5 Nisan 2012 – Perşembe
Hamileliğimin 29. haftası, bebeğimizin dünyaya gelmesine daha haftalar var (Doğum tarihi 16 Haziran civarı diye tahmin ediliyor). Avea sunumu sonrası gece 21:00 civari biraz suyum geldi (o zamanlar su olduğunu bilmiyorum). 23:00’de biraz daha derken artık Yalçın doktorumu aramam gerektiğine beni ikna etmeye çalışırken, gece yarısı gelen su 3 katına çıktı.
01:00 civarı Maslak Acıbadem Acil'deyiz. Doktor Kemale beni kontrol etmeden önce tuvalete gittiğimde artık su harici kan da geldiğini görüyorum. Bu son gelişmeden sonra göz yaşlarım sel oldu. Artık bebeğimizin sağlığından şüphe duymaya başlıyoruz…
Yapılan kontrolde 2.5 cm açılma olduğu, doğumun başladığı yönündeydi. Bebeğimizin içinde bulunduğu suyu azalmış ama içinde yaşayamayacak kadar azalmamıştı. Hemen yatağa yatırıldım, tuvalet harici yataktan kaldırılmadım. Elimizi kolumuzu sallarayak geldiğimizden ne kıyafet, ne cep teli sarjı, sadece biz vardık. Bana kortizon iğnesi olacağım ve mümkün olduğunca bebeği içeride tutacaklarını söylediler. İğneler bebeğimizin ciğerlerinin gelişmesi için yapılıyordu. 48 saat en önemli dönemdi. 2 iğne olacaktım ve bu sürede doğurmazsam yaşama şansı daha fazla olacaktı…
Yatakta yattığım süreç içinde neden bu oldu diye kendi kendimi yesem de sonucu yoktu. Hiç bir kontrolümde, kan testinde sağlıksız bir durum olmamıştı bu zamana kadar. Bebeğimiz erken dünyaya gelmek istemişti. Bunu kabul etmesi ne kadar zordu size anlatamam.
7 Nisan 2012 Cumartesi…
Sabah itibari ile 8 dakikada bir sancılarım gelmeye başlasada, vücuduma takılan aletler benim sancım olmadığını söylüyordu. Doğumu tetiklememesi için kontrol edilemediğimden, bu aletler yüzünden gece 22:00'ye kadar doğurmak üzere olduğumu kimselere ikna edemedim. Doğumun başladığını belirten suyum geldiğinde 6 cm, doktorum hastaneye geldiğinde ise 10 cm açılma tamamlanmıştı. Gayet sakince 6 cm, 10 cm dediğime bakmayın, Yalçın ve ablası – doğum koçum – Ümit'in gözlerine bakıp ne kadar çok korktuğumu defalarca söylediğimi ve Maslak Acıbadem'de bulunduğum kattaki hiç bir oda sakinin o gece benim bağrışlarım yüzünden uyumadığını belirtebilirim. Doktorumla normal doğum yapma kararı aldık. Doğumhaneye girdik, 15 dakika sonra Han dünyaya gelmişti (bu kadar kolay değildi ama detaylara girmeyeceğim :P) Bebeğimizin yüzünü bile görmeden doktor ve hemşireler onu hemen paketleyip yoğun bakıma götürdüler, kanamam olabileceğinden ertesi güne kadar onu göremedim. Yalçın'ın yoğun bakımda çektiği resimlere bakıp, ertesi günü bekledim.
30. haftada dünyaya gelen oğlumuz
Han'ın kilosu 1320 gram, boyu 40 cm'di.
(Normal bebeklerin kilosu 3500 civarı oluyor).
Dünyaya gelmesinden sonra ikinci zorlu sürecimiz başladı. Normal doğum olduğu için ertesi gün biz hastaneden çıkarken, Han yoğun bakımda kalmaya devam etti.
31 gün süren zorlu yoğun bakım sürecinde her gün hastaneye gidip yanında olup, ona destek olmaya çalıştık. İlk günler ellerini tutup, tshirtlerimizi bırakıyorduk kokumuzu duyup sakinleşsin diye. Bir süre sonra kucağımıza vermeye başladılar. Bir sürü kablo ile hala ilk üzerime yatırılışını dün gibi hatırlıyorum. Hastanedeki ilk günlerinin fotoğraflarını özellikle koymak istemedim, o günleri yeniden hatırlamayı çok tercih etmiyorum.
