Google, önemli günleri ve yıl dönümlerini kutlamak, ünlü sanatçıları, kaşifleri ve bilim insanlarını anmak için doodle’lar hazırlıyor. Doodle fikri ilk olarak Google henüz anonim bir şirket olmadan önce ortaya çıkıyor. 1998 yılında Google’ın ikinci “o” harfinin arkasına çöpten bir adam çiziliyor. Ardından iki yıl sonra Bastille Günü için bir doodle hazırlanıyor ve o günden itibaren özel günler ve tarihler Google ana sayfasında canlanmaya ve renklenmeye başlıyor.
Google, bugüne kadar ana sayfası için dünyanın her yerinde dört binden fazla doodle oluşturdu. Şirketin Türkiye’deki ana sayfasında yer alan doodle’ları ve onları çizen sanatçıları ele aldığımız bu seride doodle’ın tasarlanma sürecini ve detaylarını çizerleriyle konuşuyoruz.
Oğuz Atay’ın 86. doğum günü için doodle
Google, Oğuz Atay’ın 86. yaş günü için bir doodle yayınladı. İllüstratör Enes Diriğ tarafından hazırlanan doodle’da Oğuz Atay’ın karakteristik bıyığı ve bakışları ilk planda göze çarpıyor. 12 Ekim 1934’te Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde doğan Oğuz Atay 20. yüzyılın en önemli yazarları arasında yer alıyor. 1972 tarihli “Tutunamayanlar” romanıyla bildiğimiz Atay’ın öykülerinin yanı sıra tiyatro oyunu ve tiyatro oyunu olarak sahnelenmiş eserleri de bulunuyor. Enes Diriğ, doodle çiziminde Google’ı renklerle ön plana çıkarırken Oğuz Atay’ın kendisine, hayata bakış açısına, sanata ve Türk edebiyatına yaptığı katkılara referans vererek Atay’ı kendi perspektifinden ele alıyor.
Enes Diriğ ile Oğuz Atay için hazırlamış olduğu doodle üzerine konuştuk. Gerçekleştirdiğimiz röportaja aşağıdan ulaşabilirsiniz. Doodle’ın detaylarına değindiğimiz bu röportaj dışında Bigumigu Instagram hesabında bir de canlı yayın gerçekleştireceğiz. İllüstratör Enes Diriğ ile Bigumigu’nun eş-kurucusu ve yayın yönetmeni Yalçın Pembecioğlu 12 Ekim Pazartesi günü saat 20:00’de canlı yayında bir araya gelip Enes Diriğ’in çizimlerini ve doodle’ı konuşacak. Keyifli okumalar!
Güncelleme [13.10.2020 – 16:34]
Enes Diriğ ile Instagram’da gerçekleştirdiğimiz yayın haberin sonuna eklenmiştir.
Enes Diriğ, doodle için Oğuz Atay’ın hayatına odaklanıyor
Oğuz Atay ile ilgili Doodle’ı çizmek için nereden ilham aldın? Daha öncesinde okuduğun eserleri var mıydı? Oğuz Atay’ın eserleriyle ve yaşamıyla nasıl bir bağlantı kurdun?
Oğuz Atay’ı resmederken ilham kaynağıma, onun çevresindekilerle olan ilişkileri diyebilirim. Askerlik sırasında Cevat Çapan ve Vüsat O. Bener ile tanışıp bu vesileyle içinde tuttuğu yazma eylemini harekete geçirme şekli, sonrasında dergi ve gazetelere yazılar yazmaya başlayıp edebiyat dünyasına girme şekli ve daha fazla yazarla arkadaşlık kurması bana Oğuz Atay’da saklı bir üretkenlik olduğunu gösterdi. İlk tanışmada belki de içe kapanık görünen bu yazarın aslında ufak bir kıvılcımla dahi içindeki sanatçıyı ortaya çıkarma gücünü çizgi kullanımıma yansıtmak ilk hedefim oldu. Ki çizgi karakterim ile de uyumlu bir histi bu. Portresi ile başlayan çizgilerin çevreye yayıldıkça kontrolsüz bir güç biçiminde dağılması ile bunu yansıtmaya çalıştım. Kontrolsüz ama yerlerini bilen çizgiler.
