Netflix‘in en güçlü olduğu ve sıkı sıkı sarıldığı yönlerinden birisi orijinal yapımları. Bu sayede hem dizi hem de filmlerde başka platformlarda bulunmayan içerikler sunuyor ve akış servisleri arasında yerini sağlamlaştırmaya devam etmek istiyor. ABD merkezli Netflix, tüm dünyaya açıldıktan ve kendi yapımlarına öncelik verdikten sonra pek çok ülkeden orijinal dizilerle karşılaşmaya başladık. Brezilya yapımı %3, Alman yapımı Dark bu stratejide öne çıkan yapımlar arasında. Türkiye’den çıkan ilk Netflix Orijinal’i Hakan: Muhafız (The Protector) de bugün yayınlandı.
Hakan: Muhafız (The Protector) isimli dizi, Hakan isimli Kapalıçarşı’da çalışan sıradan bir kişinin kendinin dahi bilmediği bir yönünü keşfetmesine odaklanıyor. Ortalama 38 dakikalık 10 bölümden oluşan dizinin Netflix’teki sayfasındaki açıklaması ise şu şekilde; Günümüz İstanbul’unda yaşayan ve kadim bir gizli birlikle olan bağını keşfeden genç bir adam, şehri ölümsüz bir düşmandan kurtarmak için maceraya atılır.
Fantastik drama türündeki dizinin oyuncu kadrosunda ise Çağatay Ulusoy, Ayça Ayşin Turan, Hazar Ergüçlü, Okan Yalabık, Mehmet Kurtuluş, Yurdaer Okur, Saygın Soysal ve Burçin Terzioğlu yer alıyor. Küresel ismi The Protector, Türkçe ismi Hakan: Muhafız olan dizinin yapımcılığını Netflix adına O3 Medya kurucu ortağı Onur Güvenatam üstleniyor. Dizinin yönetmenliğini ise Can Evrenol, Umut Aral ve Gönenç Uyanık üstlendi. Biz de dizinin vizyona girmeden önce yönetmenlerle dizinin üretim ve yapım süreci hakkında sohbet ettik.
“Nasıl çözeceğiz? sorusun yerini, Nasıl daha iyi çözeriz? aldı”
Netflix Originals için yapılan bu dizinin küreseldeki işler arasında nasıl görüneceğini düşünüyorsunuz?
Umut Aral: Düzenli bir Netflix izleyicisiyim. Yeni çıkan tüm dizileri fikir sahibi olmak adına mutlaka izliyorum. Ben Hakan: Muhafız’ın (The Protector) beraber yer alacağı diziler arasından hem öykü hem oyuncu kadrosu hem de prodüksiyon anlamında sıyrılacağını düşünüyorum. Birincisi hikaye hem yerel hem de küresel motifler taşıyor. Bu yüzden egzotik duracak bir dokuya sahip. Mekanları, görseli, karakterleri ve müziği çok farklı, renkli ve zengin. Her bölüm seyirciye yeni bir şey vadediyor. Öyküsü de oldukça sürükleyici; hem tanıdık öğeler içeriyor hem de uluslararası seyirciye çok farklı ve mistik gelecek yönleri var.
Netflix’le çalışmak nasıl bir deneyimdi?
Gönenç Uyanık: Harika bir deneyimdi. Neyin ne zaman nasıl olacağı, kimin yapacağı çok önceden net bir şekilde belliydi. Çok önceden müthiş düzenlenmiş bir programla çalıştık, bu da yaptığın işe çok iyi konsantre olabilmeni sağlıyor. Zamanı iyi kullanan bir takvimle her işte kafamızı kurcalayan “Nasıl çözeceğiz?” sorusu bu kez “Nasıl daha iyi çözeriz? Nasıl daha da güzelleştirebiliriz?” gibi yerini tamamen estetik kaygılara bırakabildi. Tüm ekip için çok profesyonelce geçirdiğimiz bir süreç oldu.
Kendi uzmanlaştığınız türler dışında Netflix’le birlikte fantastik bir maceraya girmek nasıldı?
Can Evrenol: Mümkün olduğunca bu yeni ve bilinmeyen dünyayı kurmak için beraber çaba sarfettik. Elimizden gelenin en iyisini yaptığımıza inanıyorum.
