Yaratıcı bünyeler için günlük besin kaynağı
Petra ile Kahvenin Yolculuğu Ekseninde Yenilenen Kahve Ambalajlarını Konuştuk

Petra ile Kahvenin Yolculuğu Ekseninde Yenilenen Kahve Ambalajlarını Konuştuk

Petra’nın kurucularından Kaan Bergsen ve proje bazlı marketing designer olarak Petra'nın yeni ambalajlarının tasarım sürecini yürüten Yıldız Elis Yıldırım ile sohbet ettik.

Kahvesiz bir yaşam düşünülebilir mi? Yaratıcı bünyelerin büyülü bir iksir misali yudumladığı, uykusuzluğa ve yorgunluğa direnmek kadar yeni fikirler üretmek için de tetikleyici bir güç olan kahve… Peki kahvenin fincanınızla buluşmadan önceki uzun yolculuğu hakkında hiç düşündünüz mü? Nerelerde ve kimler tarafından üretiliyor? Üreticilerin kaliteyi ve su kaynaklarını koruma adına bağlı kaldıkları prensipler neler? Tutkunu olduğun kahve markasını ve türünü neden bu kadar çok seviyor olabilirsin? Onun aromasını senin için vazgeçilmez kılan şey ne olabilir? Eğer bu sorular üzerine hiç düşünmediyseniz, Petra Roasting Co. ile gerçekleştirdiğimiz bu röportaj fincanınızdaki kahveye başka bir gözle bakmanıza neden olabilir. Belki kahvenizin ambalaj tasarımına da biraz eleştirel gözle bakabilirsiniz. Çünkü Petra’nın yenilenen ambalaj tasarımları, uzun zamandır rastladığınız en ilham verici kahve ambalajı tasarımlarından biri olabilir. 

“Nitelikli Kahve”nin nitelikli olmasını sağlayan şey, her çekirdeğin ardındaki bilim ve harcanan o büyük emektir. Aslında kahve, insan demektir. Onu yetiştiren, onu işleyen, onu tadan ve onu servis eden insanlardan ibarettir… (Petra Roasting Co.)

Petra’nın kurucularından Kaan Bergsen ve proje bazlı marketing designer olarak yeni ambalajların tasarım sürecini yürüten Yıldız Elis Yıldırım sorularımızı yanıtladı ve yeni tasarımların hikayesini aktardı. Keyifli okumalar!

Kaan bize Petra’dan ve misyonundan biraz bahseder misin? Nasıl bir fark yaratıyor Petra? Petra’nın müdavimleri kimler?

Kaan Bergsen:
Petra ürün odaklı bir yeme içme şirketi yani hammadde kalitesi ve seçkisi üzerine kurulu küçük ve heyecanlı bir şirketiz. Her işimize önce en iyi ürünleri bularak başlıyoruz. Bu kahve, un, süt vesaire en basit üründen başlıyor ve bunları kendi tarzımızda işleyip müşterilerimize sunuyoruz.

Ambalaj tasarımlarını yenileme fikri nasıl ve neden ortaya çıktı? Elis ile çalışmaya nasıl başladın?

Kaan Bergsen:
Ambalajlarımızın üçüncü versiyonu oldu Elis ile beraber yaptıklarımız. İlk açıldığımızda (2013’te) basit kraft bir paketimiz vardı. Sonrasında industrie norm haline gelen ve kahvenin tazeliğini daha iyi koyuyan PPE ve tek taraflı valfli paketlere hızlı bir geçiş yaptık ve senelerce bu minimal, kraft ve daha heritage tasarımı kullandık. Zaman içinde de bu paketlerle ilgili sıkıntılarımızı toplayıp hepsini tek seferde çözmek üzere işe koyulduk. Bunlardan bazıları kullanım kolaylığı, renklendirme ve kolay ayırt ettirme ve daha çok bilgi taşıyabilmesiydi kutuların.

Elis’i kız arkadaşım Nil tanıştırdı iyi ki de tanışmışız! Kendisine uzun zamandır paketlerle ilgili bin insanla çalıştığımızı ve o veya bu nedenden bir türlü içimize sinmediğinden bahsettim. O da çok kapsamlı bir araştırma ile bize geri döndü. Paket tasarımları ile ilgili yapılmış çoğu araştırmayı okuduk beraber ve sonrasında yolumuza başladık. Araştırma ve surveylere bakmak bence çok az tasarımcının kullandığı bir araç. Pinterest bizi etkilemiyor:)

“Tasarımın yaşayarak geliştirilmesi gerektiğine inanıyorum.”

Bir ajansla çalışmak yerine Elis ile in-house olarak çalışmayı tercih etme nedenlerin nelerdi?

Kaan Bergsen:
Kısaca ajanslarla çalışmayı sevmiyorum. Çok yavaş veya çok hızlı hareket ediyorlar ve ben tasarımın yaşayarak geliştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Petra ilk günden beri bu şekilde işliyor ve her şeyi bir ekip olarak yapmak çok gurur duyduğumuz bir şey. Yeni paketlerimiz bizi mutlu ettiği kadar başkasını mutlu etmemiştir.

