Reklamcıların hayatı bir noktada hep gözlemle alakalı oluyor. Arkadaşını, her zaman gittiği kahvecideki yan masasına oturan çifti, yolda sürekli gözüne çarpan yaşlı amcayı hep izliyor reklamcı. Bilinçli ya da bilinçsiz bu onun hayatının bir parçası oluyor. Kimileri meslek hastalığı der kimileri merak buna. Sahadaki gözlem yeteneğiyle masa başındaki yaratıcılık birleşince de markaların istediği şey oluyor zaten: güzel iş. Bazı reklamcılar sadece reklamla yetinmiyor. Reklamcıların kariyer planlarını değiştirerek yeni sektörlerdeki yolculuklarını eski reklamcı serimizde de inceliyoruz. Şimdi de yeni bir seriyle karşınızdayız: Reklamcı mı Influencer mi? Biz ikisini de yapma demiyoruz ama reklamcılara hangisini hobi olarak yaptıklarını soruyoruz. Daha öncesinde bu sorunun cevabını Kutsal Bayraktar, Erhan Çırak, Şakir Yıldırım, Ezgi Hindistan, Ata Sözütok ve Gökhan Yücel’le konuşmuştuk. Şimdi sıra Eren Alphan’da.
Eren Alphan, kariyerinde Yaratıcı Strateji Yöneticiliği görevini üstlenen bir reklamcı. Uzun yıllar boyunca ulusal ve uluslararası ajanslarda dijital reklam stratejileri ile dijital projelerin geliştirilmesinden yürütülmesine kadar olan süreçleri yönetti. Eren sadece stratejist değil, aynı zamanda N’oluyo ile Komodor App’in kurucu ortaklarından. Twitter’da @adamlaryapiyor hesabının 9 bin takipçisi var. Bu hesapla aynı adı taşıyan site Adamlar Yapıyor’da da beğendiği reklamları inceliyor ve paylaşıyor. Eren’le internette ünlü olmak ve reklamcı olmak arasındaki farklar ve benzerlikler üzerine yaptığımız sohbetimize lafı fazla uzatmadan geçelim en iyisi.
Hobicilerde Şimdiki Durak: Eren Alphan
Hangi markalarla çalıştın ve bu markalara hiç çalışmadığın ya da çalıştığın dönemde kendi hesabından bir paylaşım yaptın mı?
2006’da stajyer olarak başladım işe, o günden bu zamana kadar hem ajans çalışanı olarak hem de Adamlar Yapıyor bünyesinde bankadan, telekoma, bisküviden, havayoluna kadar bir çok marka ile çalıştım. Adamlar Yapıyor olarak içinde bulunduğum projelerde bir çok markaya, kendi mecralarımdan yayınlamak için, hem içerikler ürettim hem de onların içeriklerini paylaştım. Fakat prensip olarak markalardan ya da ajanslarından gelen içerikleri direkt paylaştığım olmadı. Hep kendi dilimle yazıp çizmek istedim, reklam bile olsalar…
Adamlar Yapıyor’un bir websitesi olarak aktif olduğu dönemde kendi ajansımdan çıkan işleri prensip olarak paylaşmıyordum. Başka ajansların işlerini hem övüp hem gömerken, ajansımın işlerini sadece güzellemek, kötü işlerini ise görmezden gelmek pek etik bir durum olmuyor…
Troll dahi olsa internette takipçi sayısı yüksek hesapların, markalara artısı ya da etkisi reklamlara göre nasıl oluyor?
Her markanın, her kampanyanın; karakteri, dinamikleri, amaçları, parası pulu farklı. Bir marka için doğru ya da pozitif etki yaratacak bir sosyal medya hareketi, bir diğeri için katastrofik sonuçlar doğurabilir. A markası kullandığı “fenomen”in ne yazıp çizdiğine takılmadan işini yaptırırken, diğeri için dört sene önce atılmış bir küfürlü tweet yüzünden isminizin üzerini çizebilir.
Doğru içeriğin doğru şekilde doğru insanlara ulaşmasını sağlayacak her yolun mübah olduğunu düşünüyorum. Derdim markaların ve ajansların dandik işleri için “fenomen kullanırız, onun çok takipçisi var iş hemen yayılır” mantığı ile ilerlemeleri. Fenomen dediğin kartopu etkisi için kullanılır, medya satın alımı da öyle. İş iyi olsun fenomen yardım etsin, bütün işi o yapacaksa ajansa ne gerek var?
Hiç senin de geliştirdiğin bir projede influencer kullanıldı mı?
Kullanıldı tabii, birçok kere…
Bir markaya stratejist olmayı mı yoksa influencer olarak paylaşım yapmayı mı tercih edersin?
Bir kampanyanın brief alma aşamasından, yayınına kadar içinde bulunmayı sadece yayılması için bir şeyler yapmaya tercih ederim.
Türkiye’de takipçi sayısı yüksek bir reklamcıdan ajans tarafında beklentiler ne oluyor ya da beklenti olmuyorsa bu iyi bir şey mi?
