Reklamcıların hayatı bir noktada hep gözlemle alakalı oluyor. Arkadaşını, her zaman gittiği kahvecideki yan masasına oturan çifti, yolda sürekli gözüne çarpan yaşlı amcayı hep izliyor reklamcı. Bilinçli ya da bilinçsiz bu onun hayatının bir parçası oluyor. Kimileri meslek hastalığı der kimileri merak buna. Sahadaki gözlem yeteneğiyle masa başındaki yaratıcılık birleşince de markaların istediği şey oluyor zaten: güzel iş. Bazı reklamcılar sadece reklamla yetinmiyor. Reklamcıların kariyer planlarını değiştirerek yeni sektörlerdeki yolculuklarını eski reklamcı serimizde de inceliyoruz. Şimdi de yeni bir seriyle karşınızdayız: Reklamcı mı Influencer mi? Biz ikisini de yapma demiyoruz ama reklamcılara hangisini hobi olarak yaptıklarını soruyoruz. Daha öncesinde bu sorunun cevabını Kutsal Bayraktar, Şakir Yıldırım, Ezgi Hindistan, Ata Sözütok, Gökhan Yücel, Onur Kutluer ve Deniz Agah gibi isimlerle konuşmuştuk. Şimdi Hasan Kavak ile birlikteyiz.
Hasan Kavak sektörün espri seven kişiliklerinden. Hasan eğlenceli düşüncelerini sadece sektörde değil sosyal platformlarda da göstermekten çekinmiyor. Twitter’da 59 bin takipçisi var konuğumuzun. Zamanında da GQ’da yazmışlığı. Hasan ile internette ünlü olmak ve reklamcı olmak arasındaki farklarla benzerlikler üzerine yaptığımız sohbetimize geçelim.
Hobicilerde Şimdiki Durak: Hasan Kavak
Hangi markalarla çalıştın ve bu markalara hiç çalışmadığın ya da çalıştığın dönemde kendi hesabından bir paylaşım yaptın mı?
Çalıştığım marka sayısı çok fazla. Birkaç büyük ismi örnek vermek gerekirse Coca-Cola, Vodafone, BKM, Nef, Paşabahçe ve daha onlarca marka ile iş yaptım. Hem projenin mutfağında yer alıp hem de influencer olarak tweet attığım çok iş var. Hatta nerdeyse tamamı diyebilirim.
Troll dahi olsa internette takipçi sayısı yüksek hesapların, markalara artısı ya da etkisi reklamlara göre nasıl oluyor?
Markaların influencer’larla sosyal medyada reklam çalışması yapmasını düşmeden ipte yürüme uğraşına benzetiyorum. Olumsuz etki aşırı kolay çünkü, birçok sebepten marka zor durumda kalabiliyor. Sanırım influencer marketing’in en zor yanı, sosyal mecralarda yapılan bu çalışmalardan olumlu bir etki yakalamak. Çok fazla değişken var. Doğru influencer, doğru zamanlama, doğru üslup ve daha bunun gibi bir sürü unsur var.
Hiç senin de geliştirdiğin bir projede influencer kullanıldı mı?
Bir markaya reklamcı olmayı mı yoksa influencer olarak paylaşım yapmayı mı tercih edersin?
Yapılan işin fikir babası olmak influencer olmaktan çok daha keyif verici. Ancak hem fikrin sahibi hem de influencer olarak bir parçası olunca işin keyfi ikiye katlanıyor. Kendi yönettiğin filmde oyuncu olmak gibi.
Türkiye’de takipçi sayısı yüksek bir reklamcıdan ajans tarafında beklentiler ne oluyor ya da beklenti olmuyorsa bu iyi bir şey mi?
Başım belada pic.twitter.com/lLkAEjsn1e
— kimsemkimim (@hasanise) September 9, 2018
Hangisi daha kolay internette takipçi yükseltmek mi yoksa reklam izletmek mi?
Reklamcı olarak cevabım, iyi işi izletmek çok daha kolay bence. Her ne kadar viral dediğimiz meseleyi tam olarak doğru anlamasak da gerçekten iyi olan iş viral şekilde yayılıp insanların bir şekilde önüne gelip dikkat çekiyor. Marka hesaplarının takipçi artırma çabasını anlamsız buluyorum. Influencer olarak şahsi hesabımı soruyorsanız kendiniz gibi yazıp etkileşimle takipçi artırmak reklam izletmekten daha kolay tabii ki. Kim gülmek için okuduğu birine reklam arası girsin ister ki?
Şaka yapmayan fenomen olmak zor. Ama markalar için de şaka yapmak kolay değil. Fenomen olarak bu konudaki görüşlerin ne?
Benim tam olarak ilgi alanım markaların zekice mizah yapması. Sosyal medya, geleneksel medyaya göre çok daha samimiyet istiyor. Çünkü tüketici sana dokunuyor, markanla konuşuyor. Bu yüzden nasıl hayatımızda eğlenceli olmayan insanlar bizi çekmiyorsa sosyal mecralarda da eğlenceli olmayan markalar insanları çekmiyor.
Takipçi yükseldikçe kendine koyduğun sansürler oluyor mu? Otosansür mekanizman varsa nedir?
Elbette takipçi sayısı arttıkça alanınız daralıyor, hele bizde artık normalleştirilmiş linç kültürünü de hesaba katarsak ister istemez yazarken daha temkinli oluyorsunuz. Bunun sebebi korkudan ziyade yanlış anlaşıldığınızda kendinizi insanlara açıklamaya uğraşmanın çok yorucu olması bana kalırsa. Kimse tek tek insanlara kendini ifade etmekle uğraşmak istemiyor. Bir de artık reklam mecrası oluyorsunuz, oradaki kırmızı çizgiler de sizde belirleyici olmaya başlıyor.
Hasan Kavak’tan Küçük Bir Seçki
Gen kodunuza altın tozu mu koydurdunuz, altın oran şifresi mi girdiniz n’aptınız? Dua Lipa’nın babasına aşık olcam biraz daha bakarsam. pic.twitter.com/jUaxHoxcha
— kimsemkimim (@hasanise) September 8, 2018
Psikologtan çıktım İskender yemeye gidiyorum. Keşke terapiden önce aklıma gelseydi gitmeme gerek kalmazdı.
— kimsemkimim (@hasanise) September 5, 2018
Eskiden çayı şekerli içiyor ve seviyordum. Sonra mahalle baskısı yüzünden sevmeye sevmeye şekersiz çaya alıştım. Şimdi şekersiz çayı sevmeden içiyor, şekerli çayı asla içemiyorum.
— kimsemkimim (@hasanise) June 2, 2018
mütemadiyen kalp kıranlar, umarım evinizdeki ikinci tabak hiç kirlenmez.
— kimsemkimim (@hasanise) June 29, 2013
Sizi yaptığınız her şeye rağmen seveceğini bildiğiniz insanlara her şeyi yapmak zorunda değilsiniz. Bir insanın çok kırgın bir kalple sizi çok sevmesi sizin için azaptır, yapmayın.
— kimsemkimim (@hasanise) August 16, 2018
Hasan’ı Twitter’dan takip edebilirsiniz.
Görsel: Hasan Kavak