Renault için elektrikli araçlar çok önemli bir yer teşkil ediyor. 2008 küresel krizi sonrasında küçülme ve verimlilik odaklı olma yolunda zor duruma düşen dünya otomotiv firmaları arasında elektrikli araçlara en büyük yatırımı ilk olarak Renault-Nissan grubu yapmıştı. Bu stratejinin bir ayağı olarak Nissan Leaf piyasaya çıktı ve bugün kümülatif toplamda dünyanın en çok satan elektrikli otomobili ünvanının da sahibi oldu. Renault tarafındaysa strateji, öncelikle erişilebilir Renault modelleri olan Kangoo ve Fluance’ın elektrikli versiyonlarını pazara sunmak, sonra da Zoe ve Twizy gibi daha odaklı ve standart otomobil kullanıcılarına göre daha niş bir kitleyi hedefleyen modelleri piyasaya sürmek oldu.
Sadece Renault’nun değil, belki de tüm otomotiv dünyasının en radikal araçlarından biri olan %100 elektrikli Twizy’yi uzun süredir kullanmak istiyordum. Havaların ısınmasını da fırsat bilerek bu havadar aracı test etmek istediğimi Renault’ya ilettim ve beni kırmayarak bir araç ayarladılar.
Twizy’yle daha ilk dakikalarım meraklı ve ilgili bakışlara alışmam gerektiğini hissettirdi. Aracın sevimli görüntüsü insanları hemen gülümsetirken, özellikle yayalar ve motor sürücüleri tarafından açık bir takdir duygusuyla izlendim 3 gün boyunca. Tabii araçla ilgili olumlu düşüncelerini de sık sık anlattı insanlar trafikte dururken.
Twizy maxi-scooter dediğimiz motor sınıfına yakın boyutlara sahip, 4 tekerlekli ve direksiyonu, gaz-fren pedalları olan bir araç. Kapalı bir tavanı, Lamborghini modelleri gibi makas şeklinde açılan havalı plastik kapıları var. Ancak bu kapılar rüzgar ve hava şartlarının araç içine girmesine engel olmuyor elbette. Ben bu havadarlığı Vespa sahibi olduğumuz zamanları hatırlattığı için çok sevdim. Twizy’ye küçük bir otomobil gibi bakmaktansa onu konforlu bir motor olarak konumlandırmayı tercih ettim kafamda.
Aracın sunduğu konforu da bu yüzden çok önemsemedim. Sadece ileri geri hareket edebilen, sert dolgulu ve biraz dik pozisyonlu koltuğu bu yüzden 2. günden itibaren gayet rahat gelmeye başladı. Twizy’nin ikinci bir yolcu için arka koltuğu da bulunuyor. Bu koltuk da gayet rahat ancak aracın arkasına binip oradan geri inmek çok kolay değil.
Standart prizden şarj olan Twizy’nin bir şarjı 3,5 saat kadar sürüyormuş. Ben gece şarja takıp sabah çıkardığım için tam süreyi test etmedim. Tek şarjla kağıt üzerinde 100km’ye kadar gidebildiği yazsa da, İstanbul’un yokuşlu yollarında bu menzili 80km olarak düşünmek daha gerçekçi olur. Elektrikli araçların genel bir özelliği olarak gaz pedalına kibar davranmayı öğrendiğinizde menzilinizi de nasıl yükseltebileceğinizi kolayca anlıyorsunuz. Twizy’nin basit gösterge paneli de bu konuda gayet açıklayıcı ve yardımcı.
Araçta donanım olarak klima bulunmasa da akıllı telefonunuzu bluetooth üzerinden bağlayabileceğiniz bir müzik sistemi opsiyonel olarak alınabiliyor. Telefonun müzik listelerini Twizy üzerinden dinlemek rüzgar sesine rağmen eğlenceli. Tabii müzik setini, silecekleri, farları kullanmanızın aracın yegane enerji deposu olan pillerden yiyeceğini ve bunun menzilinizi doğrudan etkileyeceğini de hatırlamanız gerekiyor sürekli olarak. Bu durum tüm %100 elektrikli araçlar için geçerli.
Twizy dışardan bir hayli oyuncak gibi görünse de yolda sürücüsüne büyük bir güven veriyor. Süspansiyonlar çok sert ayarlanması ve aracın altındaki ağır pilin ağırlık merkezini olabildiğince aşağıda tutması, Twizy’yi göründüğünden çok daha kıvrak bir araca dönüştürüyor. Sadece 17hp gücü olan bir araç için özellikle dar şehir içi sokaklarında bu hızlı manevra kabiliyeti dikkat çekici.
Twizy’yi özellikle 2. gün oldukça sıkı bir şekilde kullanma fırsatım oldu. Göktürk’ten Bebek’e bir toplantıya gelip, oradan İstinye Park’a -İTÜ-ARI’daki- bir sunuma, oradan da Etiler’e başka bir sunuma gidip, en sonunda yeniden Göktürk’e döndüm. Tüm gün müzik dinledim, yokuşlu (İstinye gibi) yerlerden bol bol geçip, özellikle Göktürk’e dönüş yolunda kamyon trafiği arasında tam gaz gittim. Gün içinde özellikle aracı şarj etmedim ve bu yoğun kullanımda %18 pille eve dönmeyi başardım. Fakat şu da bir gerçek ki, tüm eğlencesine rağmen şehir içi dışında ortalama hızın 120km/h’lere çıktığı yollarda Twizy’yi kullanmak zorlaşıyor. 80km/h en yüksek hıza ulaşabiliyor araç, fakat bu hız bir hafriyat kamyonunun sizi sollamasına engel değil.
Sonuç olarak kent içi ulaşım için müthiş bir alet olduğunu düşünüyorum. Her türlü prizden şarj olabilmesi, neredeyse bir motor kadar ufak yerlere sığması ve kısa mesafelerde verdiği keyif Twizy’yi otomobil dünyasında çok özel bir yere oturtuyor.
Twizy’de iki koldan takılan 4 noktalı bir emniyet kemeri, 4 tekerde disk frenler ve direksiyonda hava yastığı gibi yine bu araç için sürpriz sayılabilecek güvenlik ekipmanı da mevcut. Aracın fiyatı 13.700 Avro’dan başlıyor, benim kullandığım donanımlı versiyon 14.400 Avro’ydu. Tüm pratikliği ve eğlencesi yanında yüksek fiyatı, bu aracı çok belirli bir hedef kitleye odaklayarak pazarlamanın daha uygun olacağını düşündürüyor bana.
Renault Twizy’nin broşürünü buradan indirebilir ve buradan da internet sitesinden temel bilgilere ulaşabilirsiniz.
Fotoğraflar: Bigumigu