Etkileşim uzmanlığını sanatla buluşturan AKQA Kreatif Direktörü Rob Mcintosh bu süreçteki evrimi anlatıyor. Ajansların yaratım süreçlerinde çeşitliliği savunuyor, “farklı disiplinlerden gelen farklı görüşler son kullanıcıya daha da yaklaşmanızı sağlar” diyor.
Tabii öncelikle o disiplinleri gözden geçirmek lazım. Kafa karıştıran benzer iş tanımları var. Liste uzayıp gidiyor.
Ve üretim süreci diye adlandırdığımız kısır döngüler… Kurgular ve sonrasında sıkıcı wireframe’ler.
Bu wireframe’leri hazırlayanların yukarıda akan afili ünvanlarından en popüleri, aynı zamanda en iddialısı olan “experience designer” (deneyim tasarımcısı).
Bir deneyim tasarımcısından şöyle bir çıktı beklemezsiniz mesela:
(Kafalar. Kafalarımız.)
Bu noktada Mcintosh, gerçek deneyim tasarımcısı şu adamdır diyor:
Deneyim tasarlamak sandığımız gibi kutucuklar arasında değil, aynı anda kafa sallayan yüzbinlerin coşkusunda.
Deneyim tasarımcısı hikayesiyle güldüren bir yazar, notalarıyla ağlatan bir piyanist veya enstalasyonuyla etkileyen bir sanatçı olabilir.
Bu işi yapmak istiyorsanız karşınızdakini güldürün, ağlatın, sinirlendirin, mutlu edin, bir şey yapın ve hissettirin.
Mcintosh burada haklı eleştirisini koyuyor ortaya: Etkileşim tasarımını iyileştirmek için “wireframing” sürecini de değiştirmemiz gerekiyor. 10 senedir böyle statik ilerliyoruz ve bu aynılık bir sektör hastalığı haline geldi.
Mimar Frank Gehry de kendi alanında aynı çıkmaza girmiş. Statik formlardan çıkıp kıvrımlı ve yeni çözümlere gitmek istemiş. Gugnemhein Museum için sadece mimariyi değil tedarikçileri, her şeyi, tüm ekibi değiştirmiş. Sonucu dünya biliyor:
Frank Gehry diyor ki: “Sıçrama yapmak her zaman bir tehdit içerir, ama bir kere denediğinizde bir daha duramazsınız” (Sketches of Frank Gehry‘yi izlemeniz tavsiye)
Bunun üzerine Mcintosh 5 küçük tavsiyede bulunuyor:
- Cesaret bulun.
- Süreci sorgulayın.
- Ekibi yenileyin.
- Sanat formunuzu koruyun.
- Belirsizlikleri sevin.
Bu yüzden farklı disiplinlerle aynı anda çalışıyorlar. Yeni modelleri, ham tasarımları çarpıştırmaktan çekinmeyen, hataları erken görüp toparlayabilen bu anlayışa”SuperPrototyping” diyorlar.
Sadece reklam alanına değil, hayata da böyle bakmak önemli.Şehirler için yeni ulaşım modelleri belirlemek de işimizin bir parçası, çünkü şehir artık bilgisayarın ta kendisi.
Şehrin içinde sürekli bilgi akışı var, etrafımızdaki herkes bir hikaye anlatabiliyor. Nike’ın Fuelband ve Nike+ servislerinde deneyimlediğimiz gibi gündelik yaşarken anlık hikayelerimizi yayıyoruz. İleride sensörler yaygınlaşacak ve şehir daha canlı olacak.
Tüm bu deneyim süreçlerini tasarlarken animasyon takımı ve geliştiriciler bir arada çalışıyor. FakatMcintosh 2 ay önce yeni bir model için başvurduklarını açıklıyor:
“Hybrid designer.”İş tanımı tam olarak şu: Datayı sanatla işleyerek deneyime dönüştürmek.
Rob Mcintosh, bu bir etkileşim tasarımcısının evrimidir, bu yetenekleri birlikte geliştirebiliriz diyor ve Steve Jobs’tan bir alıntıyla bitiriyor:
“Yeniyi denemek, inşa etmek ve hata yapmayı göze almak mükemmel bir his. Yapan ve yapamayanı ayıran şey: hareket etmek. Sıçramanı yap.”