Dijital yayıncılığın sorunları saymakla bitmiyor. Ekonomik, siyasal, altyapısal sebepler zaten hemen herkesin hızlıca sıraladığı meseleler. Ancak bunların temeli olarak ben iki temel faktörü görüyorum: Dikkatli ve angaje okuyucuya sahip olmamak. Ne demek bu, biraz açalım.
Çok değil, bundan sadece 10 yıl önce gazete ve dergi okuyucusu dediğimiz kişi düzenli olarak (angaje) kendi meşrebine uygun gördüğü gazeteyi/dergiyi alır, kapağından başlayıp son sayfasına kadar okur, en azından göz gezdirirdi (dikkatli). Günümüz dijital okuyucusu ise bu ikisinin de yoksunluğunu yaşıyor. Bir kişi güncel politik gelişmeye dair bir haberi hem uyduruk copy-paste habercilik yapan bir siteden de okuyabiliyor, işini layıkıyla yapmaya çalışan bir haber sitesinden de. Düzenli olarak takip ettiği yayınlar ve yazarlar olabilir, ancak haberin güvenilirliğine dair çoğunlukla bir angajman ihtiyacı hissetmiyor.
Dikkat konusu daha beter. Bu satırların da yazarı dahil olmak üzere artık bir haberi başlığından, spotuna ve sonuna kadar okuyan okuyucu kalmadı. Radikal okumaya başladığım günleri hatırlıyorum. Gazetenin kapağından tutun son sayfanın sonundaki habere kadar her metni okurdum. (Uğur Vardan affetsin, spor sayfaları hariç.) Şu an ise sadece “göz gezdiriyoruz.” Hatta Twitter’daki açılma oranları gösteriyor ki, çoğu kişi RT ettiği haberin linkini bile tıklamıyor.
Dolayısıyla online alanda çalışan yayıncıların da önlerine koymaları gereken en önemli meselelerden biri okuyucunun dikkatini tutmak ve angajman oluşturmak. Halihazırdaki metotların tutmadığı aşikar. Twitter’da 500 bin takipçiniz olup yaptığınız iş tam olarak anlaşılmayabiliyor. Ya da milyonlarca tıklanan bir sitenin okuyucu desteği fonu komik rakamlarda kalabiliyor. Yani aslında yayıncılar için trafik var, ancak mesele topluluk oluşturmak. Yayıncılar nereyi eksik bırakıyoruz sorusunu kendilerine devamlı sormalılar.
Sosyal medya mı, e-bülten mi?
Bu noktada bir mecra olarak e-bülten (ecnebilerin deyimiyle newsletter) formatının kurtarıcı bir araç olup olmayacağı sorusunu ortaya bırakalım. E-bülten dünyadaki örneklerinde nasıl yol gösterici oluyor? E-posta kullanımının Türkiye’deki yansımaları neler? Sosyal medya haber dağıtımında bu kadar baskınken e-bülten ne kadar etkin olabilir?
Facebook, Twitter, Instagram ve haber yayıncılığı uygulaması olmasa da Whatsapp Türkiye’deki yayıncıların ve okuyucuların en sevdiği, yayıncılara en çok tık kazandıran uygulamalar. Ancak Reuters’ın raporunda da göreceğiniz gibi dağılımlar sürekli değişiyor. Facebook’un algoritması güvenilmez olduğu için yayıncılar için netameli, ancak 7’den 70’e herkesin kullandığı bir platform olduğu için de vazgeçilmez. Twitter RT’leri efori yaratsa da etkisi sınırlı. Instagram ise zaten haber yayıncıları için zor bir alan. WhatsApp’ın da şu sıralar yükselmesinin sebebi siyasi baskı ortamında insanların kapalı kutu içine girmek istemesi.
Peki bu alanlarla yarışamayacak veya yarışmak istemeyen yayıncıların durumu ne olacak? Diyelim ki niş bir yayınsınız, sadece belli bir konuya ya da belli bir kitleye sesleniyorsunuz. Sosyal medyada yüzlerce paylaşım yapan nostaljik fotoğraflarla, nefret veya aşırı sevgi içeren cümlelerle, ortalamaya seslenen içeriklerle nasıl baş edeceksiniz? Bu durumda sosyal medyanın dışında ne gibi araçlar geliştirebilirsiniz? E-bültenler bu derde deva olabilir mi?
