Reklamcıların hayatı bir noktada hep gözlemle alakalı oluyor. Arkadaşını, her zaman gittiği kahvecideki yan masasına oturan çifti, yolda sürekli gözüne çarpan yaşlı amcayı hep izliyor reklamcı. Bilinçli ya da bilinçsiz bu onun hayatının bir parçası oluyor. Kimileri meslek hastalığı der kimileri merak buna. Sahadaki gözlem yeteneğiyle masa başındaki yaratıcılık birleşince de markaların istediği şey oluyor zaten: güzel iş. Bazı reklamcılar sadece reklamla yetinmiyor. Reklamcıların kariyer planlarını değiştirerek yeni sektörlerdeki yolculuklarını eski reklamcı serimizde de inceliyoruz. Şimdi de yeni bir seriyle karşınızdayız: Reklamcı mı Influencer mi? Biz ikisini de yapma demiyoruz ama reklamcılara hangisini hobi olarak yaptıklarını soruyoruz. Daha öncesinde bu sorunun cevabını Kutsal Bayraktar, Şakir Yıldırım, Ezgi Hindistan, Ata Sözütok, Gökhan Yücel, Onur Kutluer ve Deniz Agah gibi isimlerle konuşmuştuk. Şimdi Emrah Kabba ile birlikteyiz.
Emrah sadece bir reklam yazarı değil ayrıca bir senarist ve Neyse isimli mizah kitabının da yazarı. Farklı birçok mecrada kişilerle buluşuyor. Emrah yazarken de anlatırken de çok samimi biri; bu yüzden takipçilerinin anlattıklarının ne kadarı gerçek diye bazen kafası karışabiliyor. Kendini sosyal platformlarda da göstermekten çekinmiyor. Twitter’da 155 bin takipçisi var konuğumuzun. Emrah ile internette ünlü olmak ve reklamcı olmak arasındaki farklarla benzerlikler üzerine yaptığımız sohbetimize geçelim.
Hobicilerde Şimdiki Durak: Emrah Kabba
Hangi markalarla çalıştın ve bu markalara çalışmadığın ya da çalıştığın dönemde kendi hesabından bir paylaşım yaptın mı?
Daha çömez zamanlarımda yeni bir markayla çalışmaya başlayınca LinkedIn’de profilimi güncellerdim hevesle, sanırım 3-4 sene oldu bunu yapmayı bırakalı. Herhalde çalışmadığım markaların, toplantı yapmadığım plazaların listesi daha kısa gibi… Teknoloji, telekomünikasyon, turizm ve seyahat, otomotiv, FMCG markalarının ilk akla gelenleriyle sürekli ya da proje bazlı çalıştım bu süre boyunca boyunca.
Troll dahi olsa internette takipçi sayısı yüksek hesapların, markalara artısı ya da etkisi reklamlara göre nasıl oluyor?
Tam bir “vezir de eder, rezil de” durumu. Influencer marketing meselesi Türkiye’de bir öğrenme süreci şeklinde gelişti hem markalar hem de influencer’lar adına. İlk başlarda anlamadan etmeden, bilinçsizce bir sürü influencer işi yapıldı, bu işlerin birçoğu alay konusu, neredeyse hepsi çöpe giden emek, zaman, para oldu sonra. Son yıllarda artık influencer’lardan “benim personam o markaya çok uygun değil” gibi laflar bile duyabiliyoruz. Yavaş oldu ama öğrendik bu işleri. Troll bir hesap bile doğru proje, doğru marka ile faydalı bir iletişim asset’i olabilir, yeter ki o dijitalin “taş devrindeki” saçma işlere kalkışılmasın.
Hiç senin de geliştirdiğin bir projede influencer kullanıldı mı?
Tabii ki. Influencer iletişimi ufaktan dijital iletişimin vazgeçilmezi haline geliyor artık.
Bir markaya reklamcı olmayı mı yoksa influencer olarak paylaşım yapmayı mı tercih edersin?
Reklamcılık benim mesleğim olmasının yanı sıra hobim de aynı zamanda. Sevdiğim için başladım, severek yapıyorum. O yüzden tabii ki ajans tarafında olmak, fikrinin hayata geçtiğini ve planladığın etkiyi yarattığını görmek çok daha büyük bir haz. Influencer olarak çalışmak buna kıyasla çok daha sıradan bir iş-eğer inandığım ve sahiplendiğim, dolayısıyla “enstrümanı” değil doğrudan bir parçası olduğum bir proje değilse tabii.
Türkiye’de takipçi sayısı yüksek bir reklamcıdan ajans tarafında beklentiler ne oluyor ya da beklenti olmuyorsa bu iyi bir şey mi?
