Sosyal medya konusu açılınca çoğumuz 2015’ten beri aynı platformlardan bahsediyoruz. Oysa son 1–2 yılda bu ortam hızla ve sürekli değişiyor. 2020’nin bu konudaki yıldızı TikTok’tu ve kısa sürede Instagram gibi bir devi yeni ürün (Reels) çıkarmaya tetikledi. (Daha önce TikTok’un bize neler anlattığını burada detaylı anlatmıştım.)
2021’in şu ana kadarki sürprizi ise Clubhouse oldu. Ama TikTok’tan çok daha hızlı parlayıp, aynı hızla söndü gibi görünüyor. Acaba gerçekten Clubhouse’u unutup bir sonraki sürprize bakmanın zamanı geldi mi?
* * *
Clubhouse’un bir anda tüm dijital muhabbetlerin ortasına yerleşmesinin üzerinden iki aydan fazla zaman geçti.
Önce yurt dışından gelen ilk davetiyelerle yükselen dalgayı gördük. Sonra onların davet ettiği girişimciler, dijital pazarlamacılar, reklamcılar, marka yöneticileri, influencer’lar, Boğaziçi öğrencileri, politikacılar geldi.
Mart başından itibaren ortalık oldukça sessizleşti. En sonunda burada ara sıra takılmayı seven bir grup insan ve mecrayı iyi değerlendiren bazı yayıncılar kaldı. Türkçe odalarda şu aralar sanırım en popüler konular yurt dışında yaşam, siyaset, çöpçatanlık, psikoloji, teknoloji ve sanat. Eğlencesine ara sıra küçük odalar açıp muhabbet eden bir kitle de var.
Başlarda bu mecra için uykusuz kalanların büyük kısmı uzun zamandır ortalıkta görünmüyor. Mart’ta kulüp açma özelliğinin Türkiye’ye gelmesi birkaç gün canlanma yaratsa da kalıcı olmadı. Yakın zamanda yayıncıların para kazanması için düzenlemeler yapıldı ama şimdilik pek konuşulmuyor. Türkiye gibi dijital ödeme sistemlerini sürekli baltalayan bir ülkede nasıl işleyecek orası da soru işareti.
Android versiyonunun lansmanı kısıtlı da olsa yeni bir akış yaratabilir belki. O zamana kadar Clubhouse şu andaki haliyle devam edecek gibi.
* * *
Clubhouse’un parladığı ilk haftalarda bu yazıyı yazsam muhtemelen çok daha övgü tonlarında dolaşırdım. Beklentilerim isabetsiz derecede yüksekti. İyi ki üşenmişim ve beklemişim. Bu süreçte (yeniden) öğrendiğim en önemli ders şu oldu:
Sosyal medyada yeni bir platformun başarısıyla yarattığı değişimi birbirinden ayrı incelemek gerekiyor.
Sesin yankısı devam ediyor
Clubhouse bugün kapansa bile yarattığı deneyimin etkisi büyüyerek devam eder. Twitter, Spaces’ı aşama aşama kullanıma açıyor ve Clubhouse’u satın alma dedikoduları dönüyor. Telegram, sesli sohbet odalarını Clubhouse’a benzeten güncellemeyi 20 Mart’ta yayınladı. Facebook arka planda Clubhouse benzeri bir geliştirmeye devam ettiğini söylüyor.
Bu denemelerin bir kısmı daha sonra askıya alınabilir. Ama büyük oyuncular sesli sohbete ilgiyi gördü bir kere. Bu madeni parlatmanın bir yolunu mutlaka bulacaklar. O sesler eninde sonunda markalanacak.
Peki, konuya geri dönecek olursak: Clubhouse şu aşağıdaki “an”ı nasıl kaybetti?
Bebo kurucusu Shaan Puri’ye göre Clubhouse bir noktada “content” ve “chillin” arasında sıkıştı. Clubhouse’un “content”i, yani bilgi ve genel kültür odalarını rahat sohbet odalarına tercih etmesi, kendi doğasıyla çelişti. Çünkü burada dolu yayınları sürdürmek daha zor. Diğer canlı platformların aksine burası tek bir duyuya hitap ediyor. Mesela Twitch’te oyun oynarken arada kısa cümleler kurarak yayın yapabiliyorsunuz. Oyununuz ekranda. Sürekli konuşacak bir şey bulmak zorunda değilsiniz. Konuşulacak konu zaten izleyicinin önünde kendiliğinden akıyor.
