Sosyal medyanın ortasına düştüğümüzden beri tek yaptığımız şey ‘paylaşmak’. İnternet dünyayı küçülttüğünden beri, dünyanın her herhangi bir yerine gitmek, oradan alışveriş yapmak, iletişim kurmak kolaylaştı. Artık planlarımızı alternatif yollarla yapabiliyoruz. Birçok hizmeti almak ve vermek için geleneksel yollara ihtiyacımız kalmadığı anlaşıldığından bu yana ekonomiyi değiştirecek servisler geliştiriliyor. Bu tür projelerin 3 boyutu var; biri ekonomik, biri sosyal, biri de çevresel. Paylaşım ekonomisinde hiçbir şey aslında ücretsiz değil. Satın almak değil de ödünç almak var, yani yine bir ödeme yapıyorsunuz. Ama kendi ekonominize katkınız olurken bir de sosyal bir deneyim yaşamış oluyorsunuz ki, günümüzde bireylerin de organizasyonların da markaların da en çok peşinde koştuğu şey bu; deneyim yaratmak.Paylaşım ekonomisiyle birlikte türeyen internet projelerinin gençler için daha avantajlı olduğu düşünülebilir. Çünkü gençler artık internet çağının getirdiği anlayış ile yalnızca o an ile ilgilenip, tüketip geçiyorlar. Bir şeye sahip olmak yerine onu kiralamayı, ödünç almayı tercih edebiliyorlar. Bu içgörüyü yeni çıkan mobil uygulamalarda da inceleyebiliriz, artık gerçek zamanlı iletişimin getirdikleriyle üretilen uygulamalar
Snapchat ve Lightt’ta olduğu gibi genç kitle sadece deneyimleyip geride bırakmaya odaklanıyor, sahip olmaya değil. Airnbnb ve haberin devamında örneklerlendireceğimiz modeller daha hipster, daha gezgin, daha maceraperest olarak değerlendirilmeleri sebebiyle gençlere hitap ediyor denebilir ama son araştırmalar gösteriyor ki 55 yaş üstü her 4 kişiden 1’i bundan 2 yıl önceye kıyasla ürün ya da hizmeti ödünç almaya/kiralamaya satın almaktansa daha sıcak baktıklarını söylüyorlar.
Peki bu tüketici davranış değişikliği ekonomiye nasıl yansıyor?
Airnbn’nin öncü olduğu diyebileceğimiz, paylaşım ekonomisinin birçok alandan Bigumigu’da daha önce haber olmuş örnekleri:
Airbnb, diğer servislere göre en çok bilinen ve en çok kullanılan platform. Ne olduğundan çok vizyonundan bahsetmek daha doğru olur. Bu yıl Airbnb CEO’su Brian Chesky’yi dinlemeye fırsatımız oldu. Orada aldığım notlardan öne çıkan, insanlara yalnızca istedikleri şeyi üretmenin değil, ihtiyaçları olan şeyi üretmenin önemi. Chesky “Paylaşılabilir ekonomi insan gücüyle çalışan ekonomi demektir.” diyor. O’nun görüşüne göre insanlar artık içerik değil, sektör yaratıyorlar. Paylaşım ekonomisinin temellerini de bu servislerin kullanıcıları attı. Airbnb’nin de iş modelinin temelinde anlamlı deneyim ve hatıralar yaratmak var, hatta kendilerini bir sehayat, konaklama şirketi değil deneyim yaratma şirketi olarak konumlandırıyorlar.