Bana hadi bizim işi de paylaş diyen bir patronum ya da iş arkadaşım olmadı. Aksine daha önce “olm şu şu ajansın işlerine sürekli laf sokuyorsun, üstlerine seni ben salıyorum sanıyorlar. Başka işlere laf atma.” diyen oldu. Tabii sadece ajanslar arası gerginlik değil, ajanlarımın potansiyel ya da varolan markalarına da eleştiri yaptığımda kibarca uyarılmışlığım oldu. Yani benden yardım beklemekten daha çok köstek olmamam istendi hep.
Ajans esinlenmiş pic.twitter.com/3YoHe6D43L
— Eren Alphan (@adamlaryapiyor) February 26, 2018
Hangisi daha kolay internette takipçi yükseltmek mi yoksa reklam izletmek mi?
Reklam izletmek çok daha kolay, zaten iş güzelse kendi kendini izlettiriyor. Takipçi kazanmanınsa bir matematiği yok, ne zaman nasıl yükseliyor anlamak zor. Gerçi benim için belliydi, kötü bir kampanyaya ne kadar sert giydirirsem ne kadar ağır konuşursam o kadar çok paylaşılıyordu. Dolayısı ile o kadar da takipçi getiriyordu, tabii artık o işleri bıraktım. Sadece güzel işleri paylaşıp yorum yapıyorum. O yüzden gelen giden sayısındaki artış eskisi kadar keskin değil.
Şaka yapmayan fenomen olmak zor. Ama markalar için de şaka yapmak kolay değil. Fenomen olarak bu konudaki görüşlerin ne?
Ben şaka yapmıyorum mesela, sanırım o yüzden de fenomen sayılmam. Gerçi sayısı atla deve olmasa da ilgisi yüksek bir takipçi kitlem var. Markalar için şaka yapma çok riskli ak dersin insanlar başka şey anlar, linç etmeye de çok meraklıyız. Cuma akşamı Twitter’da adam linç etme en sevdiğimiz ata sporumuz. Üstüne son derece zor iş, reklam filminiz ya da kampanyanız başka markalarınkiyle yarışırken iş espriler şakalar olunca rekabet değişiyor. Bu sefer rakip dilinin kemiği olmayan, linç edilirse para kaybetmeyecek, hedef kitlesinin zaten küfürlü ve kışkırtıcı içerikler beklediği çoğu zaman ismi cismi belli olmayan kullanıcılar. Eh diğer reklamcıları yenebilirsiniz de bu kullanıcıları kendi oyunlarında yenmek zor iş. Tabii Wendy’s Amerika’nın hesabı gibi şaka yapabilen ajansınız varsa markanız da kaldırıyorsa yapın. Yoksa hiç girmeyin o topa derim.
Takipçi yükseldikçe kendine koyduğun sansürler oluyor mu? Otosansür mekanizman varsa nedir?
Benim otosansürüm takipçi sayım ile ilgili değil de biraz kariyerimin ilerlemesi ve ülkenin gerilemesi ile ilgili oldu. Reklamcı Eren olarak artık ajansımın ve markalarının çıkarlarını gözetmek zorundayım. Türkiye’de yaşayan Eren olarak kendimi ifade verirken bulmak istemiyorum. İki durumda da lafımın sonunun nereye gideceğini ölçüp biçmeden konuşmak gibi bir lüksüm yok.
Eren Alphan’dan Küçük Bir Seçki
#İstanbul'un ikonlarından… Bir gün kaldıracaklar diye çok korkuyorum. #adamlaryapıyor pic.twitter.com/4PMaGx5twE
— Eren Alphan (@adamlaryapiyor) February 11, 2018
Gözünü ne kadar kısarsan o kadar netleşen ilan, Lego yerine gözdoktoru ilanı olarak da çalışıyor… #AdamlarYapıyor pic.twitter.com/qzHOlQoOix
— Eren Alphan (@adamlaryapiyor) February 6, 2018
Super Bowl sadece büyük reklamverenlerin değil, küçük oyuncuların da… şaka şaka saniyesi 2598290856 milyon dolar olan yere ancak böyle reklam verirsin… #AdamlarYapıyor pic.twitter.com/xyDyEbLS0I
— Eren Alphan (@adamlaryapiyor) February 5, 2018
!F İstanbul strikes again! #AdamlarYapıyor @ifistanbul pic.twitter.com/mOlKjt0VkV
— Eren Alphan (@adamlaryapiyor) January 29, 2018
Breaking Bad'in 10. yılı şerefine 1 dakika! #AdamlarYapıyor pic.twitter.com/McpI4Lr4gJ
— Eren Alphan (@adamlaryapiyor) January 24, 2018
Tüylü arkadaşlık teklifi… #AdamlarYapıyor pic.twitter.com/EVpLCryHXc
— Eren Alphan (@adamlaryapiyor) January 4, 2018
Eski manitanın ismini dövme mi yaptın? Pişman mısın? Aynı isimli bir tane daha verelim? #AdamlarYapıyor pic.twitter.com/3ehAP0Dz1k
— Eren Alphan (@adamlaryapiyor) September 6, 2017