İnsanın sanal varoluşu ve sanal dünyadaki imajı gitgide fiziksel varlığının önüne geçiyor. Selfie kültürünün ve fotoğraf düzenleme araçlarının akıl sağlığı üzerinde etkili olacak denli bağımlılık yaratması bunun işaretlerinden olsa gerek. Öte yandan sanal Influencer’ların eğilimleri etkilediğini; Calvin Klein ve Prada gibi dev markalar için önemli bir pazarlama kanalı haline geldiklerini görüyoruz. League of Legends’in geliştiricisi Riot Games ise sanal hip hop grubu True Damage’ın kostümleri için Louis Vuitton ile çalışarak zihinlerimizde farklı öngörüleri tetikledi geçtiğimiz ay. Ancak sanal karakterler için sanal giysi tasarlanmasından daha çarpıcı bir şey varsa herhalde o da gerçek insanların gerçekte var olmayan dijital giysiler satın alması. Bu yeni eğilimin adı da dijital moda.
Dijital moda, sadece sanal olarak mevcut olan 3B render’lı kıyafetleri kapsıyor. İnternette biraz araştırma yaptığınızda moda endüstrisinin dünyada en fazla kirlilik yaratan ikinci endüstri olduğunu pek çok kaynakta görebilirsiniz. Bu nedenle son yıllarda yavaş moda ve sürdürülebilir moda kavramları hayatımıza girdi. Reflect Studio ve Patagonia gibi B Corp sertifikalı markalar da etik birer moda markası olarak sektöre ışık tuttu. Tüketici bilinçlendikçe moda endüstrisinin adeta kriz yaşamaya başladığı bir dönemde dijital moda, sıfır atıkla şık görünmeyi sağlayan yeşil alternatif gibi görülmeye başladı.
Dijital moda tasarımları, dijital bir avatar üzerine giyilebiliyor veya bir kişinin görüntüsüne yerleştirilebiliyor. Gerçek dünyadaki bir giysinin sanal versiyonunun yapıldığı da oluyor ama bu çok nadir bir durum. Bu nadir durumlar dışında bu tasarımlar gerçek dünyada var olmayan tasarımlar. Bu işleyişin, içinde yaşadığımız yoğun dijitalleştirilmiş dünyada tasarımcılar için ne tür yeni kapılar aralayabileceğini ve sektörde nasıl devrim yapabileceğini siz hayal edin.
“Dijital moda” noktasına nasıl geldik?
Dijital moda kavramı aslında çok da yeni değil. Örneğin Bitmoji 2016 yılında, kullanıcılarının avatarlarını Zac Posen, Alexander McQueen, Calvin Klein ve diğer üst düzey moda markalarından giydirmesine imkanı sağlamak için lüks moda mağazası Bergdorf Goodman ile iş birliği yaptı. Böylece gerçek hayatta bu markaların tasarımlarını giyemeyen bir kullanıcı bile avatarını bunlarla giydirebildi. 2018’de, İskandinav perakende zinciri Carlings, Neo-Ex adlı ilk dijital giyim koleksiyonunu piyasaya sürerek bu eğilime katıldı. 19 parçalık bu koleksiyondaki parçalar düşük fiyatlı (11-33 dolar) olarak satışa çıkarıldı.
Mayıs 2019’a geldiğimizde ise dünyanın ilk dijital moda evi olarak kurulan Hollanda merkezli The Fabricant’ın ortaya çıkışı oldukça çarpıcı bir gelişme oldu. Fin animatör Kerry Murphy, moda tasarımı öğrencisi Amber Slooten’ın tamamen dijital olan mezuniyet portfolyosundan ilham alarak 2018 yılında atmıştı bu şirketin temellerini. Sosyal medyayla yatıp kalkan bir dünyada, fiziksel görünüm üretmek zorunda kalmadan yeni görünümler üretmek gayet iyi bir fikir olarak görünmüş. Londra’daki bir pop-up mağaza, şu anda dijital modanın ticari potansiyellerini test etmek için müşterilerini dijital giysiler denemeye teşvik ediyor. Tüketici, kullanmadığı/eski bir giysisi karşılığında dijital bir giysi alabiliyor.
Dijital moda eğilimi yükseliyor, yeni ve büyük bir pazar şekilleniyor. Elbette bu alıştığımız moda sektörünü dönüştürecektir. Öte yandan fiziksel olarak var olduğumuz sürece fiziksel giysi ihtiyacımız da sona ermiyor. Evrim (Transcendence) filmindeki gibi fiziksel bedenlere ihtiyaç duymadığımız, bilincimizi bilgisayarlara yükleyebildiğimiz bir noktaya gelirsek eğer o zaman başka tabii. Ancak insanlığın o derece ilerlediği bir noktada da dış görünüm odaklı olmak muhtemelen çok ilkel bir yaklaşım haline gelerek geçerliliğini kaybedebilir bence. Siz ne dersiniz?
Görsel: Fabricant