Yaratıcı bünyeler için günlük besin kaynağı
Ofis Yaşamı Üzerinden Bir Ayrımcılık Eleştirisi: The Turk Shop

Ofis Yaşamı Üzerinden Bir Ayrımcılık Eleştirisi: The Turk Shop

Yönetmen Bahar Pars'ın pek çok uluslararası festivalde büyük beğeni toplayan kısa filmi The Turk Shop; farkında bile olmadan seçtiğimiz kelimelerin içerebileceği ayrımcılığa dikkat çekiyor.

Irkçılık, ayrımcılık ya da cinsiyetçilik bazen büyük nefret söylemleri ve akıl almaz uygulamalarla karşımıza çıksa da çoğu zaman satır aralarında gizli detaylarla kendini belli ediyor. Geçtiğimiz senenin ödüllere doymayan P&G reklamı The Talk‘ta gördüğümüz üzere; küçük siyah bir kız çocuğuna “Aslında çok güzelsin… hele bir siyah için!” gibi iyi niyetli görünürken altında dünyanın önyargılarını barındıran bir laf etmek örneğin ırkçılık. Veya cinsiyetçilik… Mesela kadın sürücülere yansıtılan hafif aşağılar o bakışta saklı. Yani yüzeyde görünen büyük resimden çok daha sinsi, daha derin, kalıplaşmış algıların, yerleşmiş sözlerin altında yaşayan şeyler bunlar. Bu nedenle olacak ki çoğu zaman “Yok canım, ne cinsiyetçiliği, ne ırkçılığı, abartıyorsunuz, aşırı duyar bunlar!” gibi tepkiler geliyor.

İran asıllı İsveçli yönetmen Bahar Pars’ın The Turk Shop (Turkkiosken) isimli kısa filmi, tam olarak bu durumu ele alan bir film. Politik doğruculuk, nezaket ve gizli ırkçılığa bakan film; yönetmenin hayatında birebir yaşadığı olaylardan ilham alıyor. Mikro-saldırganlık diyebileceğimiz, küçük şakalar ve aşağılamaların azınlıklar için ne anlama gelebileceğini gözler önüne sererken doğal olduğunu sandığımız konuşma biçimleri ya da dilimize yerleşmiş kalıpların; aslında nelerden beslendiğini hatırlatıyor. Bunun ötesinde, yükselen politik doğruculuk rüzgarının da etkisiyle insanların “ırkçı” olarak tanımlanmaktan duyduğu korkuya işaret ederken, çoğu zaman ırkçı olmadığının ispatı için karşı tarafı suçlu durumuna düşürdüğünü de gösteriyor.

Asal’ın Ofisteki Yaşamından Bir Kesit

Sundance de aralarında olmak üzere dünya çapında önemli festivallerde gösterime giren film; bir iş yerinde yeni çalışmaya başlayan Asal’ın hayatından bir kesit sunuyor. Asal; bir toplantı sırasında iş arkadaşlarının bir dükkandan “Türk Dükkanı” diyerek bahsettiğini duyunca kendine engel olamayarak bir iş yerinden sahibinin etnik kökeniyle bahsetmenin çok da doğru bir laf olmadığını belirtiveriyor. Ortamı bir anda gergin bir sessizlik kaplarken eleştiriye maruz kalan Cecilia; “Ama kötü bir niyetim yoktu, herkes öyle diyor, ne var bunda?” diyerek kendini savunmaya çalışıyor. Bu da tabii aslında çok tanıdık bir tepki.

Film bu etkileşimin ardından Asal ve iş arkadaşlarının gün içinde konuya ilişkin yaşadıklarını işliyor. Ofis içi dedikodular ve gerginlikleri izliyoruz. Bir molada insanlar konuyu tartışıyor. Biri diyor ki mesela: “Niye o kadar tepki verdi anlamadım. mehmet de hep Türk dükkanı diyor, hem o kendisi de Türk.” Asal içeri girince yine tuhaf bir sessizlik/ gerilim yaşanıyor. Sonrasında Asal’ın müdürü konumundaki biri Asal’ı ortamın huzurunu kaçırmaması konusunda uyarıyor. Sonuç olarak, kendisi de başka etnik kökenden olan Asal’ın bu konuda gösterdiği hassasiyet karşısında insanlar; ırkçı olarak etiketlenmek endişesiyle Asal’ı ortamı geren kişi olarak belliyor. Bu nedenle de Asal’a karşı bir öfke yükseliyor. Günün sonunda Asal, kendisini Cecilia’dan özür dilerken buluyor ve Cecilia “yüce gönüllükle” onu affederek bir içkiye çağırıyor.

Kelime Seçimlerimiz Önem Taşıyor

The Turk Shop; çok büyük bir olayı anlatmıyor. Konu edindiği mikro-saldırganlık gibi film de olaya çok küçük bir mercekten bakarak bir anekdot sunuyor sadece. Ancak oyunculuklar o kadar başarılı ki o tuhaf gerilim, Asal’ın şaşkınlığı, diğerlerinin farkındalıktan uzaklığı çok etkili ve gerçekçi bir şekilde verilmiş. Bu açıdan bakıldığında pek çoğumuzun farklı bağlamlar içinde de olsa, hayatının bir anında kendini bulmuş olduğu çok tanıdık bir durum sunuyor. Bir ortamda bir kadın, bir Musevi, bir Kürt, bir Alevi, bir eşcinsel ya da herhangi bir azınlığa dair bir sözün yanlış olduğuna işaret ettiğimizde “aşırı duyar kasmakla” suçlanmak veya ortamı germemek adına sözün yanlışlığına dikkat çekmemeyi tercih etmek pek çoğumuzun hiç de yabancı olmadığı bir durum.

Yönetmen Bahar Pars; politik doğruculuğun herkesin aynı düşünmesi değil; birbirine saygı göstermesi ve nezaketle yaklaşması olduğunu hatırlatıyor. Bunun ötesinde kendini ırkçı ya da cinsiyetçi olarak görmeyen pek çok insanın farkında bile olmadan ırkçı yapıya katkıda bulunduğuna dikkat çekiyor. Bu nedenle seçtiğimiz sözcüklerin önemini vurguluyor. Bu; ülkemizde de özellikle kadın eksenli tartışmalarda çok gündeme getirilen bir konu. Zira gerçekten değişim, önce dilde başlıyor.

Vimeo Staff Pick olarak seçilen The Turk Shop, Pars’ın bugünün İsveç’indeki ırkçılığa baktığı üçlemenin ikinci filmi. Serinin ilk filmi Ghetto Swedish yine Vimeo üzerinden seyredilebilir. Üçüncü film ise yolda.

Görsel: Vimeo