Ruh sağlığı uzmanları, duyguları anlamanın ve onları doğru yorumlayabilmenin en iyi yolunun bu duyguları kendi kafamızda belli görsel sembollere oturtmaktan geçtiğini söylüyor. Bu yüzden çocuklara duygu farkındalığı kazandırırken, renklerden ve biçimlerden sıkça yararlanılıyor. İşte görsel sanatçı Giulia Rosa da tam bu bu basitlikte düşünerek, birçoğumuzun kabullenmekte zorlandığı bir duygu olan kaygıyı başka bir gözle görmemizi istiyor.
Kaygı O Kadar da ‘Korkutucu’ Biri Değil
Animasyon serisinde kaygı duygusunu yarı şeffaf ama oldukça sevimli siyah bir hayalet gibi resmeden Rosa, bu duygunun hayatımızın geri planında -bazen hafif, bazen de yoğun olarak- her an var olabilmesini izleyenlere çok iyi şekilde aktarıyor.
İyileşme ve kaygıdan uzaklaşma aşamalarında, kaygının ait olduğu kişiyi özlediğini ve ona ulaşmak için tıpkı eski bir sevgili gibi çaba gösterdiği animasyonlarda, bu negatif ve kimi zaman ‘korkutucu’ olarak addedilen duygunun aslında hayatın doğal bir parçası olduğunun altı çiziliyor.
Serinin ikinci kısmında ‘Kaygıyla barış imzalamak’tan yola çıkan sanatçı, bu filmde ise kaygının her an kişiye geri dönebilen ve hayat boyu iyi geçinmemiz gereken bir dost gibi olduğunu anlamaya çalışıyor. Hayatımıza giren ve bazen ‘ruh eşi’ olarak tanımladığımız kişilerle bizi bağlayan unsurların başında bile kaygının gelebildiğini aktaran sanatçı, bu duygunun sadece korkutucu olmadığını, olabilecek en sempatik görsel dünya ile ifade ediyor.
Görsel: Instagram