Sporu sadece futbol, futbolu ise istatistikler olarak görmeyen spor dergisi Socrates, bu ay yayın hayatına başladı. Can Yayınları ve Eurosport ekibiyle gerçekleşen dergi, tıklanma için gizemli başlıklar kullanan veya kelime oyunlarıyla farklı futbolcuları ima eden yayınlardan bambaşka bir çizgiye sahip.
Dergiyle karşılaşıp “Düşünen Spor Dergisi” sloganını görünce akıllara önce filozof olan Socrates gelebilir. Ancak derginin ismini aldığı kişi Brezilyalı futbolcu olan Socrates. Felsefeyle sporu isminde bir araya getiren Socrates Dergi, sporun genel karşılığı futboldan ve futbolun magazinel tarafı olan “Messi mi Ronaldo mu?” gibi karşılaştırmalardan ayrılan bir çizgiye sahip. “Maradona mı Jordan mı?” tartışması da farklı sporların birbiri arasında köprü olan disiplinleri inceleyen ve karşılaştırmanın nasıl farklılaşabileceğini gösteren bir örnek değerinde.
Sosyal medyayı (Facebook, Twitter, Youtube) samimiyetle kullanan derginin Youtube kanalındaki videolar da spor sadece spor değildir alt metniyle tarih, siyaset, uluslararası ilişkiler ve sosyoloji gibi disiplinlere de atıfta bulunarak Socrates’i sporu bu vizyonla inceleyen bir dergi haline getiriyor. Toplumsal bir hobi olan sporun teori ve metodoloji kısmına yaklaşarak popüler kültüre ve endüstriyel futbola karşı varoluş amacıyla birlikte bir eleştiri değeri de taşıyor.
İlk sayının playlist’i hazır, okurken dinlemeniz için. http://t.co/ImuLhYWKwL pic.twitter.com/2mcfUsVyNe
— Socrates (@SocratesDergi) April 15, 2015
Caner Eler’in Yayın Yönetmeni olarak yer aldığı ilk sayıda Mehmet Demirkol, Kaan Kural, Harun Tekin, Bağış Erten, Attila Gökçe, Mert Aydın, Tanıl Bora, Banu Yelkovan, İbrahim Altınsay, Uğur Vardan ve Doğu Yücel gibi isimler de yazılarıyla dergiye değer katıyor.
Derginin Yazı İşleri Müdürü Onur Erdem ile yaptığımız mini röportaj ise Socrates Dergi’nin bu yapıyı nasıl kurduğunu aydınlatıyor.
İlk sayının teması Kahramanlar olarak belirlenmiş. Spor tarihinin her alanında kendi ismini marka olarak yaratmış isimler yer alıyor. Muhammed Ali, Maradona, Jordan. Gelecek sayıların kurgusu ne yönde olacak? Kişi, olay, spor dalı ayrımlar üzerinde bir yol haritası belirlediniz mi?
Onur Erdem: Her sayıda bir ana konumuz olacak, bunu ‘Merkez Kort’ adlı bölümün altında işleyeceğiz. İlk sayının ana konusu ‘Kahramanlar’ oldu, zira bizler bu oyunları teknik ve taktikle değil insanlarla sevmeye başladık. 4-5 yaşında bir çocuk için istatistiklerin ya da dizilişlerin pek önemi yok, malum. Ancak, izlediği bir maçta karşılaştığı bir insan, bir an ya da bir jest pekala o çocuğun o oyuna bağlanmasını sağlayabiliyor. O yüzden, biz de yola çocukken posterleriyle duvarlarımızı süsleyen ‘kahramanlar’ ile çıkalım istedik. Bundan sonraki sayılarda da ‘Merkez Kort’ bölümü derginin iskeleti olmayı sürdürecek. İkinci sayınınki belli, ancak mazur görürseniz şimdiden söylemeyeyim. Ana konular için ayrımlar belirleyip belirmediğimiz sorusuna gelirsek; açıkçası, çok net sınırlarımız ya da gizli bir ajandamız yok. Zaten seçtiklerimiz, üç aşağı beş yukarı her spor dalı üzerinden değinilebilecek konular oluyor. İkinci sayının ana konusunu söylemedim ama şunu söyleyebilirim; içinde hem at yarışı hem futbol, hem bisiklet hem basketbol geçiyor. Bir gün sadece bir spor dalına sınırlı bir konu seçebiliriz belki ama şimdiden onun bir istisna olacağını söyleyebilirim.
