Programda “İletişim Alanında Kadınlar: Mücadele Devam Ediyor” olarak geçmesiyle tamamen iletişim sektöründe kadın olmaya dayalı bir seminer olacağını tahmin etmiştik. Tahminimizin doğru çıkmaması durumun ne kadar kritik olduğunu gösteriyor, aynı Mercedes Erra’nın işaret ettiği gibi. Havas İcra Kurulu başkanı ve Fransız reklam ajansı BETC’nin kurucusu Erra’dan sayısız davetten hep bu konu başlığı üzerine konuşulması talep ediliyormuş. Davetlerin sıklığı konunun konuşulmasına duyulan ihtiyacı yeterince gösteriyor. Erra’nın sadece iletişim sektörü kapsamında kalmaması, hatta çoğunlukla iş dünyasındaki genel manzarayı işaret ederek kadın olmayı anlatması iseherkesin (cinsiyet ayrımı olmaksızın) dikkatine değer bir nokta.
Öncelikle Erra’nın bu tarz konularda konuşma yapmasının belki de en büyük nedeni karar verici olarak üst pozisyonlarda bir kadın olarak yer alması ki işaret ettiği temel sorun da bu. Kadınlar iş dünyasında yok, demiyor; ama pozisyonlar yükseldikçe gözden kaybolmaya başladıklarını dile getiriyor. Seminer boyunca bunun nedenlerini sorgulayıp, değişim için önem verilmesi gereken bazı konulara da değindi (ki detayları devamında yer alıyor). Erra bu duruma karşı ilk savaşı kendi kurduğu ajansın yapısıyla vermiş. BETC tam anlamıyla karma yapıya sahip bir ajans. Böyle olmasından da gurur duyuyor, karma olgusunu da her zaman gözetiyor. Bunu da Fransa’nın en büyük ajanslarından biri olmasının bir nedeni olarak gösteriyor. Yıllar önce ilk defa patron olduğunda girdiği İletişim Danışmanlığı Derneği toplantısında sadece 40 tane erkekle karşı karşıya geldiğinde bahsettiği sorunu bariz olarak yaşamış. O zamanları düşününce karma yapıda bir ajans kurduğu için kendini şanslı buluyor. Tam o yıllardaki toplantı deneyiminden bahsederken, Mad Men’e de değinmeden etmedi. Dizinin kadınları ele alış şekli malum (hatta orijinal Mad Men olarak nitelenen George Lois bir anlamda bu yanından da dolayı diziden nefret ediyordu). Erra da dizideki ilgili favori söylemlerini izlettikten sonra o dünyaya çok da uzak olmadığımızı dile getirdi. Fransa’da en iyi 50 iletişim grubu arasında üst düzeyde sadece 11 kadının yer aldığına işaret etti. Bir başka sıralama da Fransa’daki en çok kazanan 40 CEO listesiydi, ki önceden burada sadece bir kadın CEO yer alıyormuş, yeni liste ise 40 erkekten oluşuyormuş. “Reklam sektöründe kadınlar” üzerine bir haberde bile, üst düzeyde azınlık olmaları nedeniyle, vefat etmiş isimler diriltilebiliyor. Tüm bu detaylar ikiyüzlülüğü bırakma zamanının çoktan geldiğini gösteriyor.
Kadınların iş dünyasındaki duruşuna, varlığına yönelik pek çok araştırmanın olduğunu belirten Erra’nın ele aldığı diğer durumlar ise şu şekildeydi;
– Kadınların üst düzeyde azınlık olup alt düzeylerde yığılması (örneğin hizmet sektöründe) başka bir sorunu daha beraberinde getiriyor; yığılmanın olduğu işler daha feminen olarak görülmeye başlanıyor. Bu da bu işlerin daha az cazibeli olarak algılanmasına ve de daha düşük maaş vaat edilmesine neden oluyor. Tam bu noktada karma yapının önemi bir kez daha kendini gösteriyor Erra’ya göre.
– 21.yy’ın en büyük insan hakları meselesinin kadın hakları meselesi olduğunu söylüyor. Buna da kadınları ilgilendiren bir mesele olarak bakmanın doğru olmadığını, erkeklerin de konuyla ilgili harekete geçmesinin lazım olduğunu düşünüyor.
– Fransa’da kadınların kalkındırılması durumunda GSMH’nin %7’lik bir büyüme yaratacağını belirtiyor. Ayrıca kadın erkek çeşitliliğinin yaygın olduğu şirketlerin FVÖK ve borsa fiyatlarında da diğerlerine göre ciddi artışın olduğunu anlatıyor.
– Liderlik biçimlerine bakıldığında kadınların entellektüel fonksiyonlar ve etkin iletişim konularında erkeklerden eksiklerinin olmadığını, hatta erkeklerin daha bencil olmaya kadınların ise daha rol model olmaya eğilimli olması basmakalıp düşünceler nedeniyle görmezden gelinebilen detaylar.
