Crispin Porter & Bogusky felsefesinin 45 dakikaya sığdırılmış halini izledik. Yaşadık daha doğrusu. Oturumun tam adı şuydu:
“Do something: Why actions speak louder than words and what that means for you and your client”.
Bir kere sunum “dünya değişiyor” slaydıyla başlamadı. Şöyle açıldı: “Storytelling is dead” Hikaye anlatımını bırakalım. Markalar bir algıyı değiştirmek için konuşup duruyorlar ama asıl mesele:
Hikaye yaratmak.
– Bugün markanız ne yaptı?
+ Birtakım reklamlar falan.
O reklamlarda ne söylediğinizin bir önemi yok. Ne yaptığınızı görelim. Türkçe meali:
“Bu meyve suyu enerji verir” demenize gerek yok; gerçekten enerji verebiliyorsanız:
En basitinden; “Restoranımıza gelin” demenin etkileşimli bir yolu olmalı. “Ofiste yemek istemiyorsanız sizin yerinize şişme adam gönderelim? Böylece yemeğinizi Applebee’s’de yiyebilin.” Bu da bir aksiyon.
Ortada bir hikaye tasarımı yoksa tüm kurumsal kaygılarınızla para döktüğünüz mecralar arasındaki mesafeyi de açmış oluyorsunuz. Halbuki yaptığımız şey iletişim. Yakınlaştırma.
Dominos’un global stratejisinde bu samimiyeti görebiliyoruz:
Başka bir “hareket yaratma” şekli:
Türkiye’de yıllık izin 14 günken, Amerika’da aynı kıdemde çalışanların ücretli izni yokmuş. Sıfır gün. Hotels.com markası için çözüm: İş kanunu değiştirmek üzere başlatılan kolaboratif bir kampanya.
Marka aksiyon alırsa, karşılığını da alıyor. “Konuşulmaya” başlıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=4hAyaRr9zZY
Dünyayı kasıp kavuran #icebucketchallenge’ı hatırlattıktan sonra kendi aralarında başlattıkları #getwellsoonal #faceslapchallenge akımına geliyor konu. Bunun için birine meydan okuyup tokat yemeniz gerekiyor.
“Hadi yapalım, sahneye biri gelsin” diyor ve [olaylar]:
Sunumun son slaydı diye bir şey yoktu. Son slayt biz olduk.