Akıllı şehir kavramına geçiş yapmak tam bir dönüşüm içeriyor. Sadece bir evdeki ampülden veya bir ofisteki garaj kapısından ibaret olmayan akıllı şehir kavramı, tüm şehrin dijital dönüşüm geçirmesini temel alıyor.
2016’da gerçekleşen bu oturumda salona kaç tane giyilebilir ürününüz var diye soran Salem, 8 – 10 yıl önce bu sorunun akıllı telefonlar üzerinden sorulacağını söyledi. Bu teknolojik dönüşüm de bize hayatımızın dijitalleşmesi ve her noktasında internet bağlantısının var olması gerçeğini beraberinde getiriyor. İnternete bağlanabilir cihazlar dediğimizde ev, otomobil ve nicelerinin birbirine bağlanacağı gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz.
Bu dönüşüm sürecinde ise 1970 ekonomik krizi sonrası ortaya atılan bir iktisadi tanım olan kamu özel ortaklığı (Public private partnership) modelinin çözüm yolu olduğunu söyledi. Bu model özünde tüm inisiyatifin devlet elinde tutularak yatırımların ve üretimin yapılamayacağını düşüncesiyle nihayetinde bu faaliyetlerin özel sektöre devredilmesine dayanıyor.
Tıpkı 1970’lerde krizden çıkarken izlenen bu yolun akıllı şehir dönüşümünde de bir ekosistem yaratarak; girişimciler, devlet ve toplum olarak üç eksende gerçekleşeceğini belirtiyor. Böyle toplum kendini yenilebilir ve sistemin karşılıklı olarak beslenmesiyle genişleyebilir.
Görsel: Bigumigu, RISE