Instagram’da bir etiket arattığınızda ne kadar çok benzer fotoğraf çıkıyor değil mi? Herkesin ayaklarını çektiği bir fotoğrafı vardır. Ya da havaya zıplarken ve tam olarak havadayken bir fotoğrafınız da olabilir. Selfie’lerden bahsetmiyorum bile. Hayatlarımızı bu fotoğraflardan özetlesek peki, anlarımız özel ve bize ait olmaya devam mı eder yoksa anlamsızlaşır ve bir uygulamanın içindeki benzer karelerden biri mi olur? Tabii ki bu herkese göstermek için çekilmekle kendimiz için çekilmek arasındaki farkta belli oluyordur. Hani yıllarca lisede edebiyat dersinde duyduğumuz bir soru vardı ya “Sanat sanat için midir yoksa sanat toplum için midir” diye, ben o sorunun fotoğraf versiyonunun Instagram için olduğunu düşünüyorum. Fotoğraf çekmek kendin için midir yoksa başkaları tarafından like’lanmak için midir?
Beğeni İçin Yaşayanlar vs Tadını Çıkaranlar
Fotoğrafçı ve video sanatçısı Oliver KMIA da bu soruları kendisine geçen tatilinde sormuş. Geçtiğimiz sene Roma’ya tatile gittiğinde tüm turistlerin ne kadar aynı olduğunu farketmiş. Herkes aynı yerlerde aynı şekilde poz vererek fotoğraf çekiliyor ve aynı etiketlerle paylaşıyormuş. Hatta Oliver kendisinin de onlardan olduğunu fark etmiş. O tatil için litrelerce benzin ve binlerce para harcanıyor, otellerde kalınıyor, koşturarak geziliyor şehirler. Ve sonuç mu? Herkes gibi poz verdiğimiz fotoğraflar ve bir fotoğraf sevdasına kirletilen güzellikler. Bunları fark ettikten sonra sanatçı Oliver daha evveliyatında Vimeo’da izlediği bir videoyu hatırlıyor. Hiérophante’nin yayınladığı Clichés videosu Instagram klişelerini gözler önüne seriyor ve Oliver da “neden ben de Instagram’daki kitlesel tatil çılgınlığı özelinde bu videodan yapmıyorum” diyor. Hiérophante de zaten, yaptığı videonun klişe olduğunu ve diğer videolardan esinlendiğini itiraf ediyor. Bu yüzden Oliver da temelde parçası olduğu bir şeyle dalga geçip ironi yaratabiliyor. Videoda da göreceğiniz üzere aynı etiketle aynı fotoğraftan sayısızca var.
Sanatçıya göre 60’lı ve 70’li yıllarda Jumbo Jets ve düşük maliyetli havayollarının geliştirilmesiyle kitlesel dünya turizmi ve küresel dünya seyahatinin dönemi açılmıştı. Ama şu anki toplumsal eğilimimiz, sosyal paylaşım ağlarında paylaşım yapmak için gidilen her yerde fotoğraf ve video çekmek üzerine. Sanatçı yolculuğu boyunca pek çok insanın anı beğenmediğini ve akıllı telefonlarına takıldığını hissetmiş. Ona göre sanki şu anki seyahatlerin nihai hedefi bu konuda övünmek ve takipçiyle like’lanmak peşinde koşmak üzerine.
Yani insanların fotoğraf çekmek uğruna doğal güzellikleri ve yaşam alanlarını bozup istila ettiği bir gerçek. Mesela Yeni Zelanda’nın ikonik ağacı olan Wanaka’yı fotoğraf çekileceğim diye insanlar yaralamış. Kaç yaşında, neler görmüş ağacın dallarını incitmişler üzerinde fotoğraf çekilmek için. Yazık yani, evet, gösteri ve tüketim toplumuyuz ama niye medeni ve mantıklı bir şekilde tüketmiyoruz? En sevdiğiniz pastadan sonsuz sayıda bulursanız çatlayana kadar yer misiniz? Yemezsiniz. Çünkü sonucunda zarar görecek olan sizsinizdir. Neden o zaman hayatımızı göstermek ve tüketmek konusunda da dikkat etmiyoruz? Uzun vadede yine zarar gören biz olacağız çünkü. Somut sonuçları şimdi değil çok yıl sonra diye düşünmeden yaşıyoruz. Herkesin mottosu “carpe diem” olmuş artık, kimse “gelecekte ne olacak” demiyor.
Görsel: Vimeo