Elis seni biraz tanıyabilir miyiz? Petra’daki proje bazlı marketing designer pozisyonuna uzanan kariyer yolculuğunu kısaca anlatır mısın?

Elis Yıldırım: 1991 İstanbul doğumluyum. Grafik Tasarım eğitimimi Florence Institute of Design International’da başarı bursu (credited through the University of Chester) ile tamamladım. Çeşitli dinamikler üzerine fırsatlar bulup bir süre çalıştıktan sonra 2018 yılında Türkiye’ye döndüm. Okul hayatım boyunca, kendi eğitim kurumumun pazarlama aktivitelerinde de aktif rol aldım ve yarı zamanlı olarak enstitü için çalışma fırsatı yakaladım. O zamanki direktörümün tavsiyesi, enstitünün imkanları ve arkadaşlarımın desteği ile çektiğim reklam filmi 1 milyonun üzerinde potansiyel öğrenci tarafından izlenmişti. Sadece grafik tasarım temelli değil; estetiğin satış ile buluştuğu her nokta ilgimi çekiyordu. Türkiye’ye döner dönmez Hakkı Mısırlıoğlu ile, Ultra’daki ofisinde buluştuk. Bir arkadaşım vasıtası ile bu şansı yakaladığımı itiraf etmeliyim. Kendisini tanıdıktan sonra, niçin bu kadar önemli bir isim olduğunu daha iyi anlamış oldum. Sektöre ve kurmam gereken geleceğe yönelik en yalın bakış açısını sayesinde yakaladım. O toplantıdan sonra, Hakkı Mısırlıoğlu’nun jesti ve bana olan inancı neticesinde Ayşe Bali ile Rafineri’de ufak bir toplantı yaptık. Hayatımın dönüm noktalarından biridir, yarım saat, belki 45 dk süren fakat gerçekten konsantre bir zenginlik kazandım ve kendisini rol model alarak ofisinden ayrıldım. Sonrasında, 74 stüdyo ile çalışmaya başladım ve o yıl içinde, Vakko – V2K – Vakkorama gibi markalara digital ve basılı işler ürettim. Fashion Week İstanbul ‘19 da geçtiğimiz yıl çok severek ürettiğim işlerden biri, harika bir ekipti. Aslında İstanbul dediğimiz yer, kategorize ettiğimizde küçücük. Aynı dinamik ve beklentiler üzerine çalışan ve üreten herkes birbirini tanıyor diyebilirim. Petra ve Kaan ile yollarımız da çok kere başka kişiler vasıtası ile kesişti ve bir noktada kendimi Kaan ile aynı masada Petra’yı konuşurken buldum. Tanıdığım tüm tasarımcıların da çok sevdiği bir marka olan Petra zaten benim de radarımdaydı. Kaan’ı ve vizyonunu yakından gözlemledikten sonra, aylar sürecek olan bir yolculuğa gözüm kapalı ve çok şanslı hissederek çıktım diyebilirim. Çalıştığım pozisyonu teorik olarak açıklamak yerine, röportajın ilerleyen sorularında okuyucular tarafından anlaşılabilmeyi umut ediyorum.

“Tasarımların öncesinde uzun süren bir tarihsel araştırma, keşif ve karşılaştırma süreci yatıyor.”

Tasarımların öncesinde nasıl bir hazırlık yaptın?

Elis Yıldırım:
Açıkçası, arzulanan her görsel kompozisyonun; bir filmi sahnesinden tutun bir kitap kapağına, hatta bir koltuğa kadar aynı algoritmalar üzerinden, genel bir yargı ile kurulduğuna inanıyorum. O yüzden son kullanıcı tarafından algılanan gündelik estetik, aslında işin en basit kısmı.

Bugün, trendleri ve birtakım tasarım prensiplerini takip ederek ürettiğiniz her görsel ürün hedef kitlesi tarafından beğenilecektir. Burada mühim olan, yıllar geçtikçe kullanıcı üzerindeki etkisi artan, kullanım, üretim, depolama ve pazarlama kolaylığı sağlayan ürünler tasarlayabilmek. O nedenle tasarım süreci öncesinde uzun süren bir tarihsel araştırma, keşif ve karşılaştırma süreci yatıyor. Geldiğimiz noktada, paketlerin en – boy ölçülerindeki altın orana dek, üretim ve tasarım prosesinde verilmiş her karar temelinde güçlü bir neden barındırıyor.

“Kahve bir yolculuğun ürünüdür.”

Kahvenin geldiği yerlere ait fotoğraflardan illüstrasyonlar türetmiş olduğunu, ayrıca paketlerde çıkarılabilir kartlar (kahve bilgi kartları) olduğunu görüyoruz. Tüm bu yaratıcı süreci ve neyi, neden bu şekilde yaptığınızı anlatabilir misin?