Araştırarak öğrendiğim kadarıyla, Pakize Kutlu’ya bir röportajında “Başarının insanı sevimsizleştirdiğini yazmıştım bir yerde; fakat tutunamayanlığın sevimliliğine de kimsenin yanaşmadığını görüyorum.” Diyordu. Vüsat O. Bener ise “O zamanlar pek ayırdında değildi sanırım tutunamadığının” diyordu Atay için. Benim de anladığım kadarıyla kendisi aslında bunu yalın bir şekilde anlatıyordu okuyucuya. Atay’ın yazı tavrı, ironik anlatım biçimi, basitleştirip aktarması sanki bir şeyleri anlamış, kabullenmiş ve bunu çözümleyip eserlerine özellikle çevresinden ilham alarak yansıtma biçimi eserlerini yaşayan birini gösteriyor bana. Söyledikleri ile kendisinin aynı hisleri vermesi olması çok etkileyici.
“İlk bir haftayı bir şey çizmeden sadece düşünerek geçirdim.”
Tasarım süreci nasıl gelişti? Tasarımı geliştirme sürecinde yeniden başlamak ve farklı alternatifler denemek durumunda kaldığın zamanlar oldu mu? Eğer olduysa bu süreci çözmek için nasıl bir yaklaşım benimsedin?
Oğuz Atay’la ilgili anılarım lise yıllarına dayanıyor fakat yakından takip ettiğim bir yazar olduğunu söyleyemeyeceğim. O yüzden ilk bir haftam kendisini anlamaya çalışmak ile geçti. Biraz olsun bir şeyler hissetmeye başlasam da kendisini fiziksel bir görsele dökecek arşivi oluşturamamıştım. Sonradan değeri anlaşılan bir yazar olmasından olsa gerek, kısa bir süre içerisinde özel hayatına ve yaşam tarzına dair nasıl yaşar, gününü nasıl geçirir, eşyalar ve mekanlarla ilişkisi ve onlara bakış açısı nedir, özellikle sevdiği ve sevmediği durumlar ve şeyler nedir, duygularını yaşama biçimi nasıldır? gibi sorularıma cevap bulamamıştım. Belki doğru bir araştırma yapamadım, ama en azından en sevdiği yemeği bilseydim fena olmazdı sanırım.
Bu yüzden ilk bir haftayı bir şey çizmeden sadece düşünerek geçirdim. Kafamda görseller oluşturmaya çalıştım ama çok karanlık bir odada sadece dokunarak ışığın düğmesini aramak gibiydi. Oğuz Atay bir röportajında eserlerindeki karakterleri sık sık çevresinden ilham aldığını belirtiyor. Çevresindekilerden ilham alıp onların duygularına erişip bu duyguları yorumlayıp üstüne bir de basitleştirerek eserlerinde yoğun duygular yaşayan karakterler oluşturması bana Atay’ın duygusal biri olduğunu hissettirdi. Hakkında fiziksel olarak pek de bilgiye erişemediğim, ve duygusal olduğunu düşündüğüm birini illüstrasyon ile anlatmak durumunda kalmamıştım daha önce. Fakat çağdaş Türk ve beyefendi giyim tarzı, karakteristik bıyığı ve bakışları değişmeyen, neredeyse her kitap kapağında olan derin bakışları Atay portresi için güzel referanslardı. İlk dokunuşu bu noktadan başlattım.
Doodle beş kompozisyon sonucunda ortaya çıkıyor
Sonrasında kendisiyle empati yaparak doğduğu ve yaşadığı yerlerle ilgili eskizler almaya başladım. Bu eskizlerden Atay’a ve yaşam biçimine, yorumlama tarzına sembolik olarak yakın hissetiğim görselleri farklı kompozisyonlarda birleştirmeye başladım. Farklı kompozisyonlarda farklı noktalara vurguda bulunmak istedim. İnebolu’dan yaşlı değil ama çok gençte değil, sanki bilinçli ve nasıl duracağını bilen yalnız bir ağaç. Doğduğu evden balkon demirleri, bir yerden sonra bu demirlerin tekrarı bırakıp deforme olması ile Atay’ın değişken yaşamına vurgulama. İnebolu’nun denizden görünen silüeti ve bu silüetin içinde kullandığım yoğun, seyrek, disiplinli ve serbest çizgiler ile mesleki değişimlerine vurgu. Seçilen kompozisyonda portresinin arkasında doğduğu evden bir parça duvar kullandım, biraz netlik biraz da Atay’ın Vüsat O. Bener’in dediği gibi sağlamlığına değinmek için.
Fakat kompozisyonda yapılan bir değişiklik gereği duvarı saklamak durumunda kaldım ama ucu görünüyor. Bir de Atay gibi naif olduğunu düşündüğüm birinin doğayı çok seveceğini düşündüğüm için neredeyse her kompozisyonda çiçek ve güzel otlar gibi narin bitkiler eklemeyi de ihmal etmedim.