Gönenç Uyanık: Fantastik ögeleri mümkün olduğunca gerçek ve kendi kültürümüze Osmanlı’dan geldiği şekliyle kullanmaya çalıştık. Bence o yüzden karakterin yolculuğunu göz önünde bulundurduğumuzda düşüşleriyle, hatalarıyla, kendi içinde durumları kabullenmesi veya kabullenememesiyle; en gerçekçi, en ayakları yere basan süper kahraman hikayelerinden birini işlemiş olabiliriz.
“Süper Baba ve İkinci Bahar’dan sonra Türk dizisi izlemedim”
Dizi ekibinin çekim süreçleri nasıldı?
Can Evrenol: Harika bir set ortamı vardı. 1. sınıf, hem profesyonel hem de amatör ruhun beraber olduğu, bir daha eşine zor rastlanacak bir coşkuyla çalıştık diyebilirim. Her biri alanında Türkiye’nin en iyilerinden olan ekip arkadaşları, yıldız ama kaprissiz oyuncular, şık mekanlar, devamlı gelen baklava ve hayatımda hiç bir arada görmediğim kadar karavan bir arada.
Türkiye’de dizilerde özellikle yurt dışından daha farklı bir süre formatı oluyor. Siz bu farklılıkları hakkında neler düşünüyorsunuz?
Umut Aral: Ben Türkiye’de konvansiyonel bir TV dizisi henüz çekmedim lakin sektörden pek çok arkadaşım var, nasıl koşullarda çalıştıklarını biliyorum. Üretim koşulları açısında zorluklar söz konusu. 40-50 dakikalık formatlar (ki Türkiye’de de ne mutlu ki dijital platformalarda uygulanmaya başlandı) bugün elbette ki hem üretenler için hem de izleyenler için en ideal formatlar. Hem geleneksel anlamda 3 yada 5 perdeli yapıyı koruyabiliyorsunuz, hem de seyirciyi heyecanın içinde tutacak kadar seri ve akıcı bir dile sahip olabiliyorsunuz.
Can Evrenol: Süper Baba ve İkinci Bahar’dan sonra Türk dizisi izlemedim. Yabancı dizi olarak The Terror, Ozark ve Friends From College çok sevdim.
“Bir beyin yerine üç beynin aynı proje için yoğunlaşması elbette ki daha fazla yaratıcılık katıyor.”
İstanbul’da geçen bir fantastik hikaye bu. Sizlerin İstanbul’unun en fantastik hikayeleri nelerdir?
Gönenç Uyanık: Benim İstanbul hikayem Ankara’dan taşındığım Tarlabaşı’nda başlıyor. Bence bu baya fantastik bir başlangıçtı 🙂 ama bu şehrin bana verdikleriyle şu an durduğum yerde çok mutluyum. Hikayem daha bitmediği için anlatamıyorum ama bu şehrin gerçekten ne kadar fantastik olabileceğini, ne kadar ileri gidebileceğini iyi biliyorum.
Üç yönetmenin birlikte çalışmasının avantajları neler oluyor?
Umut Aral: Ben yönetmenlerin birlikte çalıştığı bir yapıdan geliyorum. Biz Atlantik Film’de de Can Ulkay, Reha Erdem ile her projede beraber çalışır fikirler üretirdik. Bir beyin yerine üç beynin aynı proje için yoğunlaşması elbette ki daha fazla yaratıcılık katıyor. Tabii ki uyum da önemli. Can Evrenol ilk reklam sektöründe aramıza katıldığında ona destek oldum, Atlantik Film’deki tüm projelerinde ve Baskın’ın kısa filminde de beraber mesailerimiz oldu. Gönenç’i de sektörden tanırım, çizgimiz oldukça yakındır. Bu yakınlık beraber çalışma anlamında ciddi bir kolaylık sağlıyor ancak bir yandan da proje adına olumlu bir şeyden bahsediyorum, pozitif ve tatlı bir rekabet havası da yaratıyor. Acaba o nasıl bir şey yapacak, ben kendi bölümlerimde nasıl bir şey yapabilirim diye düşünüyor insan. Bu da projeye çok olumlu yansıyor tabii. Ayrıca 3 bölüme yoğunlaşmak 10-20 bölüme yoğunlaşmaktan bir yönetmen olarak daha verimli çalışmanızı sağlıyor.
Görsel: Netflix