Elis Yıldırım: Kaan bana “Kahve bir yolculuğun ürünüdür.” demişti. O zaman, bunu yeterince önemsemediğimizi fark ettim. Çok uzak coğrafyalardan, bardaklarımıza taşınan bu lezzetin arkasındaki emek ve zaman, tüketicinin her daim farkında olduğu bir gerçek olmamakla beraber, piyasadaki fiyatlandırmanın da temelini oluşturuyor. Aynı zamanda bu yolculuk, kahvenin gerçek değerini de organik olarak konumlandırıyor. Her yolculukta bir pencere vardır diyerek, tüketiciyi Brezilya’ da gün batımına, Kenya’da kızıl toprak yollara ya da Etiyopya’da uçsuz, sıcak vadilere götürebilmek için, o lokasyona ait gerçek bir fotoğraftan yola çıkarak çizdiğim manzaraları pencerelerin içine yerleştirdim. Nihayetinde, son kullanıcıyı tonlarca yeşil kahve taşıyan bir yük vagonunun pencere kenarına oturtabilmek en büyük arzumdu. Her paketin ayrı renkte ve ayrı bir manzaraya sahip olması da bu hikayenin ürünü. Her orijin kendine has bir gerçeklikle rafa çıkıyor.

Kahve bilgi kartları ise bambaşka bir konu aslında. İş bittiğinde, kendimizle en gururlandığımız yer burası olabilir. Kaan’ın o müthiş sabrı projedeki her sonucun mimarı diyebilirim. Kısaca, kavrulmuş kahve çekirdeklerinin satışa sunulması için gerekli olan aşamalardan sonuncusu, kahve paketlerinin güncel bilgiyi taşımasıdır. Her ne kadar çekirdekleri ithal ettiğimiz ülkeler sabit olsa da, kahveyi aldığımız ülkedeki çiftlik ve üreticiler değişir. Bu nedenle kahve çekirdeklerinin isimleri dönemsel olarak farklıdır. Ayrıca tazelik ve tat açısından kahve çekirdeklerinin kavrulma tarihi de, mutlaka güncel tutulmalıdır. Bunun sonucu olarak, dünya pazarındaki kahve paketlerine baktığımızda “ yapışkan etiket ”eğilimine şahit oluyoruz. Genel olarak, şubeleşmiş yahut belirli bir adedin üzerinde satış yapan 3. nesil kahve şirketleri, mali gereklilikler doğrultusunda yüksek adette sipariş ederek tedarik ettikleri ambalajlara, dönemsel olarak basılıp yapıştırılabilen etiketler ile gerekli bilgiyi ekleyip, kavurdukları kahveyi rafa çıkarabiliyorlar.

“Herkes sticker yapıyor, ben daha iyi bir çözüm üretmek istiyorum.”

Tam da burada estetik açıdan zor bir birleşmeden bahsedebilir. Yapıştırılarak kullanılabilinen etiketler ile, tamamen farklı baskı çözümleri ile üretilmiş ana ambalajlar arasında renk ve doku farklılıkları oluşuyor. Bu da tasarımcı ve üreticinin, rafta görmek istedikleri ideal sonucu doğrudan etkiliyor / değiştiriyor. Sınırlarımızı genişletmek üzere, bir yandan üretim ve baskı problemlerine alternatif çözümler ararken, ben Kaan’a bir kısa mesaj göndermiştim: “Herkes sticker yapıyor, ben daha iyi bir çözüm üretmek istiyorum.”. O hafta bunun üzerine çalıştım ve paketlerin üzerine bıçak kesiği yaparak tüm tasarımı üzerine takmak gibi bir fikirle geldim. Bilgi kartlarının çıkış noktasını bulmuştuk, ama oturmayan bir duruşu vardı. Tam da burada Kaan’ın gustosu ve zekası ile tak çıkar fikrini sahiplenerek, sadeleştirdik ve bu meseleyi tasarımın tamamından yalnızca informatik bilgiye indirdik.

Süreç boyunca baştan sona ne tür zorluklarla karşılaştınız? Tasarımla ilgili vazgeçmek zorunda kaldığınız şeyler oldu mu? Tasarımın her aşamasında tek başınıza mı çalıştınız?

Elis Yıldırım: Süreç boyunca detaylara bizim kadar önem vermeyen, birçok tedarikçi ve üretici ile çalışmak zorunda kaldık. Ama bulunduğumuz şartları kabul ederek, motivasyonumuzu düşürmeden en doğru sonuca ulaşmak için tekrar tekrar denedik. Kaan’ın desteği sayesinde tasarımla ilgili vazgeçmem gereken hiçbir şey olmadı. Her tasarımcının hayali olabilecek bir süreç atlattım ve paketler dışında da Petra’nın tasarımsal her ihtiyacı ile doğrudan seve seve ilgilendim. Websitesini de eş zamanlı yenilemiş olduk. Tasarımların her aşamasında yalnızca Kaan ve ben vardık. O yüzden evet, üretmek konusunda yalnızdım, çünkü projeyi sıfır noktasından itibaren çok sahiplendim. Bu noktada ihtiyacım olan tek takım arkadaşı Kaan gibi, doğru analiz ve stratejilerle beni motive edecek, fikirlerine saygı duyduğum biriydi.

Kaan Bergsen: Tasarımı yapan kişi olmasa da Ezgi Akar’ın da işin gerçekleşmesinde çok yardımı oldu.

Görsel: Petra, Elis Yıldırım