E-postadan haber okumak mı kaldı yahu?
Bizde yayıncılar e-bülten formatını güçlü şekilde kullanmıyorlar. Bunun haklı sebepleri de var, önce bu sebeplere bakalım. Türkiye’de insanlar çoğunlukla e-postayı iş yaşamıyla özdeşleştiriyor. Bu nedenle e-posta üzerinden gelen haberleri okuma alışkanlığı henüz çok düşük. Bir diğer sorun da toplu e-posta gönderimine olanak sağlayan uygulamaların mailleri “tanıtımlara”, bazen de spam’e düşürmesi. Gönderdiğiniz e-posta gerçekten de tanıtım amaçlı olan e-postalar arasında kaybolabiliyor. Bir de bunun üzerine spam korkusu eklenince e-bülten formatına pek yüz verilmiyor. (Bu nedenle birçok e-posta doldurma yerinde “merak etmeyin spam göndermeyeceğiz” şeklinde notlar yer alıyor.)
Şimdi de gelelim e-bülten formatının artılarına. Madde madde sıralamakta fayda var:
A/B Grubuna erişim: E-bültenler iş yoğunluğu nedeniyle sosyal medyadan uzak duran, ancak gündemi takip etmek isteyen gelir seviyesi yüksek kesim için önemli bir araca dönüşebilir. New Yorker dergisi ödeme duvarı oluşturduktan sonra dijital aboneliğe e-bülten üyelerinin katılım oranının daha yüksek olduğu görülmüş mesela. Yani yayınını düzenli takip eden ve sahiplenen okur içeriği e-posta kutusuna bekliyor.
Özgün tasarım şansı: E-posta tasarımı sosyal medya araçlarına kıyasla yayın formatına daha yakın. Bir e-posta içinde görselleri ve yazı fontlarıyla bir dergi bütünlüğü kurabilirsiniz. Bu da okur angajmanını diri tutmak için kıymetli bir çözüm olabilir. Feed’lerde akan haberler yerine okuyucunun karşısına bütünlüklü bir yayın olarak e-posta yoluyla ulaşabilirsiniz.
Dikkat kesilmek: E-bülten aynı zamanda okurun dikkatini verebileceği bir format olarak önemli bir yerde. Feed’ler arasında kayıp giden bir yayın olmak yerine mailde duran, silinmeyen ve zaman ayırıp okunan bir yayına dönüşmeniz daha kolay.
Topluluk oluşturma: E-bülten bu saydığım sebeplerin de etkisiyle topluluk oluşturmanın araçlarından birine dönüşüyor. 1,5 milyon üyeli The Skimm e-bülteni mesela kendini bir yayın olarak değil, “çağın kadınlarına hitap eden” bir topluluk olarak konumlandırıyor. Platformun tanıtımına katkı koyan Skimm’bassadorların da üyesi 6 bin civarında. Ve platform yakın zamanda Google Ventures’dan 12 Milyon Dolar’lık bir yatırım almayı başardı.
Büyükler ne diyor?
Uluslararası kitleye seslenen majör yayınların e-bülten stratejilerine bakalım. The Washington Post’un 70’e yakın e-bülteni var. Günün özeti ya da sabah bülteni gibi politik içerikli bültenlerin yanında spor, din, bilim ve sanat içerikli özel yayınlar da yer alıyor. The New York Times’ın 30’dan fazla e-bülten portföyünde Kanada ya da Avustralya gibi ülkelere özel bülten de yer alıyor. Bu yayınlar aynı zamanda isim yapmış editörlerine ve yazarlarına da spesifik e-bültenler oluşturuyorlar. The Washington Post’un ebeveynlik üzerine kalem oynatan yazarı Amy Joyce, The New York Times’ın insan hakları üzerine kalem oynatan yazarı Nicholas Kristof bunlara örnek olarak gösterilebilir. The New Yorker’ın politika yazarı Andy Borowitz de Borowitz Report gönderiyor.
