BMW i3’e özel bir ilgim var. Bu otomobil tüm elektrikli otomobiller içinde gerçekten başarılı olduğunu düşündüğüm ilk ve tek ürün. Türkiye lansmanında kısa bir süre test etme imkanım olmuştu, geçtiğimiz günlerde Münih’te çok daha kapsamlı bir deneme sürüşü yaptım. İlk izlenimlerimden daha da yoğun bir şekilde araca bağlandım.
Aracın üretimi ile ilgili inanılmaz detayları daha önce şu yazımda anlatmıştım. Bu yazıda ağırlıklı olarak sürüşünden bahsedeceğim.
BMW i3’ü mükemmel bir şehir otomobili yapan ve modelin DNA’sında gizli 2 önemli özellik başarıyla harmanlanabilmiş:
– Geniş, rahat ve konforlu bir iç atmosfer
– Çok atak ve kıvrak sürüş kabiliyeti
Fotoğraf: Günter Schmied
Bu iki özellikten ilkini yaklaşık bir saat süren ve Münih’in çevre kasabalarından geçen bir yolda deneyimledim. BMW i3’ün içine girdiğinizde gerçekten etkileniyorsunuz. Bu araç hem her şeyiyle BMW kalitesini yansıtıyor, hem de kullanılan malzemeler, yeni vites kolu tasarımı gibi çok farklı detaylarıyla hiçbir BMW’ye benzemiyor. Bu nedenle ben i3’ü biraz BMW’nin geleceği olarak görüyorum. Yani standart BMW modellerinde belki 5 yıl içinde göreceğimiz bir kabin tasarımı i3’de şimdiden deneyimlenebiliyor. BMW i3’in %90 oranda geri dönüşebilir bir otomobil olması, içinde kullanılan malzemelerin de yansıttığı bir eco-chich tasarım trendinin öncüsü olabilir. Aracın kapısından aldığım bu detay görüntüsünde bir arada görmeye alışık olmadığımız malzemelerin kalite hissini de kaybettirmeden nasıl birlikte kullanıldığını görebilirsiniz.
Fotoğraf: Yalçın Pembecioğlu
Bunlar da BMW i3’ün modern iç atmosferini daha iyi anlatabilmek için çektiğim fotolar. B sütununun olmaması ve özellikle önde iki koltuk arasında zeminin geniş ve boş bir alana yayılmasının yarattığı ferahlık etkileyici.
Fotoğraf: Yalçın Pembecioğlu
Fotoğraf: Yalçın Pembecioğlu
BMW i3’ü kullanırken ilk dikkat ettiğim şey hızlanma pedalının (gaz pedalı demek doğru değil sanırım) aynı zamanda fren işlevi de görüyor olmasıydı. Bunun nedeni, pedala basılmadığında, yani araç serbest bırakıldığı anda jeneratörlerin aracın salınımını enerjiye dönüştürmek için fren yapması. Böylece kısa bir alışma sürecinden sonra şehir içinde neredeyse frene hiç basmadan ve sürekli enerji depolayarak otomobil kullanmaya başlıyorsunuz.
Elektrikli motorun doğası gereği neredeyse hiç ses çıkarmadan çalışmasına i3’ün yaşam modülünün sürüş modülünden bağımsız olması da eklenince, inanılmaz bir kabin içi sessizlikle yol almanın keyfini sürüyorsunuz. (BMW i3’ün yaşam modülü ve sürüş modülü gibi teknik detaylarını buradaki yazımda okuyabilirsiniz)
Gelelim BMW i3’ün ikinci önemli özelliğine: dinamik sürüş. Bu özelliği günün geri kalanında BMW Driving Experience pistinde aldığımız eğitimle çok daha iyi görme şansımız oldu. Bu sürüş eğitimimizde parkur üzerinde aracın;
– müthiş hızlanmasını (0-100km hızlanması sadece 7,2 saniye sürüyor!)
– inanılmaz küçük dönüş çapını (9,86m)
– slalom ve ani manevra yeteneğini (aracın altındaki pil nedeniyle çok düşük ağırlık merkezi ve ön ve arka arasındaki %50-%50 ağırlık dağılımının verdiği denge sayesinde)
bizzat deneyimledik. Aşağıdaki fotoğrafta slalom yaparken ne kadar keyif aldığımı net bir şekilde görebilirsiniz.
Fotoğraf: Günter Schmied
Dört etaplı eğitimden sonra pistte hızlı turlar da attık. BMW i3’ün şehirde hissettirdiği büyük konfordan sonra pistteki performansı gerçekten şaşırtıcı oldu. Konforlu bir kent otomobilinin hem hızlanma dinamikleri anlamında, hem de viraj performansında bu kadar başarılı olması otomotivde ürün geliştirme anlamında büyük bir adım.
Fotoğraf: Günter Schmied
BMW i3 sonbaharda ülkemizde de satışa çıkacak. Fiyatının aşağı yukarı bir BMW 3 serisi seviyesinde olması bekleniyor. Bu aracı satın alanların geleceğin otomobil sürüş keyfi deneyimini şimdiden yaşamaya başlayacaklarını düşünüyorum. Üstelik tüm bu keyif ve teknoloji tasarruf kümesi içinde yer alıyor. i3’ün arka camında yer alan etiket de modelin çevre bilincinin rakipsizliğini gururla ifade ediyor.
Fotoğraf: Yalçın Pembecioğlu