Oysa Clubhouse’ta dinleyiciyi tutan tek şey sesiniz. Konuşma için de konuyu sürekli devam ettirmek durumundasınız. Moderatörleri yoran, çoğu yayını 1–2 saatte kapatmayı gerektiren bir durum bu.
Puri’nin yorumu böyle. Ama bence asıl soru, diğer ağlar hem içerik hem de geyik üzerine yürüyebilirken Clubhouse’un neden bu ikileme düştüğü. Neden burada bir taraftan konferans tadında yayınlar yapılırken bir yandan da mIRC ve Discord havası oluşamadı?
Twitter’daki ciddiyet-rahatlık karışımı burada neden işlemedi?
* * *
Clubhouse’un büyük sükse yaptığı ilk 2 hafta boyunca, hemen her akşam burada zaman geçirmeye çalıştım. Bazı odalarda konuştum. İşle ilgili takip ettiğim örnek aldığım insanları dinledim. Ara sıra tamamen geyik odalara katıldım. Arkadaşlarımla düzenli yayınlar yapmayı denedim. Bir Cuma gecesi saat 22.00’de başlayıp ertesi gün 14.00’e kadar tam 16 saat açık kalan odamız oldu (Biz uyuduktan sonra arkadaşlar moderatörlüğü başkalarına, onlar da başkalarına bırakmışlar. Nesilden nesile miras gibi). O dönemde başladığımız Bilim Kurgu Kulübü şu an globalde en aktif bilim kurgu kulüplerinden biri.
Tüm bu deneyim sırasında bazı noktalar dikkatimi çekmeye başladı. Tek bir cümleyle özetleyecek olursam:
Clubhouse’un nimetleri aynı zamanda onun laneti oldu.
Bu cümlede iki farklı problemden bahsediyorum:
Birinci Nimet/Lanet: Davetiye sistemi
Clubhouse’u hızla büyüten ilk faktör davetiye sistemiydi. Davetiyeler Türkiye’de büyük oranda iş bağlantıları üzerinden yayıldı. Gönderilen her davet, “dijitalde günceli yakalıyorum” anlamına geliyordu. Elinde tek bir davetiye kalan çoğu kişi eminim ki kardeşi ve iş arkadaşı arasında tercih yapması gerektiğinde iş arkadaşını seçti. Davet edenler ve davet edilenler birbirlerini takip ettiler. Böylece Şubat ayında herkes odalara doluşmaya başladı.
Sonuçta, Türkiye’deki aktif kullanıcıların takip ortamı neredeyse LinkedIn ortamıyla eşleşti. Açılan odalar gitgide profesyonel ya da ağır entelektüel konulara sıkıştı. Herkes iş şapkasını taktı. Ceketler giyildi. Fotoğraflar düzenlendi. Profil bilgilerimiz CV’lerimize benzedi.
Profesyonel odalarda konuşmalar ilk dönemdeki doğallıktan gittikçe toplantı tonuna kayarken, profesyonel olmayan odalara girmek de insanlara kendilerini çıplak hissettirmeye başladı. Çünkü burada, Instagram’da veya Twitter’da olduğu gibi kimse görmeden gezinme şansınız yok. Tamamen kişisel merakla bir odaya girdiğiniz anda isminiz kocaman harflerle takipçilerinize görünüyor. Ve herkes kendi takipçi listesinin farkında.
Instagram’da göz attığınız her fotoğrafın altında isminiz olsun ister miydiniz? Twitter’da takipçilerinizin okuduğunuz her tweet’i bilmesini? Tabii ki istemezsiniz. Özellikle de iş bağlantılarınızla dolu bir alanda bu size kendinizi iyice güvensiz hissettirir. Clubhouse deneyimi bu yüzden bir yerde tıkandı. Ne dinlediğiniz her an iş ortamınıza ilan edilir hale geldi. Kimse o gece 4’te uyuduğunu ya da dedikodu odası dinlediğini bu kitleyle paylaşmak istemedi.
Böylece Clubhouse’un çığ gibi büyümesini sağlayan profesyonel davetler, orada zaman geçirmenin önündeki en büyük engele dönüştü.
İkinci Nimet/Lanet: Yeni bir deneyim
Gelelim Clubhouse’u büyütürken aynı zamanda yolunu tıkayan diğer faktöre:
Clubhouse’u kullanmaya başlayan herkes, buradaki deneyimin diğer sosyal ağlardan farklı olduğunu hemen gördü. En başta benzetmeler arandı ama mevcut ağlarla tatmin edici bir benzerlik çıkmadı. Benim neslimden çoğu kişi “mIRC’in seslisi” diye düşündü ama bu da pek benzerlik sayılmaz açıkçası.
