Reklamcıların hayatı bir noktada hep gözlemle alakalı oluyor. Arkadaşını, her zaman gittiği kahvecideki yan masasına oturan çifti, yolda sürekli gözüne çarpan yaşlı amcayı hep izliyor reklamcı. Bilinçli ya da bilinçsiz bu onun hayatının bir parçası oluyor. Kimileri meslek hastalığı der kimileri merak buna. Sahadaki gözlem yeteneğiyle masa başındaki yaratıcılık birleşince de markaların istediği şey oluyor zaten: güzel iş. Bazı reklamcılar sadece reklamla yetinmiyor. Reklamcıların kariyer planlarını değiştirerek yeni sektörlerdeki yolculuklarını eski reklamcı serimizde de inceliyoruz. Şimdi de yeni bir seriyle karşınızdayız: Reklamcı mı Influencer mi? Biz ikisini de yapma demiyoruz ama reklamcılara hangisini hobi olarak yaptıklarını soruyoruz. Daha öncesinde bu sorunun cevabını Kutsal Bayraktar, Erhan Çırak, Şakir Yıldırım, Ezgi Hindistan, Ata Sözütok, Gökhan Yücel ve Eren Alphan’la konuşmuştuk. Şimdi sıra Onur Kutluer’de.
Onur Kutluer sektörün esprili ve sivri kişiliklerinden. Onur sivri kişiliğini sadece sektörde değil sosyal platformlarda da göstermekten çekinmiyor. Kah Instagram’daki “ayarsız yürüyenler” serisinde bir takım açıklamaları oluyor Instagram’da, kah soundcloud’da “Gece Yarısı Muhabbetleri ve Uykusuzluk” isimli yayınında yarım saat konuşuyor. Zaten Twitter’da onuraliben hesabını biraz takip ettiğinizde görebiliyorsunuz. Onur birçok reklam ajansında çalışmış bir reklamcı. Onur’un Twitter’da 10,4 bin takipçisi var. Instagram’daysa bu sayı 12,2 bin. Onur’la internette ünlü olmak ve reklamcı olmak arasındaki farklar ve benzerlikler üzerine yaptığımız sohbetimize lafı fazla uzatmadan geçelim en iyisi.
Hobicilerde Şimdiki Durak: Onur Kutluer
Hangi markalarla çalıştın ve bu markalara hiç çalışmadığın ya da çalıştığın dönemde kendi hesabından bir paylaşım yaptın mı?
Onlarca var tabi ama özet geçsem şöyle derdim; Ford, Coca-Cola, Cappy, Fuse-tea, Sprite, Türk Telekom, Mercedes-Benz.
Paylaşma meselesi mecraya göre değişiyor. Mesela Twitter’da, beğendiğim bir işim olduğunda “bakın la şöyle bi’ şey yaptık!” diye paylaştığım oldu ama onun dışında reklam paylaşmayı çok sevmiyorum.
Troll dahi olsa internette takipçi sayısı yüksek hesapların, markalara artısı ya da etkisi reklamlara göre nasıl oluyor?
Reklam sterilliğinden ve geleneksel reklam yapma matematiğinden sıyrıldığında, markalara artısı çok büyük oluyor diye düşünüyorum. Televizyon reklamı yapar gibi bir ton kaygıyla fikri budayınca, internete yatırdığınız onca para size tepki olarak dönüyor. Dolayısıyla kullanıma bağlı diye özetleyelim mi? Özetleyelim.
Hiç senin de geliştirdiğin bir projede influencer kullanıldı mı?
Genelde medya planıyla gerçekleşen şeylerdi. Fikre çok iyi monte ettiğimiz arkadaşlar oluyor ama çok karakteristik tiplerse markaları korkutuyorlar. Eğer röportajı okuyan marka çalışanı arkadaşlarımız varsa onlara “korkmayın” diyorum. 🙂
Bir markaya yazar olmayı mı yoksa influencer olarak paylaşım yapmayı mı tercih edersin?
Yazar olmayı tercih ederim tabi. Influencer olma meselesi hayatımda henüz bir yere sahip değil. Ama yooook “onuraliben beyciğim sizinle reklam yapmak istiyoruz” diyen arkadaşlar olursa, reklamı benim yazmam şartıyla… Evet diyorum hahahaha!