Bu şekilde 4 kompozisyon çıkarabildim. Son olarak bir tane de daha beklendik diyebileceğim ve ironi içeren bir kompozisyon denemiştim. Bundan kastım klasik İstanbul silüeti, Galata, vapur ve yazı yazan Atay. Buradaki ironi de Türk bir yazarın ilk olarak İstanbul ile resmedilmesi, boş ve komik duruşlu bir koltuk, komik görünen Google fontu, gülümseyen Atay bakışı. Amacım aslında Atay’ın alaycı tarafına değinmekti. Selçuk Orhan “100 Soruda Atay” kitabında da Atay’ın neredeyse her şeyle alay ettiğini söylüyor. Aynı zamanda Oğuz Atay gibi artık daha da ciddiye alınan, dönemi insanının iç çatışmalarına değinmek gibi ağır konularda eser yazan birini bu kompozisyonda zıtlaştırıp klişe bir sunumla görsel ironi oluşturmaktı.
Google’ın renkleri doodle’da
– Öyküleri ve romanlarının yanı sıra oyun yazarlığı da bulunan Atay’ın farklı eserleri tiyatro oyunu olarak da uyarlandı. Doodle’da yazarın bu çok yönlülüğünü görebileceğimiz yerler bulunuyor mu?
Atay’ın çok yönlülüğüne benzer bir izlenimi, eserlerinden ziyade sabit yaşamamış olmasından ve daima ileri gitmeyi isteyen üretken biri olmasından çıkarabilmiştim. Çok yönlülük olarak algılamamış olabilirim ama bu hareketliliğini ve farklılığını kompozisyonlarda görsel bir dağınıklık, hareket ve gizlilik olarak vermeye çalıştım.
Özellikle bu kompozisyonda Google yazısını harf olarak değil de eşyalarla anlatmayı tercih ettim. Bunun sebebi biraz da Atay’ın içinde saklı kalmış veya erken yaşta yönlendirilmediği için ortaya çıkması zaman almış yazmak, çizmek ve tiyatro merakını hissettirmekti. Beklenmedik şekilde beklenmedik zamanlarda değişen hareketli yaşamına ilk olarak odada normalde bulunmayacak yerlerde duran eşyalarla vurgu yaptım. Ortadaki kitaplığın arkasındaki tablolar gibi. Kitaplar normal bir odada da dağınık olabilirdi sanırım.
Enes Diriği doodle’ı oluşturma sürecinde Oğuz Atay’ın hangi sözlerinden ilham aldı?
Oğuz Atay, yaşadığı dönemde, doğu ve batı arasında kalmış Cumhuriyet dönemi aydınlarının içsel sorunlarıyla ilgileniyordu. Yabancılaşma, yalnızlık, bunaltı, karamsarlık, kıstırılmışlık, başkaldırı gibi farklı temalarda ele alabileceğimiz birçok özdeyişi bulunuyor. Senin etkilendiğin ve Doodle’ı hazırlarken yoğunlaştığın bir sözü bulunuyor mu? Hazırladığın Doodle’ı Oğuz Atay’ın bir özdeyişiyle (aforizma) eşleştirsen en yakın hissettiğin hangisi olurdu?
Özdeyiş diyemeyebilirim belki ama çok kısa iki cümle parçası kullandım. İlk gördüğümde hemen not aldığım “…süreklilik insanı yıkıyor.” cümle sonu olmuştu. Bir diğeri de “Ben buradayım sevgili okuyucum sen neredesin acaba?”
Tüm kompozisyonları bu iki cümleye göz atarak ortaya çıkardım diyebilirim.
“…süreklilik insanı yıkıyor.” sözünü görünce ilk olarak kafamda kesinlikle içinde farklılıkların olduğu görseller oluşturmalıyım fikri uyandı. Her kompozisyonda bu fikri kullandım. Bir yerden alıp başka yere götüren öğeler ekledim kompozisyonlara. Atay’ın yaşamı gibi büyük değişimlerin olduğu kompozisyonlar olmalıydı. Mesela bir kompozisyon Atay ile başlıyor, ortada büyük bir boşluk oluşuyor, (biz orada İnebolu’ya bakıyoruz ve rahatlıyoruz) derken bir anda tekrar karmaşa başlıyor. Karmaşanın içinde yine çiçekler var. Atay da mutlaka büyük değişimleri içerisinde güzel bir şeyler görerek yapmıştır. Karmaşada kayalar da var; Atay’ın elinde olmadan yaşanan iyi olmayan değişimler. O karmaşada bir defterin dönen sayfası bizi sağ taraftan yukarı itip ağacın şekli ile tekrar Atay’a yönlendiriyor.
