Wieden+Kennedy Amsterdam’ın genel müdürü Clay Mills, dijital medya sponsoru olduğumuz Dijital Kültür ve Hareketli görüntü Festivali GRID için geçtiğimiz cumartesi günü İstanbul’daydı. Mills, sunumunda reklamcılığa dair ana tüyolar verirken, bu tüyoların herbirini kendi büyük müşterilerinin temel problemleri, brief’leri ya da sonuçta çıkan yaratıcı işlerden örnekler vererek destekledi. Tüyolar şöyle:
Mills ile röportaj yapma şansımız oldu. İlk olarak ajansın isminin nasıl okunduğunu sorduk, herkesin aklına gelen iki ihtimal ile birlikte. Bizim telaffuz ettiğimiz şekli doğruymuş. Buna çok güldü ve “bu herkes için büyük bir problem, biliyorum” dedi.
Heineken en büyük müşterilerinizden. Heineken’le çalışmanın en büyük zorlukları neler?
Tüm insanları tek bir strateji etrafında toplamak. Herkesi bir şeyin arkasında duracak şekilde bir araya getirebilmek karmaşık bir iş, hem kendi ekibinizi, hem markayı. (Burada “milyon toplantı di mi?” dedik, “Evet, çok çok fazla toplantı” dedi) Aynı zamanda başarının da sırrı bu zaten.
Yani onlar size bir strateji ile gelmedi, siz oluşturdunuz?
Hayır, temel bir strateji ile geldiler. Ama Heineken işiyle ilgili ilginç olan onların bize katılmasıydı, birlikte yaptık.
(süreçlerinden bahsettiğimiz reklam filmi aşağıda)
Onlar size problemi getirdi…
Evet, marka pazarlama problemini getirdi, daha sonra da yaratıcı brief’i.
Bu Wieden+Kennedy’nin genel bir stratejisi mi, kampanya aşamalarına markayı birebir dahil etmek? Çünkü çoğu ajans bu şekilde çalışmaz.
Açıkçası bu Wieden+Kennedy’ye dair bir şey mi bilmiyorum ama yaratıcılık odaklı ajanslar işbirliklerine daha meyilli oluyor. Artık öyle olması da gerekiyor, çünkü marka tarafının yapılanması da bunu gerektiriyor. Dünyanın geldiği nokta da bunu gerektiriyor, çok fazla insan var ve genel olarak işbirliği anlayışına daha açık olmalıyız.
Bu arada ajansta kaç kişi çalışıyor?
130 kişi.
Ajans yapılanmanız tam olarak nasıl? Dijitalciler, sosyal medyacılar ve gelenekseller şeklinde ayrı ekipleriniz mi var?
Yapıyı hala inşa ediyoruz, tamamen bütünleşik bir yapıya geçme yolundayız. Bunun nasıl olması gerektiği konusunda birçok görüş var ama bizim yaklaşımımız daha bütünsel. Ayrı bir interaktif departman kurmak ya da interaktif bir ajansı satın alıp Weiden+Kennedy’nin bünyesindedir demek yerine tüm organizasyonun aynı şekilde düşünebilmesine yani gerekiyorsa birlikte daha dijital düşünmesine önem veriyoruz. Tabii ki kendi alanında uzmanlarımız var ajansta, daha interaktif düşünenlerimiz de var. Bir probleme daha bütünsel yaklaşmaya çalışıyoruz. Bir interaktif yaratıcı yönetmenimiz var, onun da küçük bir ekibi var.
Yani ayrı bir departman var?
Daha interaktif düşünen bir ekibimiz var ama interaktif yaratıcı yönetmen demek yalnızca dijital düşünen demek değil artık, uzun zamandır zaten bizimle çalıştığı için tüm organizasyonun nasıl çalıştığını iyi biliyor. Önemli olan da bu bana kalırsa, interaktif yaratıcı yönetmenimiz, ajanstaki diğer yaratıcı yönetmenlerle nasıl çalışması gerektiğini biliyor. Asıl sihir burada başlıyor.
