Chanel, Métiers d’Art 2026 defilesi öncesinde New York’u büyülü bir sinema sahnesine çeviren yeni kısa filmini yayımladı. Michel Gondry’nin yönettiği, Margaret Qualley ve markanın yeni yüzü A$AP Rocky’nin rol aldığı film, tek bir diyalog kullanmadan hareket, stil ve oyunbaz bir kovalamaca üzerinden kente bir aşk mektubu yazıyor.
Modern New York ışıltısı, mizah, aşk ve moda
Hikaye, Qualley’nin metro peronlarından sokaklara uzanan yolculuğunu, eski Hollywood zarafetini andıran bir akışla takip ediyor. Ardından şahane pijamalarıyla koşuşturan Rocky beliriyor; kararlılığı giderek artan bu kovalamaca, bir sahnede onu doğrudan East River’a bile sürüklüyor. Gondry’nin imzası, sessiz film slapstick geleneğine selam veren değişken kare hızlarında ve yeni koleksiyonun renklerini fısıldayan parlak tonlarda kendini gösteriyor. Diyalog yerine jestlerin konuştuğu sahneler, Le Motel’in elektro-caz müziğiyle birleşerek rüya gibi bir ritim yaratıyor.
Bir parantez açayım: Slapstick, fiziksel komediye dayanan, abartılı hareketler, kazalar, düşmeler, çarpmalar ve hızlı tempolu fiziksel şakalarla izleyiciyi güldürmeyi amaçlayan bir komedi türü. Sessiz film döneminin ünlü isimleri Charlie Chaplin, Buster Keaton ve Harold Lloyd bu tarzın klasik örneklerini oluşturur. Michel Gondry, klasik slapstick’in birebir kopyasını yapmasa da fiziksel komedi, absürd durumlar ve sessiz-film estetiğini andıran ritmik görsel şakaları birçok işinde sık sık kullanıyor. Özellikle gerçekle hayalin karıştığı sahnelerde bu slapstick etkisi belirginleşiyor.
Moda hikayenin dokusuna işlenmiş
Moda, anlatıya dışarıdan eklemlenmek yerine hikayenin dokusuna işlenmiş durumda. Qualley’nin uçuşan elbiseleri ve tüvit ceketleri, Métiers d’Art hattının ustalığını yansıtırken; Rocky’nin pijamalarının altına gizlenen rafine katmanlar mizahla lüksü dengeliyor. Koleksiyonun kendisi ise daha sonra Bowery İstasyonu’nda devre dışı bırakılmış bir metro peronunda sergilendi; bu mekan, filmin hareket, ulaşım ve şehrin bitmeyen nabzına duyduğu ilgiyi yansıtıyor.
Gondry, New York’u aynı anda hem eski hem yeni, sürekli canlı bir yer olarak tanımlıyor; bu ikilik filme tamamen sinmiş durumda. Kendi müzik videolarını yöneten Rocky’nin, Gondry’yi uzun süredir yaratıcı bir ilham kaynağı olarak görmesi ise iş birliğine doğal, kendiliğinden bir uyum katıyor.
Film, modayı podyum sınırlarından çıkarıp gerçek kültürel anların içine yerleştirme yönündeki daha geniş bir yaklaşımı temsil ediyor. Sinema, müzik, şehir dokusu ve ünlüleri bir araya getirerek stili yalnızca bakılan değil, yaşanan bir şey olarak konumlandırıyor. Sonuç, geleneksel bir kampanyadan çok, hareket halindeki New York’un romantik bir anlık görüntüsü gibi duruyor. Pijamalar, metro peronları ve muhtemelen planlanmamış bir nehir dalışı arasında film, gösterişten çok çekiciliğiyle öne çıkıyor. Esas konu kıyafetler olabilir ama ışığı asıl çalan şehir ve kovalamaca.
Film hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Bu gönderiyi Instagram’da gör
Görsel: YouTube






