Yaratıcı bünyeler için günlük besin kaynağı
SENNA

SENNA

(Bu haberimiz konuk yazarımız Ali Ünal tarafından hazırladı)

Hint asıllı İngiliz yönetmen Asif Kapadia’nın yönettiği, Fargo ve Notting Hill filmlerinin yapımcısı Working Title Films ile Midfield tarafından hayata geçirilen 2010 yapımı bir belgesel, geçen yılın sonundan başlayıp bu yıla da yayılan muazzam bir elektriklenmenin kaynağı oldu. Brezilyalı bir sporcunun hayatını anlatan film, adı geçen sporcunun ailesinin izniyle gerçekleşen ilk belgesel olma unvanını taşıyor. Ülkesinde neredeyse bir Aziz olarak görülen, dünya çapında da milyonlarca kişinin kahramanı olan bu sporcu, birçokları tarafından o sporun gelmiş geçmiş en iyisi olarak gösteriliyor. Bağımsız filmlerin kalesi olan Sundance Film Festivali’nde, belgesel dalında Dünya Sineması Seyirci Ödülü’nü alırken yaptığı konuşmada yönetmen Kapadia’nın şu sözleri, hem bu sporcunun kalibresini hem de belgeselin bu müthiş ivmesini belki biraz daha açıklığa kavuşturabilir:

“Bu, inanılmaz bir şey. Bu festival, benim film festivallerine olan inancımı pekiştirdi. Sundance’de filmlerden, izleyicilerden ve yönetmenlerden önemli bir şey yok. Filmimizin tüm gösterimlerinde biletler yok sattı. ABD’de kimsenin Ayrton Senna’yı tanımadığı, Formula 1’in bu ülkede popüler olmadığı, filmi burada göstermekten vazgeçmemiz gerektiği söylendiği için, burada İzleyici Ödülü almak inanılmaz bir duygu, beni müthiş gururlandırıyor. Bunun, hem onun hayranlarının hem de adını daha önce hiç duymamış olan insanların SENNA filmini ABD’de izleyebileceğinin bir kanıtı olmasını umuyoruz ve bu ödülün, SENNA’nın 2011’de başlayacak uzun serüveninin yalnızca bir başlangıcı olmasını diliyorum.”

20 arabanın 5 kilometrelik pistlerde 1,5 saat boyunca dönüp durdukları bu sporun efsane ismi Ayrton Senna, 1994 yılında, İtalya’da yapılan San Marino GP’sinde geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybetti. Yalnızca Brezilya’nın değil tüm dünyanın hıçkırıklarla ağlayarak uğurladığı bu efsanevi sporcu, bu efsanevi yarışçı, arkasında 3 dünya şampiyonluğu, 41 yarış galibiyeti ve torunlara anlatıla anlatıla bitirilemeyecek bir yarış öyküsü bıraktı. Onun ölümünden sonra bu sporda hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Yapılan toplantılar, teknik soruşturmalar, değişen kurallar, araçların hızını azaltmak için yapılan çabalar, güvenliğin mislilerce artırılması sonucunda aradan geçen 17 yıl içinde Formula 1 pistlerinde ölümle sonuçlanan bir kaza daha yaşanmadı. Robert Kubica’nın, 2007 yılında Kanada’da yaptığı bu kazadan sıyrıklarla, tekrar ediyorum sıyrıklarla ayrılmasının sebebi Ayrton Senna’nın ölümüdür. Ne yazık ki (belki de neyse ki) Ayrton Senna, Formula 1 pistlerinde ölen en son pilot oldu.

“Yarışmak, benim kanımda” mottosuyla toplam 11 yıl boyunca 161 yarışa katılan Senna, kazanmaktan başka hiçbir şeyi kabul etmeyen kararlı ve hırslı karakteri, ödün vermeyen yapısı ve elbette inanılmaz yeteneğiyle herkesin hem sevgisini hem -belki de en zoru- saygısını kazanmayı başardı. Formula 1’e ilk adımını attığı 1984 yılında o dönemin büyük Formula 1 takımlarıyla yaptığı testlerde, ilk kez bir Formula 1 aracına oturmasına rağmen söz konusu takımların pilotlarından daha hızlı dereceler yapabilen, eşsiz bir yeteneğe sahipti. Elbette bütün bu özellikler, onu bazen tartışmalı olayların içine de atmadı değil. Özellikle “ezeli ve ebedi düşmanı” Alain Prost’la aralarında yaşananlar, bugün bile Formula 1 takipçilerinin zihinlerinden dirhem olsun silinmemiştir. Bazen sınırı aştığında bile, yarışçı kimliğine yorulup haklı ve mazur görülme imtiyazına sahip olan ender pilotlardan da birisidir.

İşte SENNA, bu Senna’nın öyküsünü anlatır; röportajlarla, anekdotlarla, hiçbir yerde yayınlanmamış görüntülerle ve yarışlardan kesitlerle. Formula 1 2010 Japonya GP’sinin olduğu hafta sonunda Japonya’da galası yapılan film, ardından Brezilya’da ve yakın zamanda da İngiltere’de gösterime girdi. “Güneşin altındaki bütün duyguları hissettim,” diyen Autosport editörü Jonathan Noble, SENNA’yı izleyip paralize olan birkaç izleyiciden sadece biri. “Bazı belgeseller sizi boğazınızdan öyle bir yakalar ki nefessiz kalırsınız,” diyen Los Angeles Times yazarı Kenneth Turan’ın, filmle ilgili aktardığı şu anekdot, belki de SENNA’nın neden ve neden sadece Formula 1 izleyicileri tarafından değil, tüm sinema izleyicileri tarafından izlenmesi gerektiğinin altını çiziyor:

“Film bittiğinde, Ron Dennis* 10 dakika durmadan ağladı. Kendine geldiğinde de 2 saat Senna’yı anlattı.”

104 dakikalık bu belgeselin fragmanı ve afişi aşağıda. Umarız Türkiye’deki dağıtımcılar, sinema gönüllüleri, Formula 1’in bu en büyük isminin anlatıldığı ödüllü belgeseli Türkiyeli Formula 1 severlerle değil, Türkiyeli sinema seyircisiyle buluşturma konusunda en az filmin yapımcısı ve yönetmeni ve elbette kahramanı kadar hırslı olurlar. Senna’yı, SENNA’da tanımak üzere!

https://www.youtube.com/watch?v=HrbJPsPtTyU

* Senna’nın, 3 dünya şampiyonluğunu kazandığı, 7 yıl yarıştığı McLaren’in takım patronu. Ben Formula 1’i 15 yıldır izliyorum. Kendisini bırakın ağlarken, gülerken bile çok nadir gördüm.