Kanguru bakımı dedikleri bu kucak operasyonu ile nefes alıp vermeden tutun, vücut ısısını dengelemeye kadar bir çok konuda ona destek olabiliyorduk. Yoğun bakım sürecinin son günlerinde bakımlarını biz yapabilelim diye sabah erken saatlerden gece geç saatlere kadar hastanede yoğun bakım odasında kalmaya başladık. Son 2 gün bizi ayrı bir hastane odasına alıp, sanki yeni doğmuş gibi bebeğimizi bize verdiler. Üzerinden kabloları çıkınca sabaha kadar ya nefes almayı unutursa diye başında nöbet tuttum.
Han'ın kilosu 1800 gram olduğunda, kendi kendine nefes almayı, biberon emmeyi, vücut ısısını koruyabilmeyi başardığında hastaneden evimize geldik. Şu anda evimizdeki 2. haftamızdayız. Bazı sağlık sorunları hala var, doktor kontrolleri devam ediyor ama en azından evimizde birlikteyiz.
Kilosu 3 kilogram olana kadar aşıları yapılamıyor ve bağışıklık sistemi gelişmediğinden bu aralar evimize misafir kabul edemiyoruz ya da normal bebekli aile süreçlerindeki gibi gezmelere gidemiyoruz. Haziran sonu gibi normal bir bebekli aile sürecine başlayacağımızı umut ediyorum 🙂
Sürecimizi duyup hastaneye gelen dostlarımıza ne kadar teşekkür etsek azdır. Güneş – Volkan Yılmaz ailesi sayesinde dolabımızda her zaman yiyeceğimiz ve tabi ki doğum sonrası için kırmızı kurdelemiz, Devletşah sayesinde doğum olmadan odamızda lohusa şerbetimiz, Erman abiler sayesinde zamanımız olmadığından yaptıramadığımız çocuk çikolatalarımız şimdi aklıma gelenler. Benzer durumlar yaşıyan ve tüm mini bilgileri bize veren Alemşah – Gülşah Öztürk ailesi, doğumdan saatler önce bizi görmeye gelen Olcayto – Tuğçe Cengiz ailesi, doğumdan sonra meme verme kısmında hayatımı kurtaran ve her konuda her zaman bana moral veren Banu – Ali Bozkurt ailesi, doğumuma panik olmasınlar diye son dakika haber verdiğimiz ama azimle yetişen ağabeyim Aytuğ ve karısı Banu ve unuttuğumu tahmin ettiğim daha bir çok kişi :)) Zor günlerde güler bir yüzün bize ne kadar iyi geldiğini anlatamam.
Tabi burda 31 gün boyunca Yeni Doğan Yoğun Bakım'da çalışan, bizimle bu günleri yaşıyan doktorlarımız ve hemşirelerimizden de bahsetmesem olmaz. Hem Han'ın yaşamasını sağladılar, hem de bize bu süreçte neler yapmamız gerektiğini öğretip, üzüldüğümüzde bize destek oldular, bizi yeniden ayağa kaldırdılar.
Doğum sürecindeki hastane günlerimizin 2 kahramanı Yalçın ve Ümit'in yaptıklarını ise kelimelerle anlatmak imkansız. Hayatımın ve Han'ın hayatının büyük parçaları oldukları için çok şanslıyız :')
Doğum süreci zor bir süreç. Prematüre çocuk sahibi olmak çok daha zor bir süreç. Bu yazıyı yazarken 2 defa uykusunda nefes almayı unuttu, yatağındaki alarmlar çaldı. Gidip onu uyandırmaya çalıştığımız her alarmda ne korkular yaşadığımızı size anlatamam. Hepsi geçecek, sağlıklı bir yaşamı olacak inşallah. Benzer durumda olan tüm ailelere sabır diliyoruz.
Hayatımızın yeni ilhamına ise hoşgeldin Han diyoruz! :')