Oluyor, olmaz mı? Markaların bile bazen enteresan talepleri olabiliyor. Bir de işin can sıkan şöyle bir tarafı var ki influencer olduğu için birilerini reklamcı yapmaya çalışan ajanslar oluyor. Bir ara epey modaydı, artık o hatadan da dönüldü diye umuyorum. Neticede çizgiyi doğru yere çizebilmek mühim burada. İyi mi kötü mü uzun uzun konuşulur üstüne ama benim görüşüm influencer iş yerine girerken influencer kimliğini kapıda bırakmalı, mümkünse saklamalı. Öbür türlü en kötü ihtimalle hayır denmesi gereken bir durum olduğunda karşılıklı tatlar kaçıyor.
kahvaltıda poğaça yemeye başlamak insan hayatında önemli bir eşik. orada hayata teslim olduğunu ilan ediyor insan, "pes ettim" demek poğaça
— Neyse (@yokmaalesef) September 8, 2016
Hangisi daha kolay internette takipçi yükseltmek mi yoksa reklam izletmek mi?
İyi ve özgün iş kendini izletir. İyi ve özgün içerik kitlesini yaratır. İkisi de eşit derecede zor ve kolay bence.
Şaka yapmayan fenomen olmak zor. Ama markalar için de şaka yapmak kolay değil. Fenomen olarak bu konudaki görüşlerin ne?
Markaların klişeleşen kaygıları var. Bunların büyük bir bölümü cidden çok temelsiz, çok demode kaygılar. Artık bunlardan kurtulmak lazım. Hedef kitlenin yaş aralığı yükselse bile çok daha genç bir kitleyle hemzeminler artık, aynı dile hakimler, aynı esnekliklere sahipler falan. Söylemek istediğim, marka değerleri mühim ama çok da kasmamak lazım. Yeri geldiğinde şaka da yapabilmeli.
Takipçi sayın yükseldikçe kendine koyduğun sansürler oluyor mu? Otosansür mekanizman varsa nedir?
Ben yapmıyorum sanıyordum ama refleks haline gelmiş bazı şeyler zamanla. Yalnızca kendi ahlaki değerlerimi değil binlerce birbirinden farklı insanın da kutsalını gözeterek, “aman kimseyi gücendirmeyelim” ile “aman başımıza bir iş gelmesin” ekseninde bir otosansür uyguluyoruz. Yapacak bir şey yok.
Emrah Kabba’dan Küçük Bir Seçki
Az önce hoca cuma duasında kontrolü yitirip "allah rızası için yardım et yarabbi" diyerek allahı meksika açmazına soktu
— Neyse (@yokmaalesef) October 7, 2016
benim rahmetli babaannem de türbanlıydı ama oturdu mu da bi büyük rakı içerdi. biz epey zaman laik sanıyoduk meğer alzheimer olmuş 🙁
— Neyse (@yokmaalesef) June 10, 2015
allahım yani işine karışmak gibi olmasın ama gerek var mıydı çeşit yapmaya, yarat işte herkesi iskandinav
— Neyse (@yokmaalesef) September 26, 2016
"İşleminiz yapılıyor lütfen bekleyKART YÜKLEMENİZ GERÇEKLEŞTİ" diye kendi kendinin sözünü kesen İstanbulkart ablasının tahammülsüzlüğü var hepimizde
— Neyse (@yokmaalesef) December 26, 2017
kız: ama ben inanıyorum, yaşattığını yaşamadan ölmez kimse bak görürsün yaşattığını yaşayacak o da bi gün
yaşatan: BAMBOLLLEYYYOOOOOOOĞĞĞ— Neyse (@yokmaalesef) August 21, 2017
sayısalcı insanlar beni geriyor. her an onu bırak da şimdi 6 kere 8? diye aniden sorup insanı mahcup edecekmiş gibi bi tarzları var
— Neyse (@yokmaalesef) July 4, 2017
doğalgaz faturasını kendisi ödemeyen kimi tanıyosam karın kışın hastası.
— Neyse (@yokmaalesef) October 18, 2016
Bizimki yaşamaktan ziyade şeref golü atmak için yapılan kontrolsüz ataklara benziyo
— Neyse (@yokmaalesef) June 25, 2015
lavaboları tezgahı ocağı falan bi güzel domestosladım yerleri sildim çayı demledim otomatikman nerde kaldı bu körolasıca herif siniri geldi
— Neyse (@yokmaalesef) January 11, 2017
kahvaltıda poğaça yemeye başlamak insan hayatında önemli bir eşik. orada hayata teslim olduğunu ilan ediyor insan, "pes ettim" demek poğaça
— Neyse (@yokmaalesef) September 8, 2016
Emrah’ı Twitter’dan takip edebilirsiniz.