Geçtiğimiz aylarda Tokyo’da düzenlenen Red Bull Music Academy 2014 her zaman olduğu gibi müziğin geleceği üzerine kafa yoran kişileri bir araya getirdi. Etkinlik kapsamında konuşulan konulardan biri de 200 yıl sonra müzik aletlerinin nasıl olacağıyla ilgiliydi.
Red Bull Music Academy ve GiantStep iş birliğinin gösterdiği müzik teknolojileri ve insan zekası ilişkisi, konuya ışık tutan ayrıntılardan biriydi. Konuyla ilgili farklı meslek gruplarından (müzisyen, sanatçı, mimar, tasarımcı -grafik ve enstrüman üzerine uzmanlaşanlar da dahil-, web geliştirici, yazar) yaratıcılar 2214’ün müzik aletleri üzerine distopya ve ütopya arasında gelip giden tahminlerini paylaştı. Grafik tasarımcı Kim Laughton ise konuşulan tahminleri görselleştirdi.
İçeriğin kapsamı nedeniyle tahminleri birkaç meslek grubuna vererek aktaracağız. Söz ilk olarak farklı türleri temsil eden müzisyenlerde.
“The Shout Box”
Tyler, The Creator‘a göre 2214’te muhtemelen dünyanın sonu gelmiş olacak. Gelemezse de çok fazla müzik yapılmayacak. Tek tuşla ses elde ettiğimiz klavyelere ve elektronik dans müziğinin yükselişine baktığında o dönemlerin en popüler enstrümanının insan sesi olacağını öngörüyor. Özellikle farklı tınılarda çığlıklar.
Küçük küp bir kutu da insanların bu ihtiyacını herkesin çığlığını birbirinden ayırt edecek efektler kullanarak karşılayacak. Etrafta bildiğimiz enstrümanlar kalmayacak; ama rengarenk seçenekleri olacak bu kutu, çığlığınızı MIDI klavyesi ayarında enstrümanların sesine çevirebilecek.
“Clone 101 Reality Player”
Detroit’li Undergroud Resistance grubunun kurucusu, tekno yapımcısı ve DJ Jeff Mills‘in bahsettiği enstrüman ince bir katmandan oluşan sıvı bir kaplama. Baştan aşağı vücuda giyilen enstrüman, müziğin titreşimlerini duyup hissedebilecek ve görsel lensler üzerinden kişi dinlediği müziğin nerede ve nasıl yapıldığına tanık olabilecek. Yapımcının üretim aşamasındaki psikolojisi, zihni ve görüşü üzerinden de müziğin yapımını deneyimleyebilecek. Bu da herhangi bir sanat eserinin esas amacı ve yönetim sürecini deneyimleyerek anlamak demek.
Vücuda güneş kremi gibi sürülen fiziksel ve zihinsel “gerçeklik çalar”, yaratıcının eseri hazırlarkenki vücut sıcaklığı, kalp atışı ve çeşitli duyu sinyallerini içeren görünmez mikroskobik sensörlerden oluşacak. Çalar sayesinde geçmişte kaydedilen eserlerin yaratım süreçleri de aynı şekilde deneyimlenebilecek.
“Amphitheater”
New Age türünün öncülerinden Iasos da enstrümanların yok olduğu bir gelecek düşünüyor. O dönemde insanlar konser ihtiyacını Music Master adını verdiği sadece tek kişiden karşılayacak. Amfitiyatro vazifesi görecek Music Master 350.000 ruhu barındırabilecek kadar geniş bir kapasiteye sahip. Söz konusu amfitiyatro gelen kişinin nereye, ne zaman oturup kalkacağını, en sevdiği kokuyu bilebilecek ve telepatik olarak bilincine erişebilecek kadar yüksek bir bilince sahip olacak.
Yosunlardan oluşan bir alana oturan kişi her boyuttan insan, peri, melek ve çeşitli kutsal varlıkları burada görebilecek ve sessizce beklerken tiyatronun odak noktasındaki Music Master tüm senfoniyi üçüncü gözü üzerinden kişilere aktaracak. Kişiler ses dışında renk, duygu, koku ve dünyada henüz deneyimleyemediğimiz duyuları da algılayabilecek. Music Master bunların hepsini üçüncü gözünden yansıtacak.
Her şeyin telepatik gücü gittikçe artarken bir sonraki adım telepatik olarak tetiklenen melodiler olacak.
“THE SPINE”
Çellist ve doktora adayı Seth Woods giyilebilir teknoloji ve “biofeedback” yönteminden yola çıkarak dansçıların ve müzisyenlerin kablosuz dijital bir dış iskelet kullanacağını öngörüyor. Konser salonları, festivaller, düzgün ses dağıtımı sistemi olan müzeler, açık alanlar ve yeraltı kulüpleri gibi çeşitli alanlarda görülebilecek iskelet akustik, bilgisayar müziği gibi ayrımlar yapmıyor.
Enstrüman, performans yapan kişinin hareketlerini hissedip haritaladıktan sonra bilgisayara iletilen veri sentezlenerek müziği oluşturuyor. Haritalama sırasında kişinin kan akışı, kemik kütlesi ve kas gerilimi gibi değişkenleri de ölçülüp ses transferinde veri olarak kullanılabiliyor. Sonunda gerçekten kişiye ne hissettiğini ve duyduğunu çalabilmeye imkan verecek enstrüman yürüme enstalasyonu aracına da dönüşebiliyor. Yani etraftakileri tespit edip makro seviyede, sesleri kuvvetlendirebiliyor. Her vücudun enstrümana farklı bir tepki gösterebileceğini de unutmamalı.
Üst kısmı başa geçirilerek, altı ise genişleyebilir bir donanıma klipslenerek giyilen enstrüman fazlasıyla esnek, hareketli ve akışkan bir performans vaat ediyor. Sıkı ve sağlam akrilik omurlardan oluşması enstrümanı yok edilemez kılıyor. Enstrümana bağlanınca kuzey ve güney noktalarındaki LED ışıkları da sanatsal estetik ve sahne performansına göz kırpan bir detay.
Bir sonraki yazıda tasarımcıların tahminlerini paylaşacağız.