banka hesap numaranız, ayakkabı numaranız ve ev adresiniz dışında herhangi bir bilgiye ihtiyaç duyulmayacak. Şu andaki çevrim içi alışveriş deneyimlerinde hatırı sayılır ölçüde verileri üçüncü parti veri sağlayıcılarıyla paylaşılıyor ki bu durum büyük bir mahremiyet sorununa yol açıyor.
Peki dijital dünyadaki harcamalarımız için nereden kazanç sağlayacağız. Amy Webb, teknolojik cihazlar için bir Airbnb modeli benzetmesi yaparak durumu örneklendiriyor. Kısacası cihazlarınızı kullanmadığınız zaman kripto para madenciliği, CGI işleme ya da büyük işlem gücü gerektiren karmaşık işlemlerde kiralamanıza olanak sağlayacak merkeziyetsiz bir hizmet türü.
Blokzinciri tabanlı yazılım Golem örneğinde olduğu gibi karmaşık projelerde çalışacak kaynağa ve işlemciye sahip olmayan kullanıcıların blokzinciri tabanlı para birimleriyle belirli bir ödeme karşılığında halihazırda kullanılmayan cihazın gücünü kendi işi için kullanabilecek.
Rüyalarımız reklam kuşağına dönüşüyor
Metaverse bölümünün sonunda gelirken bir başlığa daha değiniyor Amy Webb. Kişinin belirli bir konu hakkında rüya görmesine yardımcı olmak için kullanılan teknikleri içeren Targeted Dream Incubation (Hedeflenmiş rüya kuluçkası). The Future 100: 2022 raporunu derinlemesine incelediğimiz yazısı okuyanlar için bu yeni bir terim değil. Hatta raporda yer alan Coors markasının Super Bowl için hazırladığı kampanyasını Amy Webb de örnek olarak gösteriyor. İnternetin yeni versiyonu insan bedenini bir arayüz olarak kullanarak düşüncelerimizin arasına sızıyor.
2032 senaryoları
Amy Webb bu sefer 10 yıl sonrası için iki farklı senaryo ile karşımıza çıkıyor. Olumlu bir bakış açısıyla bakarsak blockchain güvenliğin yeni bir formu olacak. Web 3.0, çizgi film tadındaki avatarların ve NFT’nin dışında erişebilirliğin, şeffaflığın, birlikte çalışmanın ve güvenin anahtarı olacak. Öte yandan tersi bir senaryoda dijital pazarlamanın işlevini kaybettiği, pazarlama hunisinin aksiyondan farkındalığa kadar her aşamasında işlevsiz bir hale geldiği bir senaryo karşımıza çıkıyor ki Webb’e göre katastrofik senaryonun gerçekleşme olasılığı yüzde 70.
Yakın gelecekte adını sıksık duyacağımız bir bilim alanı: Sentetik Biyoloji
Sona kalan ama diğer başlıklar kadar dikkat çekici bir konu var ki iklimi, yemekleri, genetiğimizi ve geleceğimizi etkiliyor. Amy Webb, sentetik biyoloji başlığı altında bilgisayarların ve biyolojinin birleştiği bir geleceği paylaşıyor. Bundan 10 yıl sonra nasıl bugün yapay zekalar üzerine konuşuyorsak sentetik biyoloji de insanlık için öyle olacak.
Bilgisayarlarımızı kopyaladığımız gibi biyolojik sistemlerimizi de programlayabileceğiz. DNA dizilimlerini tıpkı bir yazılım kodu gibi programlar üzerinden düzenleyip değiştirebileceğiz. DNA’lar düzenlenip yeniden yazıldıktan sonra sıra üretim aşamasına geliyoruz. 3B baskılı makineler gibi DNA moleküllerini de bir yazıcıdan elde etmek mümkün olacak. Bu söylenenler kulağa uçuk geliyor olabilir. Ancak durum öyle değil. Sentetik DNA ve DNA ürünleri sunan ABD merkezli Twist Bioscience şu anda bunu gerçekleştiriyor.
Metaverse adımlarıyla birlikte muazzam bir depolama alanına ihtiyaç duyarken veriyi saklamaya yetecek kadar alan bulunmaması da yakın zamanda bir sorun olabilir. Roswell Biotechnologies tarafından üretilen molekül elektronik çip, verilerin ve biyolojik kökenli diğer bilgilerin yüksek hızlı ve doğru bir şekilde okunması sağlerken yerden tasarruf sağlıyor. Bu girişimlerin yanı sıra metaverse ve yapay zeka teknolojisinde söz sahibi olan Google, Meta, Microsoft gibi büyük şirketler biyoloji üzerine de çalışmalar yürütüyor. Microsoft ve Washington Üniversite’sinin halihazırda çalıştığı DNA molekülünü sabit bir disk gibi kullanılmasına imkan tanıyan otomatik kapalı devre sistemi verilerin çok daha küçük alanlarda depolanmasını sağlayacak.
Henüz biyolojik olarak tasarlanmış, genetik açıdan kontrol altında tutulan öjenik bebeklerle ve yetişkinlerle karşı karşıya değiliz. Ancak tavuklar için durum öyle değil. Bugünün tavukları daha kısa sürede daha az yem ile çok daha iri yapıda olacak şekilde bir nevi tasarlanıyor. İnsanların tüketim ihtiyacı düşünüldüğünde hormonlarla dolup taşmamış hem insan için hem de hayvanlar için kötü bir seçenek olmayan bir çözüm daha var: Kültür tavuğu.
