Hepimiz ister istemez doğaya karşı bir duruşa sahibiz. Kimimiz tepkisiyle değer yaratmaya çalışıyor. Kimimiz tepkisizliğini koruyor. Sanayi devriminden bu yana yavaş yavaş yok etmeye başladığımız gezegenin ne kadar etkilendiğini artık gizleyemiyoruz. Kafamızı çevirecek bir yerimiz kalmadı çok fazla. Dağlara baksak içini oyduk; denizlere baksak her şeyi içine boşalttık, ağaçları kestik, vahşi yaşamı yok ettik. Hayvancılık göz bebeğimiz oldu, simülasyon oynar gibi evcilleştirdikçe çoğalttık. Ve niceleriyle gezegeni kendimize küstürdük. Fakat küstahlığımıza şükürler olsun ki bunları görmeyip beyaz yaka yaşamımıza devam edebiliyoruz. Çünkü inkar etmek daha kolay. 2050’de inkar edemeyeceğimiz bir gerçekle yüzleşeceğiz, okyanuslardaki plastik sayısı, balık sayısından daha fazla olacak. J. Poore ve T. Nemecek tarafından Science dergisinde yayınlanan araştırması ise besi hayvancılığının gezegene etkisini değerlendiriyor. Ve Dünya’ya diğer tüm faktörlerden daha fazla zarar verdiğini ortaya koyuyor.
Et ve süt Dünya’daki çiftlik alanlarının %75’ini kaplıyor
Şimdi et ve süt ürünü dediğim anda vegan yaşama dair parıltılı, üzerine saatlerce düşünülmüş, ince şakaların akıllara gelebileceğini tahmin ediyorum. Fakat size garanti ediyorum, tüm o şakalar daha önce yapıldı ve aslında o kadar ince değiller. Keza konumuz veganizm değil. Araştırmanın ve vegan yaşamın konuyu ortak olduğu için aynı paydada, ancak size et yemeyin demiyorum, ne haddime. Ancak et ve süt ürünleri yemeyi tercih ediyorsanız plastik çöplerinizi ayırmanızın, özel araç yerine bisiklet kullanmanızın, elektrikli otomobil almanızın veya daha az uçmanızın o kadar da büyük bir etkisi yok.
Araştırmanın veritabanı 119 ülkedeki 40 bine yakın çiftliğe dayanıyor ve dünya üzerinde tüketilen besinlerin %90’ını kapsıyor. Ve gözlem alanına tüm bu besinlerin etkisi dahil edilmiş. Çiftlikten sofraya kullanılan toprak, iklim değişikliği emisyonları, içme suyu kullanımı, su kirliliği ve hava kirliliği gibi pek çok faktör incelenmiş ve değerlendirilmiş. Araştırmanın sonuçları ise çok sade ve oldukça açık. Yorumlamayı ise size bırakıyorum.
Et ve süt ürünleri kalori ihtiyacının %18’ini, protein ihtiyacının %37’sini karşılıyor. Ancak dünyadaki çiftlik alanlarının %83’ünü hayvancılık işgal ediyor. Tarım kaynaklı sera gazı emisyonlarının da %60’ını hayvancılık üretiyor. Aynı zamanda kısa önce yayınlanan bir başka araştırma ise dünya üzerindeki tüm memelilerin %86’sının insan ve insanların yemek için yetiştirdiği besi hayvanlarından oluşturduğunu ortaya koydu. Yani demek istiyor ki, hayvancılık insanlığın besin değeri anlamında ihtiyaçlarının küçük bir kısmına tekabül ediyor. Karşılığında ise gezegene en büyük zararı veriyor ve vahşi yaşamı da ortadan kaldırıyor.
Et ve süt ürünlerini tüketiminin olmadığı bir dünyada küresel çiftlik alanlarına ihtiyacımız %75 azalacak. Yani şu an kullandığımız çiftlik alanlarının çeyreği ile tüm dünyayı beslemeye devam edebileceğiz. Dünyadaki çiftliklerin %75’ini gözünüzde Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Avrupa Birliği ve Avustralya’nın tamamının toplamı olarak canlandırabilirsiniz. Biraz fazla değil mi? Tabi bu çiftlik alanlarına sahip olmak için vahşi yaşamın topraklarını çaldığımızı da unutmayalım lütfen. Günümüzün en büyük vahşi yaşam soykırımı hayvancılık için yapılan tarımın elinden gerçekleşecek.
Bitkiyi ete dönüştürmek kömürü enerjiye dönüştürmekten farksız
Oxford Üniversitesi’nden Joseph Poore, vegan beslenmek, dünyaya verilen zararı azaltmanın en etkili tek yolu olduğunu söylüyor. Keza sadece sera gazı değil, hava kirliliği, su kirliliği, toprak ve su kullanımı gibi çok faktörün de olumlu etkileneceğini de ekliyor. Poore, yerinde bir benzetmeyle şunu da ekliyor; otu, çimeni ete dönüştürmek kömürü enerjiye dönüştürmeye benziyor çünkü emisyonlar cephesinde muazzam maliyetler yaratıyor.
Görsel: Michael Pujals, Ryan Song, Kelly Sikkema, Tim Wright