90’z sergisiyle bir araya gelen ve Villianz, Canavarz sergileriyle ekibini genişleten Türkiye’nin en yeni sanatçı kolektiflerinden Krüw‘ü adım adım tanımaya devam ediyoruz. Serimizin yeni bölümünde konuğumuz Kaan Bağcı.
Krüw’ün üyeleriyle yaptığımız röportajların tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
1986 Manisa doğumlu Kaan Bağcı, 20 yıldır İzmir’de yaşıyor. 1 – 2 yıl kadar İstanbul’da yaşamasına rağmen Ege’den kopamamış. Müzisyen kimliği sayesinde uzun süre tiyatro gruplarıyla birlikte çalışma şansı yakalamış. Bunun yanı sıra da farklı gruplar ve korolarla birlikte yer almış.
Enstrümanlara ve dolayısıyla müziğe daha fazla kaynak ayırabilmek için grafik tasarım işleri yapmaya başlamış. Baba mesleğinden ötürü çizim malzemeleriyle erken tanışmasının avantajını illüstrasyon merakıyla birleştirerek bugünlere gelmiş.
Coca-Cola, Mercedes-Benz, Koleksiyon Mobilya, Kaft, Greenpeace, Digital Age, Sabitfikir, Elma Yayınevi, Düşünbil gibi markalarla çalışan Kaan Bağcı, yurt içi ve yurt dışındaki çeşitli reklam ajansı, dergi ve yayınevleriyle çalışmaya devam ediyor.
Kendini ifade etmek için müzik ve çizim gibi farklı araçları kullanmışsın. Duygularını aktarırken bu ikisinin yeri nerede senin için? Bir duyguyu her ikisiyle de karşı tarafa aktarabilir misin yoksa birini mi tercih edersin?
Kaan: Bu zaman içinde kendiliğinden değişti. Demek ki müzikle yeterince ifade etmeyi başaramadım kendimi diye düşünüyorum. Fakat her ikisi de bir ifade aracı olduğu için ikisiyle de bir şekilde aktarabileceğimi hissediyorum. Şu an çizimle kendimi daha güçlü ifade edebildiğimi düşündüğüm için onu tercih edebilirim.
Nelerden besleniyorsun? Düşüncede başlayıp kağıtta biten tasarım yolculuğun nasıl bir güzergah izliyor?
Kaan: En büyük ilham kaynağım doğa ve hayvanlar. Onlar olmadan olmuyor. Üretim süreci her zaman aynı yolu izlemiyor. Fakat genelde bir kaç şekil baskın durumda kalıyor. Mesela bazı zamanlar çizeceğim hatlar neredeyse bitmiş haliyle gözümde canlanıyor ve oturup bir kaç saat içinde bitiriyorum. Bazen de bir fikir üzerine yoğunlaşıp o fikri nasıl yorumlamam gerektiği hakkında detaylıca bir araştırma yapıyorum. Ve bulduğum şeylerden kendime uygun öğeleri toplayıp kompozisyonumu kuruyorum. Ben görsel alanda bir şeyler ürettiğim için sadece görsel eserlerden beslenme gibi bir durum söz konusu değil. Gün içinde karşılaştığım her şeyin bu ilhama dahil olduğunu düşünüyorum. Görsel ve işitsel her şey üretim sürecimi etkiliyor ve hepsinin negatif ya da pozitif katkıları oluyor.
Krüw ile nasıl tanıştın? Onca farklı disiplinden farklı isimli birlikte üretmenin dinamizmi hangi seviyede?
Kaan: Gruba en son katılan benim. Bu katılma meselesi de Burak Şentürk sayesinde oldu.
Gruptaki herkesi hem takip ediyorum hem de tek tek hayranlarıyım. Bu yüzden Krüw’ün bir parçası olmaktan hem çok mutluyum hem de kendim adına gurur duyuyorum. Tabi bir yandan da bu durum beni daha detaylı, daha dikkatli ve kendi sınırlarını zorlayan işler üretmeye sevk ediyor. Sayıca bu kadar fazla başarılı isimle beraber sergilere katılmak benim için mutluluk veren bir durum.
Senin için her zaman imtiyazlı olan bir işin var mı? Hikayesini paylaşır mısın?
Kaan: Aslında benim için “çok özel” diyebileceğim bir işim yok hepsine aynı mesafedeymişim gibi hissediyorum. Bu işlerle ilgili tek hikayem başlangıçta yaptığım kendimce “çok cesaret gerektiren” hareketti. Bu da altı üstü yaptığım 3 – 5 işi paketleyip bi kaç bloga göndermek oldu. Daha sonra, keşke bir gün ben de çizebilsem dediğim bir dergiden teklif geldi. Tabi ben de heyecandan ne yapacağımı şaşırdım diye hissederken kendimi her gün ayrı bir yere bir şeyler çizerken buldum. Yani demem o ki, işlerinizin iyisini de kötüsünü de saklamayın paylaşın. Yorum, eleştiri almak kötü değil aksine insanı üretmeye, kendini geliştirmeye iten durumlar. Konudan uzaklaştım belki ama bu alandaki tek hikayem bu sanırım.
Kırılmış camın yarattığı yansımalar gibi işlerinde de, birden fazla kesite ayrılmış suretler dikkat çekiyor. Bir bütünün farklı kesitleri farklı duyguları barındırabilir mi? Veya bütün ile parçaları farklı mesajları aktarabilir mi?
Kaan: Duygu yerine duruşa yoğunlaştığım kesitlerden oluşuyor bu işler kendimce eğer doğru duruşu ve doğru bakışı yakalayabilirsem istediğim duyguyu aktarabileceğine inanıyorum. Çoğu zaman doğru bulduğum şeyleri yakalayabilmek için ciddi çabalar sarfediyorum. Her zaman da doğruyu bulamıyorum. Bu yüzden çok fazla kompozisyon yapmış olmama rağmen sayılı işi hayata geçirebildim. Duygu durumunun önceliği neresinden baktığımıza göre değişiklik gösteriyor.
“Drakontos” / Canavarz
Canavarz sergisinde yer alan “Drakontos” isimli işin, Çin kültüründeki ejderha dansını anımsatıyor. Fakat bir coşkudan ziyade çatışma ve üstünlük yüklü. Senin için canavar algısı nerede başlıyor, nerede bitiyor?
Kaan: Evet tam olarak o dansı ve bir kaç farklı öğeyi çizdim o işimde. Coşku yerine o öğenin kötüye kullanımı ya da benim kafamda olmasından korktuğum şeyleri yapıyorlar bu çalışmamda. Benim için canavar ateşler saçan ya da kocaman dişleri olan korkunç yaratıklar değil. Garip bir şekilde bazı şeylerden tarif edemediğim bir şekilde korkuyorum, baya ürkütüyorlar. Benim için canavarlar, bu korktuğum şeyler, bazıları doğada yaşayan canlılar bazıları makineler ve bu gibi bir çok farklı nesne ve canlıdan korkuyorum. Benim canavarlarım bunlar.
Takip ettiğin sanatçılar kimler? İşlerini beğendiğin takip etmemizi önerebileceğin sanatçılar var mı?
Kaan: Çok fazla isim var ama ilk aklıma gelenler; Lou Ros, Mu Pan, McBess, JungGi Kim, Andrej Dugin, Shaun Tan, Greg “Craola” Simkins, Kris Kuksi, Olivier Dzo.
Kaan Bağcı’yı Behance, Facebook, Tumblr üzerinden takip edebilirsiniz.
Görsel: Kaan Bağcı