Bisiklet Airbnb’si: Spinlister
Paylaşım ekonomisini besleyen uygulamalardan biri de Spinlister. Sosyal çöpçatanlık kavramını temel alan Spinlister kullanımda olmayan bisikletlerinizi, geçici süre bisiklet ihtiyacı olanlara kiralamanıza yarıyor. Esasında bu tür uygulamaların ekonomik boyutunun yanında sosyal boyutu olması da şunu düşündürüyor; kişi bisiklet ihtiyacı geçici olduğu için değil, yalnızca bu deneyimi yaşamayı tercih ettiği için de satın almak yerine kiralamayı yani Spinlister’i kullanıyor olabilir. Örneğin Airbnb’nin CEO’su Chesky 2010 yılından beri yalnızca Airbnb evlerinde kalıyor, zannetmiyorum ki kendisinin kalıcı bir ev ihtiyacı olmasın 🙂
Melba bir sosyal davet sitesi. Özetle dışarda yemeğe çıkmak için restaurant yerine kendine ait menüsünü hazırlamış birinin evinde, tanımadığınız insanlarla bir akşam yemeği satın alıyorsunuz. Bir Facebook etkinlik sayfasına benzeyen davetlerden lokasyon, içerik, kişi sayısı gibi kriterlere göre size uygun olanı seçip check-in olur gibi yerinizi ayırtıyorsunuz. Melba SXSW’te de özel oturumların konusu oldu ve yükselmesi bekleniyor. Burada da kilit konu deneyim, yeni bir değer yaratmak ve deneyim paylaşmak.
Uber: “Herkesin özel şoförü”Uber bu sloganla yola çıkan San Franciscolu bir internet girişimi. Uber şoförler için bir paylaşım ekonomisi örneği diyebiliriz. Sistem basit, istenilen özelliklere sahip hali hazırda şoför olan herkes dahil olabiliyor, Uber’in mobil uygulaması ve navigasyon uygulaması olan akıllı telefon veriliyor size sistemden ve böylece siz de bir Uberci oluyorsunuz. Kullanıcılar taksi çağırmak yerine akıllı telefonlarından talepte bulunuyorlar, ona en yakın şoför alıp istediği yere bırakıyor. Burada şoför için de otomobili çağıran kişi için de yaratılan deneyim değerli, taksi çağırmak yerine Uber’in tercih edilmesini sağlayan da bu.
Ortak Alan
Üzerinde durduğumuz bir başka konu var bunlarla bağlantılı; ortak alan. Artık değişen ekonomi ve tüketici davranışlarıyla insanlar hizmetleri satın almak yerine kiralamayı tercih ettiği gibi mekanlarda da bunu yapıyor.
Urban Station dünyada örnekleri olan mobil çalışanlar için tasarlanmış bir çalışma ortamı. İstanbul iş hayatının merkezi Maslak ve daha yaratıcı alanlarda çalışan mobil profesyonellerin merkezi Galata’da bulunan ofisleri ile Urban Station’da kendi belirlediğiniz çalışma saatleri içinde masa ya da toplantılarınız için toplantı odası kiralayabiliyorsunuz. Bir ofiste ihtiyacınız olacaklar, örneğin internet bağlantısı, kırtasiye desteği, yazıcı, sessiz ve motive edici ortam gibi şeyler elinizin altında. Çalıştığınız saat kadar ücret ödüyorsunuz.
Yazane ise yine dilimizde tam karşılığı olmayan
gentrification yani daha önceden daha değersiz olan şehir bölgelerinin üst kesimin keşfetmesi ve satın almasıyla popülerleşip o bölgelerin fiyatının artması kavramının İstanbul’daki son örneklerinden, yaratıcı sektörlerin ve çalışanlarının uğrak mekanı Karaköy’de yeni açılan bir ortak çalışma alanı.Yazane ortak çalışma alanlarının avantajlarını kullanmak isteyen, ofis açmanın masraflı geldiği, toplantı yapacak yer bulamayan ve kafelerde çalışma ortamı yaratamayan, evden çalışırken kendini iş hayatından uzak hisseden ve fikir alışverini her zamankinden farklı bir ortamda yapmayı isteyenleri hedefliyor. Kendiniz ya da şirketiniz için saatlik, haftalık, aylık ya da senelik ofis kiralayabiliyorsunuz ve yeni bir deneyim yaşamış, çalışanlarınıza da yaşatmış oluyorsunuz.