Kültür eti, laboratuvar ortamında üretilen kahve örneklerinde olduğu gibi laboratuvar ortamında yetiştirilen ve gerçekte bir tavukla bağlantısı olmayan gıdadan bahsediyoruz. Henüz erişilebilirlik açısından fast food zincirleriyle yarışacak durumda değil ancak bugün kültür tavuğu Singapur’da üretiliyor. Bu durumda Singapur gibi büyük tavuk çiftlikleri olmayan ülkeler dahi tavuk ihracatında önemli pay sahibi olabilir.
Genetik tasarımlı bebekler
Tavuk üretimi bir yana insanların da üreyip çoğalmasında da gelenekselin dışında bir yöntemden bahsediyor Amy Webb. IVG (in vitro gametogenez), adı verilen bu süreç kısaca doku ve organlardan alınan hücrelerin tersine mühendislik sayesinde uyarılmış pluripotent kök hücrelerine ve bu hücrelerin böbrek hücreleri, kas dokusu hatta sperm ya da yumurta gibi herhangi bir hücre tipine dönüşmesine imkan tanıyor. Yani hızlı ve ağrısız bir biyopsi sonucu vücuttan alınan deri hücreleri geleceğin çocukları yaratılabiliyor.
Fareler üzerinde başarıyla gerçekleştirilen bu süreç farklı etik ve yasal sorunları doğurdu için insanlar için henüz kullanıma hazır değil. Bir yandan kulağa distopik ve korku dolu gelse de insanların bu yöntemi denemesi için birçok nedeni olacak. Kısırlık, kanser gibi hastalıkların çözümü olmasının yanı sıra aile olmanın tanımını ve formunu değiştirecek bir teknolojiden bahsediyoruz. İnsanların başka kimseye ihtiyaç duymadan çocuk sahibi olduğu ya da bir çocuğun ikiden fazla ebeveyne sahip olduğu bir gelecek.
IVG, bugün yarattığımız embriyolardan çok daha fazla embriyo yaratmak demek. Bu durum da içlerinden en güçlüsünü seçebileceğimiz anlamına geliyor. Genetiği tasarlanmış bebekler sandığımızdan daha yakın bir süreçte toplumumuzda olacak. Genetiği değiştirilmiş, laboratuvar ortamında DNA’sı düzenlenmiş bebekler kendi kalıtsal özelliklerini bir sonraki kuşağa bırakacak. Bunun sonunca bizler gibi (Amy Webb’in söylemine göre analog insanlar) insanlar ve geliştirilmiş insanlar olarak ikiye ayrılacağız.
Bu tahminin tohumları günümüzde DNA’ların özel şirketlere satılmasıyla ekiliyor. ABD’de her beş vatandaştan biri genetik bozukluklara yol açan DNA baz değişimlerinin belirlenmesi DNA dizilimlerini veriyor. Çin hükümeti şu anda toplama kamplarına Uygurlara yönelik baskı, şiddet ve nüfus kontrolü yaparken bir yandan da organlarını zorla alıp DNA topluyor. Bu nedenle Çin en çok DNA’ya sahip. İkinci ve üçüncü sırada ise iki sürpriz şirket var. Bioteknoloji şirketi 23andMe ve insanların soyağacını çıkaran Ancestry isimli şirketler, insanların DNA’sına sahipken buna benzer şirketlerin artması felaket senaryolarını da doğurabilir. DNA’nın pazarlama şirketlerine verilmesi ve tüketici davranışlarının mercek altına alınması mümkün. Daha kötüsü bu genetik verileri hacker’lar tarafından ele geçirilebilir. Sadece bir insanı etkileyecek sentetik virüsler üretilebilir.
2037 senaryosu
Bundan 15 yıl sonra için iki farklı senaryoya göz atalım. İyi yönünden bakarsak biyoloji teknolojik platformların sonu olabilir. Ölüm insanlar için bir mutlak son değil opsiyonel bir seçenek olabilir. Her şey genetiği değiştirilmiş olarak üretilebilir ve bu durum iyi bir şey de ortaya çıkarabilir. Blockchain teknolojisi bu gıdaların ya da ürünlerin kökenini takip etmek, nasıl üretildiğini bilmek için kullanılabilir. Hiçbir hayvana zarar vermeden sorunsuzca gerçek et yemek mümkün olabilir.
Madalyonun diğer yüzünde Don’t Look Up filminde olduğu gibi yöneticilerin, bilim insanlarının uyarılarını görmezden geldiği bir senaryo var. Her ne kadar bu yıllarda pandeminin de etkisiyle iklim krizi hakkında daha fazla bilinçli olsak da bu konu hakkında ciddi adımlar atılmazsa -ki hala etki edecek adımların atıldığı söylenemez- sonuçlar daha kötü olacak. Şimdilerde son yılların en sıcak yazını dediğimiz bugünler önümüzdeki 100 yıl içerisinde en serin yazlar olarak anılacak.
Sentetik biyoloji ve teknoloji iyi niyetle değil de kötü amaçla kullanılacak. Hatta öyle ki hacker’lar özellikle ünlülüerin genetik bilgilerini internette satışa çıkaracak ya da sadece onlara etki edebilecek virüsler tasarlanacak. Sadece onları hasta etmek ya da öldürmekle tehdit etmek için değil sadece onları biraz daha rahatız etmek için bunu yapacaklar.
Amy Webb, 15 yıl sonrası için kurulan bu iki senaryonun gerçekleşme ihtimalini yarı yarıya görüyor. Ancak 15 yıl uzun bir süre gibi gözüküp hiçbir şey yapmamaya devam edersek pek çok şey için geç olabilir.
SXSW, Amy Webb’in oturumunu bir istisna olarak YouTube hesabı üzerinden de paylaştı. Bu geniş özet dışında yaklaşık bir saat süren oturumun tamamını aşağıdan izleyebilirsiniz.
Görsel: YouTube