Kendisini keşfeden Eli Acıman’ın “reklamcılıkta bir insan kağıda bir şey koyana kadar reklam yoktur” sözünü hatırlatarak departmanların organize şekilde, birbirlerine yol açarak çalışmanın öneminden bahseden Polat’a göre yaratıcı (kreatif) departman da işin özünde.
Peki yaratıcı olabilirsiniz; ama bu yaratıcı yönetmen (kreatif direktör) olmak için yeterli midir? Hepsinden önce yaratıcı yönetmen kimdir ya da insanların kafasında bu işin imajı nasıldır? Ajansı Karpat’ı kurar kurmaz Coca-Cola’nın Türkiye’deki 50. yılı şerefine hazırladıkları Koka Kola kampanyasıyla dikkat çeken Karpat Polat’ın sunumu bu sorular için de oldukça kafa açıcıydı.
Polat’a göre sektöre iki tür yaratıcı yönetmen var;
1-“Bütün işi ben yapıyorum, diğerlerin hiçbiri bir şeyden anlamıyor” diyenler
2- Değerlendirdiği işler karşısında noter gibi tutum sergileyip fikirlere sadece “olur/olmaz” diye cevap verip, keyfi yerindeyse neden olmadığını anlatanlar
Karpat Polat hiçbir zaman bu iki türden biri olmak istemediğini belirtip, yaratıcı yönetmenin temel görevinin yaratıcıları yönlendirmek olduğunu düşünüyor.
Bu temel görevi sürdürürken iyi bir yaratıcı yönetmen olmak da ona göre şu özelliklerden geçiyor;
1-Departmanın yaratıcı olmasını engellememeli.
2-Birikim sahibi olmalıdır, ki bu şekilde ajans başkanı ile müşterileri tarafından belli bir saygınlık edinmesi önemli.
3-Kreatif direktör yaşı ,itibarı ve deneyimi ile departmanında çalışanlara yön vermeli.
4-Markanın amacı ve tüketicinin beklentisi konusunda bilgi sahibi olmalı.
5-Kesinlikle iyi “brief “ yazabilmeli.
Buna not olarak: “Briefte” önemli olan basitlik, berraklık ve duruluktur. Yaratıcı yönetmen briefi aldıktan sonra yapılması gerekenlere karar vermesi gerekir. Bunu yapabilmesi için planlama yapmayı bilmesi ve birçok konuyu birleştirebilmesi gereklidir.
6- İnsan ilişkilerinin kuvvetli olması önemli.
7-Bulunduğu ortama çabuk uyum sağlayanlar yaratıcı yönetmenliğe daha uygun.
8-Ekibi tarafından sevilmesi ve ekibin kendisinin bulunduğu konumu hak ettiğine inanması önemli bir detay.
Her yaratıcı kariyerinin bir döneminde yaratıcı yönetmen olmalı mı? Polat böyle bir zorunluluk olmadığını düşünüyor. Zira bu iş için tutku olmazsa olmaz bir unsur ve yaratıcı yönetmen olmak için dünyanın en iyi sanat yönetmeni veya metin yazarı olmanın ya da bunu istemenin de yeterli olmuyor. Patronun ve müşterinin güveni üzerine bir anda edinilen bu görev ciddi sorumluluklar taşıdığından kişinin hayatının önemli bir kısmını kapsıyor.
Polat bunlar dışında Türkiye’de kreatif departman hakkında farklı görüşlerin olduğunu dile getirdi. Bazı ajansların yaratıcı yönetmen yerine sanat yönetmeni ve metin yazarı barındıran kreatif departmanlar bulundurması ona göre doğru bir sistem değil.
Peki yaratıcı yönetmen ajansın ruhu mudur? O ajanstan çıkan işlerden sorumlu olduğundan ajansın verimliliğine ciddi bir etkisi var.
Polat kişilerin ajans seçiminde ağırlıklı olarak şu iki faktörün ön planda olduğunu da hatırlıyor: 1- ajansın işlerini beğenmek 2- yaratıcı yönetmenle çalışmak istemek
Reklamcılığın çok meşakkatli bir iş olduğunu sevmiyorsanız yapmamanızı tavsiye eden Polat, bu anlamda fire veren tarafta olmayanlara da çok fazla ajansta çalışmaktansa belli bir ajansta belli bir süre çalışmayı öneriyor. Uzun süreli çalıştığınız yerde işe yarayıp yaramadığınızı gözlemleme şansınız bu anlamda önemli.
Bir başka önerisi de yaratıcıların yol gösteren veya göstermeyen herkesin onlarla aynı fikirde olma beklentisi üzerineydi. Sektörde aslolanın iş olduğunu hatırlatıp, bir fikrinizin ajansın tarzına uymaması durumunda işi bırakmanın saçma olabileceğini kendi deneyiminden örnek vererek aktardı. Aynı şekilde çok inandığınız fikirlerin çöpe gitmesi durumunun olağanlığını kabullenip, bu kalp kırıklığından dönerek ayağa kalkmanın takınılabilecek en uygun tavır olduğunu düşünüyor.
Son olarak reklamcılıkla ilgili verdiği birkaç tüyoya bakarsak; “az çoktur” her bakımdan işe yarayan bir anlayış. Malzemnin sınırlı ve doğru şekilde kullanılması başarıyı arttırıyor, bu nedenle reklamın potansiyel müşterisini iyi belirlemek gerekiyor.
Ona göre ülkemizde reklamcıların en büyük hatası olan reklam verenin hiçbir şey bilmediği düşüncesine düşmemeye dikkat etmek gerekiyor. Neticede karşınızdaki markasını hiçten var edip bugünlere getiren taraf.