Irvine Welsh’in aynı isimli romanından uyarlanan ve 1996’da vizyona giren Trainspotting, gerek hikayesi gerek 1.5 milyon Sterlin’lik bütçesiyle uluslararası 72 milyon dolarlık gişe yapması onu popüler kültürün bir ikonu haline getirmişti. Dört erkek ve bir kadın karakter üzerine kurulu olan hikaye, uyuşturucu ve toplum kurallarından uzak yaşamlarıyla adeta bir dönemin kayıp gençliğini temsil ediyorlardı.
Aradan 20 yıl geçtikten sonra, Danny Boyle yönetmenliğinde Irvine Welsh‘in Porno isimli romanı beyazperdeye adapte edildi. T2 Trainspotting başlıklı film, 1996 yapımı ilk filmin devamı niteliğinde. Ben de !f Istanbul‘un düzenlediği basın gösterimine katılarak filmi izledim. İki film arasındaki zaman kapsülünde kalıp tüm karakterlerin değişimini görmek, içinizde tanımlayamadığınız hisler yeşertiyor.
İlk filmi ister 1996’da sinemada izlemiş olun, isterseniz ikinci filmden 15 dakika önce; aradan geçen zamanın dünyamız üzerinde de geçtiğini düşününce taşlar bir başka oturuyor yerine. 20 yıl içerisinde zamanın ve gençliğin nasıl geçip gittiğini sonuna kadar hissedebiliyoruz. Hikayemizin kahramanları Renton (Ewan McGregor), Sick Boy (Jonny Lee Miller), Spud (Ewen Bremner) ve Begbie (Robert Carlyle), ikinci filmde 20’li yaşlarını ve enerjilerini bir kenara koyup, pişmanlıkları ve kederleriyle 40’lı yaşlarıyla karşımıza çıkıyor.
Ana akım sinema dünyasının devam filmlerine bahşettiği rol bellidir, İlk filmde ne varsa, ikinci filmde de genellikle onların daha fazlası olur. Daha fazala aksiyon sahnesi, daha fazla kovalamaca sahnesi, daha fazla tirat ve diğer her şeyin biraz daha fazlası… Trainspotting, sizinle, 20 yıl içinde kurduğu bağ sayesinde bu döngüyü kırmayı başarıyor. Filmin fragmanı da yine ana akımın “filmin önemli sahnelerini fragmana koyalım ki filmin izlemiş kadar olsunlar” düşünce yapısının dışına çıkıyor. Ki bu da filmin atmosferindeki önemli bir ekten olarak değer yaratıyor. En nihayetinde T2’yi bir cümleyle açıklamak gerekirse, birkaç kavram üzerine kurulu iskeletiyle çelişkiler ve yüzleşmelerle dolu vurucu bir hikaye.
Yazının devamında filme dair bilgiler de yer alacak. Tam anlamıyla kilit bilgi veya spoiler içermiyor. Devamında verdiğim örnekler ya gündelik yaşamdan ya da ilk filme ait. Ancak yine de hiçbir şey bilmek istemiyorsanız es geçmenizi tavsiye ederim.
T2 Trainspotting, ilk filmin bıraktığı yerden Edinburgh’ta devam ediyor. Yani Renton paracıkları alıp gittikten sonra 20 yıl boyunca bir anlamda herkes kendi yoluna bakıyor. Edinburgh’ta kalan Sick Boy, Spud ve Begbie birbirlerinden ve gençliklerinden uzak, ellerinde kalan yetkinliklerle yaşamlarına devam etmeye çalışıyorlar. Ve bir dönemin yitik bireyleri olduğu için de herhangi bir toplumsal sınıf içinde kendilerine yer bulamadıkları için doğru belledikleri yanlışların peşinden gidiyorlar. Hayat kendi halinde ilerlerken günün birinde, Renton şehre dönüyor ve hasır altı edilmiş gerçeklerle yüzleşme vakti geliyor.
Sadece ilk filmde kurulan ilişkiler ağı üzerinden de yapılabilecek bir çıkarım, ikinci filmin ruhunu yaratıyor. Filmi izlerken düzenli olarak karakterlerin geçmişleriyle yüzleşmelerine tanık oluyor. Bu yüzleşmelerin ölçeğini derecelendirmek gerekirse; -filmde bulunmayan benzetme amaçlı örnekler- “kız arkadaştan ayrılmak, kovulmak” gibi görece büyük olayların yanı sıra “faturayı ödemeyi unutmak, arkadaşa eşek şakası yapmak” gibi ufak tefek şeylerin de gün yüzüne çıkmasına tanık oluyoruz. Ve bu sırada geçmiş yakamızdayken bir başka hikaye de, filmin asıl konusu da kendini geliştiriyor.
Renton geçirdiği 20 yılı, arkadaşlarından çaldığı paranın üzerine kurdu. Sick Boy ise en yakın arkadaşı tarafından ihanete uğramıştı. Ancak fırsatı olsa o da aynısını yapabilirdi. Renton ile Begbie arasında hiçbir zaman köklü bir güven olmamıştı. Spud ise, adeta grubun en zararsızı. Basit bir ihanetin üzerinden geçen 20 yıl, kaçılan gerçeklerin yarattığı ve asla karşılaşmayacağımızı bildiğimiz gelecekle, izleyici olarak, yüzleşme anı bizler için de.
Renton’un ilk filmin açılışındaki Chose Life (Hayatını Seç) tiradı, ikinci filmin fragmanında da kendine yer buluyor. Ve özünde filmin de önemli ikilemelerinden birisi oluyor. Mesele belki de seçim yapmak ve hayatın nasıl devam edeceği hakkında bir fikir sahibi olmak. İki film arasında geçen zamanla birlikte dünya dinamiklerinin ve yaşam tarzının değişimini derinden hisseden Trainspotting 2, bundan 10 yıl sonra da ilk film ile arka arkaya izlenebilecek ve ilkinin gölgesinde kalmayacak kaliteye sahip.
İlk filmin açılışındaki Choose Life tiradı.
Görsel: T2 Trainspotting fragmanı