Reklamcıların hayatı bir noktada hep gözlemle alakalı oluyor. Arkadaşını, her zaman gittiği kahvecideki yan masasına oturan çifti, yolda sürekli gözüne çarpan yaşlı amcayı hep izliyor reklamcı. Bilinçli ya da bilinçsiz bu onun hayatının bir parçası oluyor. Kimileri meslek hastalığı der kimileri merak buna. Sahadaki gözlem yeteneğiyle masa başındaki yaratıcılık birleşince de markaların istediği şey oluyor zaten: güzel iş. Bazı reklamcılar sadece reklamla yetinmiyor. Reklamcıların kariyer planlarını değiştirerek yeni sektörlerdeki yolculuklarını eski reklamcı serimizde de inceliyoruz. Şimdi de yeni bir seriyle karşınızdayız: Reklamcı mı Influencer mi? Biz ikisini de yapma demiyoruz ama reklamcılara hangisini hobi olarak yaptıklarını soruyoruz. Daha öncesinde bu sorunun cevabını Kutsal Bayraktar ve Erhan Çırak‘la konuşmuştuk. Şimdi sıra Şakir Yıldırım’da.
Şakir Yıldırım da üretmeden duramayan kişilerden. Çocukluğundan beri çizim yapan Şakir, Ege Üniversitesi’nde seramik okurken sanatın birçok dalının onu mutlu ettiğini fark etti. Kendini sadece seramikle sınırlandırmayıp grafik animasyon, grafik tasarım, illüstrasyon ve fotoğrafçılık konusunda da çalışmalar yaptı. Reklam sektörüne grafik tasarım ve sanat yönetmenliğiyle bulaşan Şakir, deviantart‘ın parladığı dönemlerde o zamanlar henüz popüler olmayan vintage kültürüne öncülük etti. Uzun yıllar reklam sektöründe yaratıcı sanat yönetmeni olarak grafik tasarım ve fotoğraf konusunda çalışmalar ortaya çıkaran Şakir, şu anda Yaratıcı Sanat Yönetmeni ve İçerik Yaratıcısı olarak danışmanlık hizmeti sunuyor. Geçtiğimiz sene Adobe Art Makers’ın ilk 3 sanatçısı arasında yer alarak “Crawler” serisi işlerinin yapım sürecini aşamalarıyla öğreten bir rehber yayınladı. Şakir, Instagram’ında onu severek takip eden 19,5 bin takipçisi ile güzel anlarını bolca paylaşıyor. Çok da uzatmadan internette ünlü olmak ve reklamcı olmak arasındaki farklar ve benzerlikler üzerine yaptığımız sohbetimize geçelim en iyisi.
Hobicilerde Üçüncü Durak: Şakir Yıldırım
Hangi markalarla çalıştın ve bu markalara hiç çalışmadığın ya da çalıştığın dönemde kendi hesabından bir paylaşım yaptın mı?
Reklam sektöründe bulunduğum süre boyunca 80’e yakın markayla çalıştım. Reklam sektöründen ayrıldıktan sonra bu markalardan herhangi biriyle iş birliği yapmadım. Fakat İçerik Yaratıcısı olarak iş birliği yaptığım markalar oldu.
Troll dahi olsa internette takipçi sayısı yüksek hesapların markalara artısı ya da etkisi reklamlara göre nasıl oluyor?
Bence kampanyalar markanın kimliğine ve reklamı yapan influencer’ın konuşma tonuna göre değişiyor. Örneğin Instagram hikayelerinde paylaşılan içerikler gün içindeki akışa uygun hale getirildiğinde ve doğallığı bozmadığında reklam etkili olup kabul görebiliyor. Geleneksel reklamda belli bir değer ölçümü yapılamadığından, bu biraz havada kalabiliyor.
Hiç senin de geliştirdiğin bir projede influencer kullanıldı mı?
Evet, sanat yönetmenliğini yaptığım bir markanın işinde kullanıldı. Ne yazık ki gelen fotoğraf içerikleri çok kötü ve markanın kimliğine ters sonuçlardı. O zaman anladım ki influencer pazarlamasında çözülmesi gereken çok konu başlığı var. 🙂
Bir markaya yaratıcı sanat yönetmeni olmayı mı yoksa influencer olarak paylaşım yapmayı mı tercih edersin?
Projenin içeriğine göre değişir. Eğer gezeceğim ve eğleneceğim bir iş birliğiyse influencer olarak yer almayı tercih ederim. Reklam ajansları artık fabrika gibi olduğundan insanın daha farklı dünyalarda yer alası geliyor. Ben fotoğrafçı ve gezgin olduğumdan tercihim bu yönde.
Türkiye’de takipçi sayısı yüksek bir reklamcıdan ajans tarafında beklentiler ne oluyor ya da beklenti olmuyorsa bu iyi bir şey mi?
Reklam ajansında çalışırken takipçi sayım ortalamanın altında fakat içeriklerim ortalamanın üstünde olduğu için ve bunun yanında markaların sanat yönetmenliğini de yaptığımdan fotoğraf konusunda içerik yaratma yönüm fazlasıyla kullanıldı hem de ekstra bir ücret ödenmeden. 🙂 Bu benim bu yönde gelişmemi sağlasa da şu an geriye dönüp baktığımda bunu doğru bulmuyorum. Birçok işi bir kişinin yapmasınının dışında bir durum bu.
Hangisi daha kolay internette takipçi yükseltmek mi yoksa reklam izletmek mi?
Takipçi sayısını organik olarak büyütmek biraz zaman alan bir durum. Hatta baya zor bir durum. Farklı takipçi kitlelerine ulaşabilmenin birçok yolu olmasına rağmen bu konuda organik büyümek sosyal medya platformlarının algoritmalarının değişkenliğinden kişiyi zorlayabiliyor. Herkes artık reklam izletmenin satın almalardan geçtiğinin farkında. Sanırım, bana göre, reklam izletmek daha kolay.
Şaka yapmayan fenomen olmak zor. Ama markalar için de şaka yapmak kolay değil. Fenomen olarak bu konudaki görüşlerin ne?
Şahsen, işin en normalleştirilmiş hali ile sunulmasını daha doğru buluyorum. Eğer influencer’ın konuşma dili şakacı ise marka bunu en baştan görebilmeli ve ona göre tercihini yapmalı. Ya da bu konuda etkin tercihler için sadece takipçi sayısına bakılmamalı.
Takipçi yükseldikçe kendine koyduğun sansürler oluyor mu? Otosansür mekanizman varsa nedir?
Genel olarak takipçi yükseldikçe zamanla influencer’ın konuşma tonu, tercihleri ve bunları yansıtış şekli değişebiliyor. Ben bir zamanlar bilgi anlamında daha az paylaşımlar yaparken, şu an daha fazlaya kitleye ulaştığım için daha fazla bilgi paylaşımında bulunuyorum. Siyasi görüş ve yaşam biçimimi söyleyerek ya da dile dökerek değil de günlük hayatımdaki duruşumla var olmaya çalışıyorum. Bir nevi buna da sansür diyebiliriz.
Şakir Yıldırım’dan Küçük Bir Seçki
Şakir’i Linkedin, Facebook, Behance ve Instagram‘da takip edebilirsiniz.
Görsel: Şakir Yıldırım