Free Desk Here benzer bir anlayışa sahip fakat diğer örneklerden biraz farklı bir sosyal proje. Yaratıcı alanlarda dünyanın dört bir yanından çalışanları, ajanslar/stüdyolar ya da ofisler kendi yerlerine davet edip o kişiye geçici çalışma alanı veriyor. Hatta Bigu haberinden sonra Türkiye’den bir ajans da projeye dahil oldu.
SXSW 2013: Pop-up Kültürü oturumunda da geçici ofislerin işletmeler için ne gibi faydalar sağladığını dinledim, gerçekten ilgi çekici bir oturumdu. Girişimciler ve köklü markalar için ortak avantajlar olsa da, girişimciler için uzun dönemli yatırımlar yapmak yerine ürünlerinin/modellerinin tutup tutmayacağını test edebilmek değerli; büyük markalar için de tüketicilerine özel deneyim yaratmak. Oturumdaki konuşmacılardan biri Twitter’in da olduğu bölgedeki bir otelin giriş katını ‘A Temporary Offering’ adında konsepte çeviren şirkettendi ve projeyi anlattı. Projenin kiraladığı kattaki dükkanlar geçici mağazalara çevrilebiliyor. Restaurant, bar ya da sanat galerisi işletmecileri bu mağazaları geçici süre için kiralayıp kendi kitlelerine ulaşabiliyor ve işlerini büyütme aşamalarını bu şekilde değerlendirebiliyorlar.
Paylaşılabilir Ekonomi Hareketi Büyüyor, Emlak Piyasası Değişiyor: miLESmiLes da çok ilginç bir proje. Paylaşım ekonomisini inceleyen biri bu projeyi kesinlikle atlamamalı. Kurucularının amacı mülk sahiplerinin o dönemde kullanımda olmayan ya da henüz kiralanmamış/satılamamış mekanlarını geçici sürelerle mekan ihtiyacı olanlara kiralamak. Gentrification kurbanı (?) şehir bölgelerinde boş dükkanları/ mağazaları sahiplerinden, küçük işletmelere kiralıyorlar; uzun dönemli kiralamayla ilgilenmeyen hizmet yalnızca bu mekanların boş olduğu ara dönemi değerlendiriyor. Böylece ekonomiye katkıda bulunmuş oluyor, haberin detaylarını okumanızı tavsiye ederim.
Belki de yükselen bu trend, markalar için de tüketiciyle bağ kurma yollarını yeniden düşünmek için bir fırsat. Markalar stratejilerinde promosyona yer vermek yerine; tüketicilere değer yaratacak bir sosyal değiş-tokuş veya sosyal işbirliği deneyimi yaşatmak olabilir. Örneğin sosyal medya stratejileri için buna 3 örnek de insanları bir araya getirme ve sosyalleştirme potansiyeli en yüksek alan sanattan gelmiş.
İlk örnekte Avustralyalı müzik grubu ilk albümleriyle seslerini duyurmak için promosyon yerine daha sosyal bir deneyim yaratmışlar. Siz şarkılarını indirir ve profilinizde paylaşırsanız, 10 kişi sizin sayenizde ulaşılırsa albüme ücretsiz sahip oluyorsunuz.
İkinci örnekte Golden Earrings kitabının Facebook sayfasını beğenirseniz kitaptan 3 sayfa, Facebook ya da Twitter hesaplarınızda paylaşırsanız da +30 sayfa okuyabiliyorsunuz.
Sonuncu ise bir müzik festivali için kurgulanmış. Ejekt Festival’in o yılki programını açıklayan poster sosyal medyada her paylaşan kişi, festival fiyatını aşağıya indirmiş oluyor.
Tüm bunlar da sosyal deneyim yaratma konusunda markalara ilham verebilecek projeler.
Sosyal paylaşım, sosyal çöpçatanlık, paylaşılabilir ekonomi, deneyim ve değer yaratmak kavramlarını önümüzdeki yıllarda çokça duyacak gibiyiz.