Facebook akışında yer alan olumlu ve olumsuz içeriklerin kullanıcılar üzerindeki duygusal etkisini inceleyen araştırma makalesi hafta sonunda sosyal medyada büyük bir hızla yayıldı. Yaklaşık 700 bine yakın Facebook kullanıcısının katıldığı deney sonucunun bu kadar hızla yayılmasının temel nedeni konunun ilginçliği bir yana, deney için gerekli manipülasyonun kullanıcılardan izinsiz olarak yapılması oldu.
Bilimsel bir araştırma için deney tasarımının ve veri toplamanın demirbaşı olan katılımcının iznini almak unsurunun, bu deney için ne kadar geçerli olup olmadığı temel nedenin odak noktasındaydı. 11 – 18 Ocak 2012 arasında İngilizce içerikler üzerinde yapılan araştırmada gönderilerinden rastgele yararlanılan kullanıcılar deneye tabi tutulduklarından haberdar değildi. Bu da doğrudan, Facebook’un araştırma etiğini ciddi anlamda deldiğinin düşünülmesi demek. Facebook ise bu tarz deneylerde bulunma hakkını kullanıcıların siteye üye olurken onaylayarak okuduklarını varsaydıkları hüküm ve koşullar bilgilendirmesinden alıyor.
Veri Kullanımı İlkesi altındaki maddeler kullanıcı verisinin, reklam ağırlıklı olmak üzere, pek çok potansiyelde kullanılmasını temsil ederken, orijinalinden çevirdiğimiz “iç işlemler dahilinde sorun giderme, veri analizi, test, araştırma ve hizmet geliştirme” maddesi de bu konuda siteyi aklayıcı özellikte görülebilir. Keza araştırmacıların katılımcıların kişisel bilgisini içeren verileri görmediği, sözleşmenin sorumluluğuyla olumlu ve olumsuz içerikleri bir makine üzerinden kullandığı belirtilmiş. Bu nedenle deneye katılım için ayrıca onay istenmemiş. Bütün bu detaylar deneyin başta politikacılar, internet aktivistleri ve avukatlar olmak üzere çoğu kişi tarafından ürkütücü ve rahatsız edici bulunmasına engel olmadı. Akademi cephesinden de kullanıcıların bilgilendirildiğine dair onay almanın yine de kritik olduğuna dair yorumlar geldi. (Guardian tepkilerin detaylarını burada derlemiş.)
Facebook adına konuya açıklık getiren kişi şirkette veri bilimci olarak çalışan ve makalenin yazarlarından Adam Kramer oldu. Kramer açıklamasında kimseyi kızdırmak istemediklerini, araştırmanın temel amacının duygusal etkinin Facebook ve kullanıcılarının üzerindeki yansımasını incelemek olduğunu söyledi. Araştırma makalesi yayılır yayılmaz verilen tepkiyi anladıklarını da sözlerine ekleyen Kramer, kendisi ve diğer yazarlar adına makalenin araştırmayı tanımlama şekli üzerine özür diledi. Facebook adına açıklamada bulunan bir başka yetkili de, araştırmanın hizmetlerini geliştirmek ve kullanıcılar için mümkün olduğunca alakalı olan ve bağ kurabileceği içeriği ortaya çıkartmak amacıyla yapıldığını belirtti.
Bu tartışma yaratan araştırmada neler olduğuna ve sonuçlarına gelirsek; bir hafta boyunca rastgele bir grup kullanıcı haber akışlarında daha olumlu içerik görürken diğer grup ise daha olumsuz içeriğe maruz kaldı. Haber akışında daha olumlu içerik görenler ilerleyen günlerde çok daha olumlu durum bildiriminde bulunurken, daha olumsuz içerik görenlerin durum bildirimleri de çok daha olumsuzdu. Buna göre araştırmadan, insanlar sözlü yoldan olmadan da ve fark etmeden, gerçek hayattaki gibi, “emotional contagion” diye adlandırılan duygusal yansımayı deneyimleyebiliyor sonucu çıkmış.
Her ne kadar 700 bine yakın kullanıcının deneyde yer aldığı söylense de, bu anlamda etkilenen kullanıcılar toplam kullanıcı sayısının %0.04’ünü oluşturuyor. Bahsi geçmeye değer bir diğer nokta, haber akışlarında yapılan olumlu ya da olumsuz içerik manipülasyonu sonrasında – duygusal içeriğin akışta görünmemesi söz konusuyken – kullanıcıların Facebook’ta kelime kullanımında azalma olduğu tespit edilmiş. Sonuçların istatistiki anlamda etki büyüklüğünün oldukça düşük değerde çıktığını eklemekte de fayda var. Psych Central sitesinin kurucusu John Grohol ise, ayrıca, duygusal analizde kullanılan aracın sınırlamalarına dikkat çekti. Bunlar sonuçları daha gerçekçi yorumlamayı sağlayabilen detaylar.
Deneyde kullanılan, içerikleri saklama ve gösterme mekanizması gören algoritmanın ise çok güçlü bulunduğunu söylemeden geçmeyelim.
Sosyal ağlarda duygusal tepkiler üzerine çeşitli çalışmaların yapıldığı önceden biliniyordu. Geçtiğimiz ay Avustralya’daki araştırmacılar Twitter’ın ruh sağlığı hizmetlerine katkısını çalışmak amacıyla gerçek zamanlı olarak atılan tweetler üzerinden bölgelerdeki duygusal durumu haritaladı. Beijing Üniversitesi’nden Ke Xu ise söz konusu Facebook deneyinin odak konusu olan duygusal yansımayı Çinli sosyal ağlarda çalışmaktaymış.
Görseller: 1- http://www.marketingpilgrim.com/2011/05/facebook-d… 2- http://www.brandwatch.com/2014/01/will-data-privac… 3- http://www.pnas.org/content/111/24/8788.full
Ana Görsel: http://atlantablackstar.com/2014/06/29/facebook-ma…