GIF ve Vine hakkında hepimiz heyecanlıyız, Vine hayatımıza gireli 100 küsür gün oldu ama her yere o gözle bakmaya başladık. İletişim çalışmalarını, reklam endüstrisini değiştireceğini düşünüyor musunuz?
Bence temel hikaye anlatımını değiştirmez. Yalnızca daha ilginç şeyler üretmek için yollar olduğunu düşünüyorum. Vine bence kısa hikayeler anlatmak için mükemmel bir platform. Coca-Cola için Open Happiness, Heineken için Open Your World gibi büyük kampanya fikirleriniz olabilir, işte böyle güçlü hikayeleri Vine gibi platformlarda kısa hikayelerle destekleyebilirsiniz. Örneğin Coca-Cola’nın Türkiye’de Vine ile bir kampanya yaptığını duydum ve hemen bunu görmeliyim, çünkü çok ilginç dedim.
(Burada NIssan’ın Twitter kullanıcısına yanıt olarak çektiği Vine videosu projesini anlattık, haberi burada)
İnteraktif yaratıcı yönetmeniniz Vine’i var olan kampanyaya dahil edelim ya da daha ciddiye alalım gibi önerilerle geliyor mu? Nasıl işliyor bu süreç?
Kesinlikle Vine’ı ciddiye alıyoruz, ama günün sonunda bu yalnızca eğlenceli bir şey. Hikayeyi anlatmak için bir yol, yeni bir yol. Vine’ı önemsiyorum çünkü konuşulma ve diyalog yaratma etkisi çok güçlü. Ryan Gosling’li Vine işini gördünüz mü?
Millenial yani Y jenerasyonu kitleye kitap etmekteki zorluklar neler? Bu segmenti nasıl görüyorsunuz?
Bana kalırsa sonuçta o jenerasyondakiler de birer insanoğlu ve ben biliyorum ki insanlar günün sonunda eğlenmek istiyor. Kötü reklamlar var, sıkıcı reklamlar var, çok eğlenceli reklamlar da var ve hedef kitle kaç yaşında olursa olsun, teknolojiye ne kadar açık olurlarsa olsunlar sonuçta eğlendirilmekten hoşlanıyorlar. Eğer marka anlamlı ve eğlenceli bir mesajla giderse tüketiciye, yanıt alacağından eminim.
Geleneksel reklamcılık kökeninden bakınca, dijital reklamcılık nasıl?
Vine’dan bahsettiğimiz gibi, bana kalırsa birçok yeni fırsat var dijital dünyada. Anında iletişim fırsatı getiriyor, zorluğu ise içinde olan karışık düzen ve karmaşıklık.
Çok beğendiğiniz reklam kampanyasına faydası olmuş sosyal medya projesi var mı?
Old Spice kampanyası. Son zamanlardan da İsveç hükümetinin twitter kampanyası. (Isveç hükümetinin Twitter hesabı her hafta ayrı bir vatandaşa veriliyor) Gerçekten cesur ve mükemmel bir sosyal medya kullanım örneği.
Nike için yaptığınız Galatasaray ilanı hakkında konuşalım mı?
O çok başarılı bir iş oldu, sonuçları da geri dönüşleri de çok iyi oldu. Nike, sporculara sponsor oluyor, bazen de böyle çok başarılı kulüplere ya da sporculara taktiksel reklamlar yaratıyoruz, bu iş de bence çok havalı.
Türkiye’deki reklam endüstrisini takip edebiliyor musunuz?
Uzmanı değilim ama tek bildiğim Türkiye’den gittikçe daha fazla iş duyuyorum, müşterilerimiz gittikçe daha çok burada iş yapmak istiyor. Amsterdam’da çok fazla Türk yaratıcı reklamcı var, bizimle çalışan ve yıl boyunca iş görüşmeleri yaptığımız. Bir bağ var aramızda.