Türkiye’de takipçi sayısı yüksek bir reklamcıdan ajans tarafında beklentiler ne oluyor ya da beklenti olmuyorsa bu iyi bir şey mi?
Çalıştığım ajanslarda hiç öyle bir beklenti olmadı. Olmaması da iyi tabi. Ama ajansımın vizyonunu ya da yaklaşımını sergilediği “self-promo” diye tabir ettiğimiz bir iş olursa, daha çok kişiye ulaşması adına kendim paylaşırım zaten diye düşünüyorum. Onun dışında medyasına milyon lira yatırılmış işi daha çok kişiye ulaşsın diye paylaşmak manasız.
Hangisi daha kolay internette takipçi yükseltmek mi yoksa reklam izletmek mi?
Bu konu biraz karışık bence. İzletmeden kastımız görüntülenme sayısıysa, reklam izletmek çok kolay. Çünkü parayı veren düdüğü çalar. Fakat gerçekten sonuna kadar izletmekse, işte o çok zor. Takipçi olayıysa başlı başına zor.
Şaka yapmayan fenomen olmak zor. Ama markalar için de şaka yapmak kolay değil. Fenomen olarak bu konudaki görüşlerin ne?
Bir marka kendiyle yüzleşebilirse gayet güzel şakalar yapabilir. Kendine aşık markaları sadece çalışanları tüketiyor gibi geliyor. Bu noktada mikrofonu alter egoma veriyorum, kendisi bize tecrübelerinden bir demet sunacak:
Peki ya logomuz? Fikir çok güzel ama logomuzu da koyacak mıyız? Bari ekranın köşesinde sabit bir logomuz olsaydı. Biliyorum pack-shotta çıkıyor ama filmdeki herkes markamızın renginde giyinsin ki, en azından logomuzu da bilsinler. Tamam fikir içgörüyle iç içe ama logomuzla da iç içe mi? Renkleri logomuzun rengine çekelim mi? Logomuzdan bir “mark” kullansaydık bari? Film çok güzel ama şu adam var ya, o adam logomuz mu olsa? Logomuz mu, yoksa bu film mi? Görünmeyecek biliyoruz ama şuraya da mı logomuzu koysak? L o g o m u z diye geniş kullansak, okunur belki?
Takipçi yükseldikçe kendine koyduğun sansürler oluyor mu?
Otosansür mekanizman varsa nedir?
Otosansürü anlıyorum ama logomuz da olacak mı? Pardon. Bu konu “aman başıma bi’ şey gelmesin” kontrolüyse, onu yapmayan yok zaten. Ama bahsettiğiniz takipçi kaybetme kaygısıysa, beni şekillendiren ya da onlara ayak uydurmak zorunda olduğum insanlar tarafından takip edilmemek adına ayda 2-3 kere “eleyici post” atıyorum. Bunu kendim uydurdum. Diğer arkadaşlara da tavsiye ederim. Herkes, herkesi sevmek zorunda değil. Siyasi parti lideri gibi davranmak ve herkesi mutlu etmek zorunda da değiliz. Dolayısıyla tamamen beni yansıttığını düşündüğüm ve belki de birçok kişinin kendini bulamayacağı “eleyici post”u salıyorum. Ne bileyim bir rap klibi, scratch atan bir dj vs. böylece sevmeyen takipten çıkıyor, otosansüre gerek kalmıyor.
Onur Kutluer’der Küçük Bir Seçki
konkur sunumu: pic.twitter.com/B6Qowfu2Ak
— onuraliben (@onuraliben) February 7, 2017
bi mail attım bakabildin mi?
bi mail attım bakabildin mi?pic.twitter.com/Fp9eUbfbOj— onuraliben (@onuraliben) December 15, 2016
dünya reklamcılığı: sorun çözeyim, dünyayı değiştireyim.
türk reklamcılığı: bütçe kısam, jingle yapam.
— onuraliben (@onuraliben) October 12, 2017
yerwerin pic.twitter.com/yTomnIc09k
— onuraliben (@onuraliben) May 12, 2015