Sosyal medya ve e-bülten ilişkisine dair bir örnek de Buzzfeed olabilir. Buzzfeed bildiğiniz gibi ana odak olarak sosyal medya trafiğine önem veriyor. Ancak 2012 yılından itibaren yeni işe aldıkları e-bülten editörüyle bu alana da ağırlık vermeye başladılar. Buzzfeed’in şu an 30 civarında bülteni bulunuyor. Tasty ve Nifty gibi sosyal medyayı yıkan bölümlerinin yanında “Dog A Day” ve “This Week In Cats” gibi soft içerikli yayınları da var. Yakın zamanda yayına giren Alex Kantrowitz’in “Tech Giant Update” e-bülteni de benim favorilerimden. Kantrowitz her hafta Amazon, Google, Facebook gibi internet devleriyle ilgili haberleri sunuyor. Buzzfeed’in e-bültenleri sosyal medya uygulamalarının yanında trafik sıralamasında yayına beşinci ya da altıncı sırada katkı koyuyor.
Gazeteciliğin bireyselleşmesi
Online yayıncılığa dair son gelişmelerden biri de gazeteciliğin bireyselleşmesi. Bir yandan halihazırdaki yayınlarda çalışan gazeteciler buna ayak uyduruyor. Yani bir gazetenin kurumsal hesabını Twitter’dan takip etmeyebilirsiniz, ama o gazetede yazan bir muhabiri/yazarı takip edebilirsiniz. Hatta gazeteci bireysel çabalarıyla sosyal mecranın diline daha uygun başlıklarla paylaşarak gazetenin kendisini dahi geçebilir.
Gazeteciliğin bireyselleşmesine dair bir diğer yön de gazetecilerin artık freelancer olarak çalışması. Özellikle siyasi nedenlerle işinden olan gazetecileri artık farklı mecralardan takip ediyoruz. Bir gazeteci hem bir online yayında köşe yazarlığı yapıp bir yandan da farklı bir yayında haftalık video program yapabiliyor. Bu nedenle gazeteciye güveniyorsak, onu takip ediyoruz.
Soruları hazırlayın gençler ? https://t.co/ONiKVXje6v
— nevsin mengu (@nevsinmengu) May 8, 2018
Şu an için gazeteciler sosyal medyanın baş döndürücü etkisi altında. Saydığımız gibi haklı nedenleri var. Ancak geleceğe dair çalışma yapmak isteyen, belki kendi yayınını kurmak isteyenlerin e-bülten formatına bakması doğru olabilir.
Türkiye’de potansiyel var mı?
Peki Türkiye’de bunun bir potansiyeli var mı? İnsanları pek kullanmadığı ya da az kullandığı mecralara yönlendirmek işi yokuşa sürmek anlamına gelir mi? Bence e-bülten üzerinden bir yayın kurmak zor, emek istiyor, ancak bir çıkış yolu aranıyorsa, o da burada.
Önce potansiyele bakalım. Düzenli olarak e-bülten içeriği gönderen yayınların iyi bir rakamda olduğunu görebiliriz. Farklı yayınlardan aldığım bilgilerle 10 bin aboneye ulaşan birçok yayın olduğunu gördüm. Bunun yanında Biryudumkitap.com gibi düzenli olarak e-posta içeriği gönderen platformların ulaştığı kitleyi de kendimize örnek alabiliriz. Flipboard, Bundle ve Blendle gibi uygulamaların e-bülten gönderimlerinin de Türkiye’de takipçisi yüksek. Yani e-bülten için bir potansiyel var. Ancak bunu harekete geçirmek gerekiyor.
Bireysel gazeteciliği öne çıkaran uygulamalar da son dönemde gelişti. Yakın zamana kadar TinyLetter çok az kişinin kullandığı bir uygulama olarak duruyordu. Ancak Hollanda merkezli Revue uygulaması ana odak olarak bu meseleyi ele aldığını belirtiyor. Revue, kendisini bir toplu mail gönderme hizmeti olarak değil “editöryal e-bülten platformu” olarak konumlandırıyor.
E-bülten para kazandırır mı?
E-bültenlere bir iş modeli olarak da bakmak mümkün. Özellikle Revue bu konuda son dönemde atılım içinde. Bu kısmı özellikle bireysel e-bülten gönderenler için toparlayalım.
Ücretli üyelik: Revue yakın zamanda ücretli abonelik sistemini ortaya çıkardı. Özellikle İngilizce yayınlarda aylık küçük ücretler üzerinden belli platformların ücretli abonelik modeli oluşturduğunu görebiliriz. Ancak hem ödeme sistemi nedeniyle, hem de kullanıcı alışkanlıkları nedeniyle bizde yakın zamanda görebileceğimizden emin değilim.
