Bilim insanlarının bir kısmı, içinde olduğumuz jeolojik dönemi Antroposen (İnsan Çağı) olarak adlandırıyor. Bu dönem; insan faaliyetlerinin doğa üzerinde güçlü bir etkiye sahip olduğu, artık geri dönüşü için çok çabalamamız gereken bir süreci tanımlanıyor. Son yıllarda seller, mega yangınlar ve kuraklıklarla etkisini belirgin şekilde hissettiren iklim değişikliği de pandemi de bu insan faaliyetlerinin sonucu. Özetlemek gerekirse insan, “hareketlerinin” doğa üzerindeki sonuçlarını düşünmeden yaşadığı sürece kendi kendini yok etmeye doğru hızla ilerliyor.
Karantina döneminde de gördük ki insan faaliyetleri azaldığında ya da durduğunda tek yuvamız olan doğa kendini yeniliyor. Bu faaliyetlerden en zararlısı da önemli ölçüde karbon salımına neden olan “hareketlilik”. Hayati bir gereklilik olmadığı halde uzak veya yakın mesafeli yer değişiklikleri yapmak ve ulaşımda fosil yakıtla çalışan araçları kullanmak insanlık için en büyük intihar girişimlerinden biri. Milyonlarca insanın aynı anda aynı bölgelere hücum ettiği kitlesel turizm biçimleri, her gün iş ve eğitim nedeniyle milyonlarca insanın trafiğe çıkmak zorunda olması, dev küresel etkinlikler (olimpiyat, fuar, festival vb) bu anlamda en büyük hasarı veren hareketlilik biçimlerinden. O yüzden yaşam biçimlerimizi derinlemesine sorgulayıp köklü değişiklikler yapmamız gerekiyor. Özellikle de dünya nüfusunun bu denli arttığı bir dönemde… Pandemi sonrası bu konularda çok az bir miktar daha bilinçlendiğimiz bir noktadayız ancak normale dönüş süreciyle hareketliliğin artması bile yeterli farkındalığın oluşmadığını gösteriyor. Nicolas Abdelkader ise The Urgency to Slow Down (Yavaşlama Aciliyeti) adlı fotomontaj serisiyle bu gerçekleri zihnimize kazımayı amaçlıyor.
Daha yavaş ve sade bir yaşamı hayal etmek: The Urgency to Slow Down
İnsanın hareketlilikle ilişkisini sorgulayan Nicolas Abdelkader; uçakları, gemileri ve kamyonları yeşil alanlara dönüştürmüş ve karantina sonrası alternatif bir geleceği görselleştirmiş. Sanatçı, bu aşırı enerji tüketim sembollerinin geride bırakıldığı, sadece çevre için faydalı nesneler haline geldiği bir gelecek hayal etmiş.
“Haftalar süren karantina döneminde, ulaşım araçlarımızın kelimenin tam anlamıyla ‘artırılmış saksılar’ olacağı daha makul, daha sakin ve daha uyumlu bir dünya hayal ettim. Bu hayali dünyada, 2 tonluk bir otomobille 80 kg’lık bir insan bedenini hareket ettirmek sadece kötü bir hatıradan ibaretti.” diyor Abdelkader.
The Urgency to Slow Down; hırsa, hıza ve hazza dayalı bir yaşam yerine bisikletle veya yaya olarak ulaşımın sağlandığı daha sade bir yaşamı telkin ediyor. Çünkü bu gezegen bizim tek yuvamız ve karşı karşıya olduğumuz en acil konulardan biri aklımıza estiği şekilde hareket etmek yerine yavaşlamak ve gerekirse durmak.
Görsel: designboom