“Ben buradayım sevgili okuyucum sen neredesin acaba?”
Bu kompozisyonda sürekliliği görsel olarak öncelikle kitapları odanın içine ritmik olmayacak şekilde yerleştirerek bozmaya başladım. Kitaplığın arkasındaki tablolar da odadaki olağan düzeni bozup süreklilik ile zıtlaşmaya bir değinmeydi. Hem koltukta, hem de yerde açık kitap/defter olması ve masada da bir yazım işlemi olması Atay’ın sadece aynı şartta ve stabil bir şekilde değil de ritmik olmayarak bir yerden bir yere taşıyor niteliğinde farklı şartlarda ve alanlarda da üretiyor olmasına bir değinmeydi.
“Ben buradayım sevgili okuyucum sen neredesin acaba?” cümlesini daha belirgin bir şekilde Atay’ın bizimle göz temasına geçip iletişim sağladığı portresiyle bağdaştırdım diyebilirim.
Bu doodle’ı eşleştirecek olsam “Kimsenin yaşantısını beğenmedim. Kendime uygun bir yaşantı da bulamadım.” aforizmasını seçerdim. Net bir sebebi yok fakat öyle hissediyorum ki Atay bu oda başkasına ait olsa beğenmeyebilirdi ama kendisi kullanabilirdi de. Bu aforizmayı söyleyip bu görsele bakınca hiçbir uyumsuzluk hissetmiyorum.
Enes Diriğ’in gözünden Oğuz Atay doodle’nın detayları
Doodle’ında Oğuz Atay’ı anlatan ve ilk bakışta çok dikkat çekmeyeceğini düşündüğün ince detaylar var mı? Varsa nelerdir?
Atay’ı anlatan diyebileceğim fakat belirgin olan ilk şey portresi. Bize olan bakışları, ben buradayım diyen ve bizimle ilgilenen hafif eğik kafa duruşu, hiç kesik görmediğimiz bıyıkları. Mekanda ise yazarlık ve edebiyat deyince ilk akla gelen, buna vurgu yapan kitaplar ve daktilo bulunuyor. Odanın küçük bir bölümünü sanki dar bir alanmış gibi görüyor olmamız ise Atay’ın bu işe olan ilgisi, odağı ve bu alanı sevmesi gibi yorumlayabiliriz. Sanki Atay, “Bana izin verin, yazayım, anlatayım. Ama dinleyeceksiniz.” diyecekmiş gibi bir algı katmak da istemiştim.
İlk bakışta dikkat çekmeyeceğini düşündüğüm, birkaç anlam yüklediğim pek umursanmadan öylece kitaplık arkasındaki duvara dayatılmış tablolar diyebilirim. Tabloların kenara öylece koyulması, rafa kaldırılması Atay’ın Turgut Zaim ve Eşref Üner’den resim dersi alıp liseden sonra güzel sanatlara gitmek istemesi fakat babasının bu alanı kenara itip göz ardı etmesine bir vurguydu. Duvarda, tam da çalışma masasının üzerinde asılı olan tablo da Atay’ın vazgeçmeyişine ve sanata olan sadakatine bir jestti.
Bir diğer detay diyebileceğim fakat daha da saklı olan ise koltuğun üzerindeki iki yastığın desenleriydi. Soldaki yastıkta daha doğuya yakın ve oryantal bir desen, sağdakinde ise daha modern ve çağın görsellerine benzer düz çizgi desen var. Ortada ise açık bir kitap bulunuyor. Bunlar da Atay’ın doğu ve batı arasında kalanlarla ilgilenip bunu yazarak aktarmasına bir değinmeydi.
Odada defterden ziyade daha çok kitap olması, Atay’ın okumasını anlatıyor. Kitap okumasını değil ama. Çevresini okuyor olması benim daha çok dikkatimi çekmişti. Daha önce de belirtmiştim, çevresinden ilham alarak karakterler üretmesi de sevdiğim yönlerinden biri.
Google renklerinin net, dominant ve basit şekillerde olma sebebi ise Atay’ın da aforizmalarında insanın bulunduğu durumları anlaşılır, basit ve net olarak aktarması diyebilirim.
Görsel: Google