Bir yanda “Great Resignation” yani sektörü kalifiye işgücü konusunda deyim yerindeyse köşeye sıkıştıran kitlesel istifa dalgası, bir yanda pandemi döneminde hızla büyüyen şirketlerin Mayıs ayında ansızın yaptıkları sayısı 15.000’i bulan toplu işten çıkarmalar…
Rekor değerleme alan taze girişimler, ardı sıra onlarca ülkede lansman yapan unicorn’lar ve hatta binlerce mühendisin çalıştığı dev Ar-Ge merkezlerine sahip “big-tech” şirketleri dahil pek çok grubun etkilendiği bu tezatlarla dolu sürece biraz daha yakından bakmak istedik:
Pandemi Silikon Vadisi ihtişamını geri (mi) getirdi
2020’nin ilk aylarında patlayan pandemi dünya düzenini usulca değiştirirken, bu yeni dünya sakinlerinin küçük dünyaları da hızla değişiyordu. Artık tamamen yok olan fiziksel hayat yerini dijitale bıraktıkça, alışveriş alışkanlıklarımızdan sosyal ihtiyaçlarımızı giderme şeklimize; ekran süremizden, tükettiğimiz dijital verinin boyutuna kadar her şey hızla dönüşüyordu.
İşte tam da bu günlerde, eski cazibesini yitirdiği söylenen Silikon Vadisi ruhu, müthiş bir geri dönüş yapıyor ve pandemi sonrasında temelinden sarsılan yüzlerce endüstriye inat adeta ışıldıyordu. Netflix altın çağını yaşıyor, ses bazlı uygulama Clubhouse bir gecede milyonlarca insana ulaşırken, teslimat uygulamaları, mikro-mobilite ve fintech girişimleri gelirlerine gelir katıyordu. Şimdilerde akıbetleri tartışılan Getir, Klarna, Bolt ve Gorillas gibi girişimler en yetenekli yazılımcıları kapma yarışında birbirlerine göz açtırmıyorlardı.
Tüm bunlar yaşanırken futbolcu transferlerini aratmayacak biçimde iş değiştiren kıdemli yazılım geliştiriciler, hem ofis bağımsız çalışıyor hem de birçok meslek grubuna fark atan yüksek meblağlar kazanıyordu. (Tabii sosyal medyada yazılımcı maaşları arasındaki tuhaf uçurumlar polemik konusu olmaya devam ediyordu)
Yani Z kuşağı bireyler o günlerde, “Yazılım öğrenmek lazım” demekte pek de haksız sayılmazlardı!
“Evdeki” hesap yazılım geliştiricilere uymadı
Gelgelelim post-pandemik dünyanın yüzümüze çarpan ilk gerçeği uzaktan çalışma, teknoloji sektörü çalışanlarına -özellikle de yazılım geliştiricilere- pek de iyi gelmiyordu. Çünkü sonu gelmeyen Zoom toplantıları, ev rahatlığına(!) yaslanarak sürekli esnetilen mesai saatleri ve teknoloji şirketlerinin söz konusu krizi fırsata çevirmek adına koyduğu yüksek hedefler zamanla kitlelere yayılan bir tükenmişlik sendromunun fitilini ateşlemiş oldu.
Üzerine pandeminin 2. yılında patlak veren küresel ekonomik kriz ve çığrından çıkan enflasyon rakamları da eklenince, çalışanların şirketlerine hissettikleri bağlılık iyiden iyiye zedelenmişti. Öyle ki PWC’nin yayınladığı anket, ofis çalışanlarının üçte birinin maaş zammı talep etmeyi planladığını ortaya koyarken, teknoloji sektörü çalışanları özelinde bu oranın %44’lere kadar çıktığını söylüyor. Aynı anket ayrıca, teknoloji sektörü çalışanlarının istediği maaş artışını alamadığı takdirde daha yüksek maaşlı bir işe geçme eğiliminin daha fazla olduğunun da altını çiziyor.
Bu istifa furyasının içerdiği bir tuhaf tezatlık da şu: Evden çalışma pek çok çalışana ekstra yükler bindirmeye devam ederken, araştırmalara göre uzaktan çalışmaya son veren şirketler bu istifalardan ilk etkilenen grubu oluşturuyor. Hatta şirketinin ofise dönüş kararı nedeniyle istifa edenler arasında, Apple’ın machine learning direktörü Ian Goodfellow da yer alıyor.
Yine Silikon Vadisi geleneğinden gelen teknoloji devi Meta, artık herkesin malumu haline gelen toksik iş ortamı ve pandemi döneminde iyice tırmanan şirket içi ayrımcılık yüzünden, büyük istifa dalgasından nasibini alan büyük oyuncuların başını çekiyor.
Peki “Great reset” sektörü nereye götürecek?
İlk sinyalleri geçtiğimiz sene Amerika’nın önde gelen emlak portalı Better.com’un 900 çalışanını Zoom üzerinden işten çıkarması ile veren büyük işten çıkarma dalgası -bugünlerde dünyada anılan adıyla Great Reset- geçtiğimiz hafta 15 binin üzerinde çalışanın işten çıkarılması ile gündeme oturdu. Üstelik bu işten çıkarmalardan yalnızca küçük ve orta ölçekli girişimler değil. Meta, Salesforce, Netflix ve Microsoft gibi teknoloji devleri dahi bu dalgadan nasibini aldı. Hatta yatırımcı tarafından Amerikan borsasının en iyi analizi olarak kabul edilen (ve aslında teknoloji şirketleri tarafından domine edilen) The Standard and Poor’s 500 indeksi dahi bu dönemde %20 değer kaybetti. %80’lere dayanan değer kaybı ile binlerce çalışanını işten çıkaran büyüme odaklı teknoloji girişimleri yeniden ayağa kalkmaya çalışırken, daha güvenli sularda seyreden rakipleri bir günde işsiz kalan bu profesyonellere kucak açarak kendi markasını parlatmakta elbette hiç gecikmedi.
Sonuç olarak “masanın her iki tarafı” da bu domino etkisini iliklerine kadar hissederken, kimileri bu işten çıkarma dalgasının kontrolsüz büyümenin doğal bir sonucu olduğunu savunurken, kimileri ise şirketlerin çalışanlara karşı avantajı yeniden ele geçirmek adına danışıklı bir oyun oynadıklarına inanıyorlar. Bu varsayımlar ne zaman ve nasıl doğrulanır kestirmek oldukça zor. Ancak kesin olan tek bir şey var ki o da özellikle büyüme odaklı teknoloji sektörü söz konusu olduğunda, zeminin daima kaygan olduğu gerçeği.