Bunlar konuyla ilgili bir kısım istatistikler, Erra kadınlar üzerindeki erkek egemenliği üzerine kafa yorma adına daherkeseFransız antropolog Françoise Héritier’i öneriyor. Önerisi bununla sınırlı değil. Karma yapıya tam anlamıyla ulaşabilmek sürekli yinelenmesi gereken bir süreç ve bu süreçte kazanılanlarla saygıyı muhafaza etmek de en önemli nokta. Sürecin getirdiği değişimin güçlenmesi için ise birçok faktör çok kıymetli. Erra bunlardan 4’üne değindi.
Eğitim: Fransa’da da okuma-yazma bilmeyen kadınların, okula gidemeyen kız çocuklarının oranı oldukça yüksek. Modern ülke deyip geçmek yanlış. Yüksek öğretimde de bilim ve mühendislik alanlarına yönelen kadınların sayısı fazlasıyla az. Erra “kadınların sayısalla arası daha kötü” basmakalıbının yarattığı bir etki olabileceğini söyleyip, lise bitirme sınavlarının sayısal kısımlarında kızların daha başarılı olduğunu dile getirip bu tarz basmakalıplardan kendimi özgürleştirmemiz gerektiğini düşünüyor.
Aile Dengesi: Her anlamda sorumlulukların paylaşılması gerektiğinin altını çiziyor. Avrupalı kadınların da erkeklere göre çok ciddi farkla ev işlerine daha vakit ayırdığını söylüyor. Evdeki sorumluluk paylaşımının azlığı farkında olmadan da iş hayatlarına pek hoş olmayarak yansıyor. Sorumluluk derken, konu bebek olunca da sadece annenin ondan sorumlu olması fikrine sıcak bakmıyor. Bebek iki tarafın katkısıyla oluşmuşken sadece 9 ay karnında taşıyor diye doğduktan sonra tüm işlerin tamamen kadınlara kalmasının da yine basmakalıplardan kaynaklanan bir yanlış olduğunu düşünüyor. Sorumluluk eşit şekilde paylaşılınca, mezun olduktan sonra iş dünyasına girip 5-10 yıl içinde doğum gibi durumlar sonrası kadınların kariyerlerinden uzaklaşmasının engellenebileceğini düşünüyor. Hatta bir doğum söz konusu olduğunda sadece kadının değil erkeğin de doğum iznine ayrılmasını savunanlardan.
Siyasal İrade: Siyasi yetkilendirme de başka bir sıkıntıyken kotalı sistemin gelmesiyle kadın temsilcileri de görmeye başlamak Erra için umut verici. Temsilci olmasını kotalı sisteme bağlıymış gibi düşününce alınan hemcinslerine “eskiden de kota vardı, bir sürü erkek için” diyerek onları rahatlatıyor.
Şirket İradesi & Stratejiler:Kadın erkek çeşitliliğinin fazla olduğu şirketlerde kadınların stratejik konumlarda yer alma durumlarının arttığını söylüyor. Dikkatini çeken bir detay ise, terfi zamanında terfi istemeyen kadınların olması. Ajansında da kendisiyle maaş pazarlığı yapan çok az kadın çalışanın olduğunu dile getiriyor. Bunu da özgüven eksikliğine bağlıyor. Halbuki özgüvenli kadının durdurulamayacağını söylüyor. Patronların ise değişimin kilit noktası olduğunu düşünüyor, onlar harekete geçmezse tüm bu yaşananların devam edeceği açık.
Erra sayılan her türlü sıkıntıyı, koşullanmayı değiştirmek için her şeyi paylaşmamız ve genç nesilleri de bu anlamda yönlendirmemiz gerektiği fikrinde. Her şeyden önce de kendimizin harekete geçmesi ve değişimin mümkün olduğuna inanmamız gerektiğini söylüyor. Ona göre patron olmak da çok tuhaf ve eğlenceli. Küçükken babası şık bir şekilde her gün işe giderken onun eğlenmeye gittiğini, ev hanımı olan annesinin ise sürekli söylendiğinden dolayı çalıştığını sanırmış. Daha o yaşlarda büyüyünce eğlenmeye karar vermiş. Kadın-erkek farklılıkları söz konusunda olduğunda da cinsiyet ayırt etmeksizin belki de hepimizin içinde bir kadın ve bir erkek olduğunu söylüyor.
Son olarak Türkiye’nin enerjisini, bulunduğu ilginç konumunu çok dikkat çekici bulduğunu ve bu anlattıklarının Türk kadınlarına ulaşmasının çok kritik olduğunu belirtti. Bu coğrafyada söz konusu değişimin gerçekleşmesi ve muhafaza edilmesinin hem batı hem de doğu için büyük bir örnek olabileceğini düşünüyor. Konuşmasını ise çok sevdiği Türk kadınlarının fotoğraflarını göstererek bitirdi. Bu kadınlar: Türkan Saylan, Sabiha Gökçen, Nazlı Ümit Boyner, Suzan Sabancı Dinçer, Gaye Çevikel, Feryal Özel, Ece Ege, Deniz Ülke Arıboğan, Güler Sabancı, Serra Yılmaz, Tülin Şahin, Seyhan Özdemir, Elif Şafak, Defne Koz.
Kapanış mesajı da “Parlaklık kadın ve erkek meselesi” oldu.