Yapay zekanın ve “zeki” robotların aslında o kadar da zeki hissettirmemelerinin sebeplerinden biri kesinlikle duygusal zeka konusunda henüz hiç ilerlememiş olmaları. Bu teknolojiler bizi birbirimizi anladığımız gibi anlama yeteneğinden yoksunlar, insan ifadelerini ve tepkilerini bağlam içinde analizleme konusunda da henüz ilerleme kaydedebilmiş değiller.
SXSW 2021’in bu oturumunda, Affectiva’nın kurucu ortağı ve CEO’su Rana el Kaliouby günümüz teknolojilerini insancıllaştırma misyonuyla yola çıkan bir Massachusetts Institute of Technology (MIT) ekibi olarak neler yaptıklarını anlattı.
What if technology could understand people in the same way that we understand one another? @kaliouby will discuss her groundbreaking mission to humanize technology with #Emotion AI at 11:30am CT on Channel 1. #SXSW https://t.co/l7NbiKq2P8 pic.twitter.com/n4J8fIIs1V
— SXSW (@sxsw) March 18, 2021
Kaliouby, son 20 yıldır, yapay duygusal zeka geliştirme üzerinde çalışıyor, yani bir nevi teknolojik ortamlarda IQ ve EQ’yu birleştirme çabasında.
Güven krizinin körüklediği bir empati krizi içerisindeyiz
Bu tahmin edebileceğinizden büyük bir önem arz ediyor; çünkü yapay zeka yaygınlaştıkça, geleneksel olarak insanlar tarafından yapılan rolleri de üstleniyor. Kişisel asistanınız gibi davranmaktan tutun bir sonraki iş arkadaşınızı işe almaya kadar, yapay zekanın atlayabileceği alanların sonu yok. Bu da insanlar ve makineler arasındaki sosyal sözleşmenin, teknolojinin ve teknolojiyle nasıl etkileşimde bulunduğumuzun neredeyse yeniden gözden geçirilmesini gerektiriyor.
Kaliouby, ilk başta bir empati krizinden bahsediyor – teknolojinin nasıl tasarlandığı ve geniş ölçekte nasıl uygulandığıyla ilgili bir kutuplaşma içindeymişiz. Aynı zamanda bir güven krizine de değiniyor. Şirketlerin yapay zekayı nasıl uygulamaya geçirdikleri ve tasarladıkları konusunda gerçekten çok az güven var. Bütün bunların teknolojiyi insancıllaştırmaktan bahsedildiğinde öne çıktıklarını söyleyen Kaliouby, özellikle pandemi sonrasında bir “empati ekonomisine” sebep olacağını söylüyor.
Esasen, empatiye değer veren ve uygulayan kuruluşlara değer veren bir ekonomiden bahsediyor. Otomasyon, üretkenlik ve verimlilik gibi kavramların öne çıktığını gördüğümüz günümüzden gerçekten de farklı bu. Kaliouby’nin çalışmaları, yapay zekaya bu insani bağlantıyı getirecek geliştirmeler üzerine kurulu.
Derin öğrenme ve yüz okuma teknolojisini birleştirmek
Günümüzde, iletişimimizin çoğu dijital iletişim aracılığıyla gerçekleşiyor. İnsanların nasıl iletişim kurduğuna baktığımızda ise, iletişim şeklimizin yalnızca yüzde 10’u kullandığımız kelimelere dayanıyor. İki insan arasında geçen iletişimin yüzde 90’ı sözel değildir ve yüz ifadeleriniz, el hareketleriniz, vücut diliniz ve ses tonlamanız arasında eşit olarak bölünmüştür, diyor Kaliouby. Dijital araçlar kullanıldığında, videolu görüşme yapmıyorsanız, bu sözlü olmayan iletişimin çoğunu kaçırıyor oluyoruz.
Bu da Kaliouby’yi makinelere duygusal zeka katmak için bu sözsüz sinyalleri yakalama yolculuğuna çıkarmış. Uzmanlık alanı yüz – bilgisayar bilimi ve makine öğrenimi çalışmalarını duygu bilimi ve yüz ifadeleri bilimi ile birleştirmiş.
Yüzümüz, binlerce farklı duygu ifadesi, bilişsel ve zihinsel durumların sosyal sinyallerini yaratmak için kasılan ve hareket eden yaklaşık 45 farklı yüz kası tarafından yönlendiriliyor ve bu farklı yüz hareketlerini ölçmek için Yüz Hareketi Kodlama Sistemi kullanılıyor. Kaliouby bu sistemi derin öğrenme ile birleştirerek otomatik hale getirmiş ve verileri yakalamak için kamera sensörlerinden yararlanıyor.
Peki empati ekonomisinde yeri ne?
Bu tarz bir teknoloji, bahsettiğimiz empati ekonomisinde büyük bir yere sahip. Teknolojinin kullanım örneklerinden birine örnek olarak, müşteriyi daha iyi anlamayı gösteriyor Kaliouby. Örneğin, 10 milyondan fazla kişinin yanıtlarını ölçerek 50.000’den fazla video reklamı test etmişler. Kamerasını açarak Netflix’te bir şeyler izlemeye gönüllü olan insanların yanıtları toplanıyor ve insanların nasıl tepki verdiğini gösteren bir toplu eğri yaratıyorlar.
Bu duygusal tepki yolculuğunun, satın alma niyeti ve davranışıyla olduğu gibi marka algısı ve marka sadakati ile de çok ilgili olduğunu görmüşler. Yani bu eğri, şirketleri tüketici davranışını sağlıklı bir şekilde ölçmelerine yardım ediyor.
Akıl sağlığı da bu teknolojinin temel uygulama alanlarından biri. Ayrıca otomotiv endüstrisinde, sürücünün uykusuzluk, dikkat gibi durumlarını ölçmek için de kullanılıyor. Kaliouby mikro-uyku denen, uykulu bir sürücünün uyumamaya çalıştığı ancak 1-10 saniye arası süren dalmalar yaşadığı durumu önceden belirleyebildiklerini ve sürücü uyarabildiklerini söylüyor. Özellikle otonom araçların yükselişe geçmesiyle, bu tarzda bir teknoloji daha da önem kazanacak gibi görünüyor.
Bu şekilde davranışları önden tahmin edebilmek, “Her” filminde olduğu gibi sohbet sistemi Samantha’nın kullanıcısını tanıyarak onu daha iyi davranmaya itebilmesi gibi olasılıkları mümkün kılıyor. Yani pazarlamadan tutun Siri’ye kadar, duygusal zekanın hayatlarımızı iyileştirebileceği sayısız alan var.
Kaliouby etik problemler üzerinde durduklarını da söylüyor. Duygusal yapay zekanın her türlü uygulamasının üzerinden geçtikleri ve problem doğurabilecek her şeyi irdeledikleri bir projeyi yeni bitirmişler. Bu konuda yasa ve düzenlemeleri beklemeden, araştırmacıların kendilerinin düzenlemelere gitmesini öneren Kaliouby; duygusal yapay zekanın sağduyu ile geliştirildiğinde, insanları birbirine bağlayan en önemli teknolojilerden biri olacağını da belirtiyor.
Görsel: SXSW 2021, Flickr/fotologic