Bu neden önemli? Çünkü her sosyal ağ kendi doğası içinde kendi ünlülerini yaratır. Bir sosyal ağdan diğerine kitlenizi taşımanız için arada bir benzerlik olması gerekir. Twitter’da yüzbinlere konuşan çoğu fenomenin Instagram’da o kadar takipçisi yoktur. YouTube’da milyon izleme alan insanların çoğu, Twitter’ı video linkleri paylaşmak dışında aktif kullanmazlar. Ama Vine’da yükseldikten sonra YouTube’da ünlü olabilirsiniz. Bu aktarım için kesişim kümesi yeterince büyük olmalıdır.
Instagram’da iyi fotoğraflar üretmek veya Twitter’da güzel cümleler yazmakla, canlı yayında kendini konuşarak ifade etmek bambaşka dinamikler. Hepsinin ağırlığı kendi içinde farklı. Kendini tamamen sesle ifade etme üzerine ilerleyen Clubhouse’a yatırım yapmak çoğu görsel veya yazılı içerik üreticisi için verimli değil, çünkü yatırım yaptıkları asıl konuya katkısı çok az ve yeni bir konuda etki yaratmaya çalışmak risk.
Bu durumda iş, Clubhouse’un kendi ünlülerini yaratmasına kalıyor.
Bu noktada ilk probleme dönüyoruz: Birkaç dakika dinlemek isteseniz bile girdiğiniz her oda kabak gibi ortada olduğu için, Clubhouse’ta ne kadar çok takipçiniz varsa özel alanınız o kadar yok oluyor. Bu mecrada büyüdükçe kontrolü kaybettiğinizi hissediyorsunuz. Şu an Clubhouse’un öyle saçma bir dinamiği var ki, 300 takipçiye sahip olmak 30.000 takipçiye sahip olmaktan daha güzel.
Bu yüzden Clubhouse içinde şu an en güçlü motivasyon iş bağlantıları. O da, yukarda anlattığım gibi sürekli kullanımı engelliyor. Kısır döngü resmen.
Peki çözümü yok mu?
Elbette var. Kullanıcı deneyimiyle ilgili çoğu sorun çözümsüz değildir zaten. Önemli olan problemi formüle etmek. Bence bu problemin çözümü de çok karmaşık değil. Tek gereken bir “Gizlilik modu”.
Clubhouse ekibinin buna niye hevesli olmadığını anlayabiliyorum. Bir odada konuşan herkes kimler tarafından dinlendiğini bilmek ister. Orada söyleyecekleriniz kimlerin dinlediğine göre mutlaka şekillenir. Ama bu da çözümsüz değil. Ufak bir ayarlama yeterli: Konuşmacıların dinleyicileri görebilmesi.
Kısaca Clubhouse’un tekrar çekici olması için her kullanıcının keyfine göre istediği odayı dinleyebileceği daha rahat bir deneyim gerekiyor. Bu gizli moddayken bir oda dinliyorsanız, konuşmacılar sizi görebilmeliler. Ama başka hiçkimse hangi odayı dinlediğinizi, o sırada online olup olmadığınızı bilmemeli. Herkes sosyal baskı hissetmeden zaman geçirilebilmeli.
Eğer bu olursa yayınlar gittikçe ilginçleşebilir. Çünkü, dinleyicilerin gerçekten ilgilendikleri odalar dolar. Nasıl ki televizyonundan Instagram’ına tüm mecraları yaşatan guilty pleasure’sa, Clubhouse’u da bu yaşatır. Günlük hayatında aşırı ciddi imaj çizen ketum bir iş insanı, özel alanında ister cinsel psikoloji tartışmasını dinler, ister o ayın burç yorumlarını.
Böyle anonim bir deneyim vermediği sürece Clubhouse’un sıradan kullanıcıyı da influencer’ı da elinde tutması zor. Çünkü sosyal medya deneyiminin en büyülü yanı anonim keşif. Bu bakımdan şans en çok Twitter’dan yana gibi görünüyor.
Şu anki haliyle kalırsa Clubhouse’un yok olması için LinkedIn’in sohbet odaları geliştirmesi yeterli.
Görseller: Sarah Mutter (Unsplash), Photo by Edmond Dantès from (Pexels), Photo by Alex Green from (Pexels), Jose Antonio Gallego Vasquez (Pexels)