Geçtiğimiz 2 yılda küresel çapta büyük ilgi görmeye başlayan, Türkiye’de özellikle “ağaçla evlendi” başlıklı haberlerle çoğumuzun aşina olmaya başladığı ekoseksüel hareketin tanımıyla başlayalım dilerseniz. Ekoseksüel hareket geniş çerçevede; cinselliğin ve ekolojik ilişkilerin farklı formlarda ve bağlamlarda kesiştiği noktaları araştıran her türlü sanatsal çalışmayı, aktivizmi, teorik çalışmayı ve sosyal pratiği kapsayan bir oluşum olarak tanımlanıyor. Ekoseksüel yaklaşım, cinselliğin varsayılan olarak ekolojik bir yaklaşım olduğunun altını çiziyor; ekolojiye değer vermenin ve ekolojik bağları tanımanın ise cinselliği anlamayı olumlu yönde etkileyeceğini savunuyor. Bazı ekoseksüellere göre ekoseksüellik başlı başına bir cinsel eğilim ya da cinsel kimlik. Nelerin ekoseksüellik olduğuna örnekler vermek gerekirse; ağaçlara sarılıp onlarla sevişen kişiler bu harekete dahil ediliyorken yalnızca sürdürülebilir seks ürünleri kullanan tüketiciler veya çıplak doğa yürüyüşü yapan insanlar da hareketin bir parçası sayılıyor. Ekoseksüel hareketin hızlı bir şekilde marjinal olmaktan çıkıp ana akım bir hareket olmaya başladığı gözlemleniyor. Elbette ekoseksüelliğin yükselişini hızlandıran en büyük etkenlerden biri de cinselliğin -her konuda olduğu gibi- çevre bilinci yaratabilmek açısından da güçlü bir araç olması.
Pony Express ikilisi Loren Kronemyer ve Ian Sinclair, kendi yapıtları olan “Ecosexual Bathhouse” (ekoseksüel banyo) adlı etkileşimli yerleştirme yapıtını, dünyadaki geniş çaplı ekoseksüel hareketin bir parçası olarak tanımlıyorlar. Yapıt, deneysel sanat etkinliği Syndey LiveWorks Festival’de geçtiğimiz aylarda sergilendi. Sanatçılar bu deneyimi, bilinç halinden uzaklaşmaya doğru giderken türler arasındaki bariyerleri eriten bir tür “kuralsız fantezi” olarak tanımlıyor. Yapıtın ortaya çıkış nedeni elbette küresel çevre krizi.
Ecosexual Bathhouse’taki bir katılımcı
Ekoseksüel hareket büyüme hızını biraz da San Francisco Körfez Bölgesi’ndeki performans sanatçısı ve aktivist çift Annie Sprinkle ve Elizabeth Stephens’e borçlu. Ekosellüellik adeta onların kişisel mücadelesi haline gelmiş. SexEcology isimli internet sitelerinde yayınladıkları “Ecosex Manifesto“nun yanı sıra bu konuda bir tanesi belgesel olmak üzere birkaç film de yayınlamış. Sprinkle ve Stephens ekoseksüelliğin yeni bir cinsel kimlik olduğuna inanıyor ve hatta 2015’te San Francisco Onur Yürüyüşü kapsamında LGBTQI kısaltma adına resmi olarak “E” harfinin eklenmesi amacıyla, kurdele kesme töreni performansı sergilemişler. Stephens, daha o dönemlerde dünyada kendini ekoseksüel olarak tanımlayan en az 100 bin kişi olduğuna inanıyordu.
Annie Sprinkle ve Elizabeth Stephens’ın 2012’de Brooklyn’de Grace Sergi Alanı’nda sergilediği Dirt Bed performansına Fluxus sanatçısı Geoff Hendricks de katılmış.
Ekoseksüel harekete katkı yapanlardan biri de 2008’de Eco-sex: Go Green Between the Sheets and Make Your Love Life Sustainable (Eko-seks: Yatakta da çevreyi önemse ve aşk hayatını sürdürülebilir hale getir) adlı kitabı için araştırma yapmaya başlayan New Yorklu yazar ve aktivist Stefanie Iris Weiss oldu. Kitap 2010’da yayınlandı ancak o sıralar Weiss, Sprinkle ve Stephens’ın çalışmalarından habersizdi. Kitabında kondomlarda, kayganlaştırıcılarda ya da diğer seks ürünlerinde kullanılan materyallerin hem insana hem de gezegene verdiği zararları açıklayan Weiss’in teorik araştırması ile sanatçı çiftin pratik çalışmaları birbirini tamamlar nitelikteydi. Sprinkle ve Stephens’ın yaklaşımı daha bütünsel olsa da her iki taraf da aynı amaca hizmet ediyordu. Dolayısıyla Weiss, Sprinkle ve Stephens çifttinden haberdar olduktan sonra onların çalışmalarını da kucakladı.
Görsel: Matt Sav, Performance Space, Sexecology