Keyif alarak izlediğim sporlar arasında ilk aklıma gelen Snooker oluyor. Fakat topluluğu ve bilinilirliği açısından 8 top ve 3 banttan daha dar bir kitleye sahip. Spor dergisi olarak bu tip uç örnekleri de inceleyecek misiniz? Sporun ne kadarına ulaşmayı düşünüyorsunuz?
Onur Erdem: Dergi ekibinin çoğunluğu Eurosport altyapısından yetiştiği için snooker gibi sporlar –en azından ekip içinde- uç örnek olarak kabul edilmiyor. İlk sayıda kayakla atlama, koşu ve beyzbol üzerine içeriklerimiz vardı. Gelecek sayılarda da bu dengeyi koruyacağız. Hiçbir bilimsel veriye dayanmayan bir oran belirledik aslında. Bunu da fark etmeden ayarı kaçırmayalım diye yaptık, biraz kendimize sınır çizdik diyeyim hatta. Futbol, dergi içeriğinin yarısından fazlasını oluşturmayacak. Yüzde 40-50 arası bir oranı var. Kalan bölümü de biraz gündeme, biraz da elimizin uzanabildiği yerlere göre şekillendirmek istiyoruz. Bir de sordunuz madem söylemiş olayım; snooker ile ilgili ikinci sayıda küçük bir sürprimiz var, umarım hoşunuza gider. Ayrıca, şimdiden kovaladığımız bir röportaj var. Yapabilirsek çok güzel olacak.
Toplumu ve izleyicilerini de etkileyen bir ilgi alanı olan sporun üzerine düşünerek yazarken toplumsal olaylara ve disiplinlere de dokunuyor ister istemez. Ancak düşünme sürecini öznelleştirmek ve toplum değil birey odaklı yazmak mümkün müdür?
Onur Erdem: Kendi adıma bir cevap vereceğim buna ama ekipteki herkesin benzer görüşte olduğunu biliyorum. Ben, insanlara doğru anlatılan her şeyin ve doğru sunulan her içeriğin iş yapacağına inanıyorum. Hikayedir aslolan. Bir örnek vereyim; diyelim ki hayattaki en büyük ilgi alanınız örgü örmek ve dart ile hiç alakanız yok. Ama bir gün, biri size bir dart şampiyonunun yarışmalardan sonra örgü örerek rahatladığını anlatan bir hikaye anlatırsa dinlersiniz. Yani, en azından ben dinlerim. Sonuçta spor dediğiniz kitlesel bir olgu olsa da bireyler tarafından sahneleniyor. Bireysel sporlar zaten direkt performans alanları ama takım sporlarında da bireylerin toplamları mücadele ediyor. Dolayısıyla, aslında yazdığınız her şey bireylerden yola çıkıyor. Birey dediğin de hikayelerinin toplamından oluşan bir varlık nihayetinde. Önemli olan, doğru insandan doğru hikayeyi seçip çıkarabilmek. Bunu başarabildiğiniz takdirde bireyden çıkıp topluma ulaşmış oluyorsunuz zaten. Biz bunu başarabiliyor muyuz bilmiyorum ama deniyoruz. Mesela ikinci sayıda bir Amerikan futbolu oyuncusu var ve bizim ona yer verme nedenimizin, sahadaki varlığıyla en ufak bir ilgisi yok. Ama iş, sonunda Amerikan toplumundaki güncel bir tartışmaya dayanıyor. Buna karşılık toplumun etkisini de tamamen yok sayabilmeniz mümkün değil tabii. Şu an size bir futbol hikayesi anlatabilirim ama bu öykünün nerede geçtiği, hikayenin temelini baştan aşağı değiştirebilir. Meksika’da aynı hikaye suç temeline dayanırken, Nijerya’daki sadece yoksullukla ilgili olabilir. Biraz dağıldım anlatırken ama umarım derdimi ifade edebilmişimdir.
Socrates Dergi’nin kurumsal kimliği ve metinleri kadar görselleriyle oluşan bütünsel yapısı hakkında da bilgi alabilir miyiz?
Onur Erdem: Kurumsal kimliğimizin altında TBWAIstanbul imzası var. Derginin güzel görünmesini sağlayan onlar yani. Sonuçta biz ne yazarsak yazalım, onu güzel bir şekilde sunamadığımız takdirde alıcısı olmayacaktı. O yüzden başta Volkan Karakaşoğlu ve Hüseyin Sandık olmak üzere tüm TBWAIstanbul ekibine destekleri ve katkılarından ötürü bir kez daha teşekkür etmiş olayım. Zira, derginin toplam performansını en az iki-üç gömlek yukarı taşıdılar.
Görsel; Socrates Dergi