Fonlar: Özellikle hak temelli çalışmalar, dezavantajlı gruplar ve sosyal konulara yönelik çeşitli ulusal ve uluslararası fonlar medya alanına da destek sağlıyor. Yayın yapmak istediğiniz alan bu konular üzerineyse bu tarz fonlara başvurabilirsiniz.
Okuyucu destekleri: Ücretli üyelikle okuyucu destekleri birbirinden farklı modeller. Ücretsiz ve herkese açık yayınlarda okuyucularınızın belli bir kesimine yönelik bir destek kampanyası başlatabilirsiniz. Bu konuyu daha önceki Bigumigu yazımda detaylı olarak incelemiştim.
Reklamlar: Evet, ana akım bir yöntem. Ancak açılma oranlarınız iyiyse ve okuyucularınız reklamveren için hedeflenmiş bir kitleyse reklam almak iyi bir çözüm olabilir.
Etkinlik ya da çapraz satış: Özellikle topluluğunu oluşturabilmiş e-bültenlerin bu alanda şansı daha yüksek. Ücretli etkinlikler, konuşmalar, geziler düzenleyerek ya da ürün satışlarıyla bülteniniz için bir gelir oluşturabilirsiniz.
Türkiye’den örnekler; Henüz bebek adımları bile değil:
Şimdi de gelelim Türkiye’deki bireysel e-bülten örneklerine. Çağdaş Sanat Bülteni olarak başlattığım ve sergi haberlerini, eleştirilerini ve sanatçı röportajlarını derlediğim bültenimi araya sıkıştırıp diğerlerine geçiyorum. Sizin de takip ettiğiniz Türkçe e-bültenler varsa ve bu yazının altına eklerseniz küçük bir derleme yapmış oluruz.
Dijital Ürünler: Erman Taylan’ın hazırladığı bülten ürün geliştirme ve yazılım dünyasıyla ilgili gelişmeleri aktarıyor. Erman 63 haftalık yayınla bu alandaki en eskilerden biri. Ayrıca beni Revue uygulamasıyla tanıştıran ve kendi bültenim için cesaretlendiren kişilerden biri. Kendisine teşekkür ederim.
Growth Bülteni: Tunca Üçer’in e-bülteni growth ve ürün pazarlaması üzerine odaklanıyor.
Hype oldu!: Yeni medyayla ilgili gelişmeleri aktarıyor.
3. Dalga Esnaflık: Tuğçe Arslan Üçer’in bülteni kendi dükkanını açan yeni nesil bir esnafın notlarını samimi bir dille karşımıza getiriyor.
Şahsi İçerik Pazarlaması 2.0: İlk gönderimi yapan Anıl Gökmen’in bülteni kişisel deneyimler üzerinden şahsi içerik pazarlamasına değiniyor.
Kriptopara.io: Küratörlüğünü çeşitli girişimleriyle tanıdığımız Fatih Güner’in yaptığı e-bülten adından da anlaşılacağı üzere Bitcoin ve Blockchain teknolojileriyle ilgili gelişmeleri karşımıza getiriyor. Kriptoparaya dair eğitimleriyle de gelir modeli konusunda adımlar atan bizdeki ender e-bültenlerden.
Ezcümle, e-bültenler kurtarıcı mı, kaçış mı?
E-bülten formatı Türkiye’deki online yayın dünyası için netameli bir konu. Hızlı bir gündemimiz var, sosyal medya haber dağıtımı açısından önemli bir faktör ve okur alışkanlıkları pek yatkın değil. Ancak yine de e-bülten formatının bu karmaşa içinde nasıl bir rol üstleneceğini merak ediyorum. Ve kendi bültenini da başlatan biri olarak bu konuda umutlu olduğumu anlayabilirsiniz. Peki, siz ne düşünüyorsunuz? E-bültenler kurtarıcı mı, yoksa kaçış mı?
Bigumigu’nun e-bültenlerine kaydolmak için buraya tıklayın. Günün tüm haberlerini, haftanın seçkisini ya da haftalık iş ilanları bültenlerinin hepsine ya da sadece seçtiklerinize abone olabilirsiniz.