2020’de tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgınından pek tabii ki birçok marka ve ajans da nasibini aldı. Zamanın stratejilerinin sekteye uğraması, bu alanda en güçlü araçlardan birinin ne olduğuna bir nevi açıklık getirdi: yaratıcılık.
SXSW 2021’in pazarlama, çeşitlilik, ve reklam üzerine odaklanan bu oturumunda, Procter & Gamble’ın marka başkanı Marc Pritchard, Sony Music Group’ta Çeşitlilikten Sorumlu Yönetici Yardımcısı ve Direktörü Tiffany Warren, CARTWRIGHT kurucusu Keith Cartwright, ve Gray Advertising’in Kreatif Direktörü Justine Armor vardı.
Konuşmacılar yaratıcılığın ve hayal gücünün reklam verenler ve tüketiciler arasında nasıl samimi iletişim yaratabildiğini ve reklamcılık endüstrisinde daha kapsayıcı ve çeşitli içeriğe doğru bir geçişi nasıl sağlanabileceğini ele aldılar.
Reklamcılık endüstrisini daha kapsayıcı hale getirmek
Endüstrinin önemli yerlerinde yer almış bu tanınmış reklamcılık ve yaratıcı liderler, sohbetleri ateşleyen, empati kuran ve değişimi yönlendirmeye başlayan güçlü yaratıcı çalışmalara yol açan yolculuklarında “gerçeği” bulmalarını sağlayan anları paylaştılar.
Warren için bu gerçeği bulma anı, iş yerlerinde hep ten rengine bağlı olarak görünmez hissetmesi ve daha genç bir yönetici iken kendi şirketini kurmak istediğinde gördüğü inanılmaz yardımdı. Cartwright için ise bu an 2016 yazında siyahi bir erkek olan Philando Castile’in polis tarafından canice öldürülmesiydi. Siyahilere karşı polis şiddetinin yeni bir şey olmadığını biliyordu ancak bu vaka onu özellikle etkilemişti. Birkaç arkadaşıyla buluşup bu konu üzerinden yazdıkları açık mektup, onun için bir dönüm noktasıydı.
Pritchard’ın ise babası Meksikalı, ancak isminin Batı kökenli olması ve ten renginin açık olması, uzun süre beyaz olduğunun sanılmasına sebep olmuş. Çalıştığı yerlerde, ayrımcılıktan korktuğu için Meksika kökenlerini bastırdığını fark etmesi, onun için şeyi değiştirmiş.
Beyaz bir kadın olan Armor ise diğerlerinin aksine Avusturalya’dan gelmiş ve Amerika’daki ırkçılığa bir nevi “turist” olarak bakmış uzun süre. “Beyaz ayrıcalığını”, yani beyazların kişisel olarak ırkçı olmasalar bile ırkçı sistemden sağladığı ayrıcalıkları, fark etmesi onun gerçeği bulma anı olmuş.
Sony Music Group’tan Warren’a göre, yaratıcı liderler yaşamlarını ve mesleki deneyimlerini paylaştıklarında, çeşitlilik üzerine iletişim ve yeni amaçlar başlatmış oluyorlar. “Kariyerimizde ve düşünce tarzımızda değişim anlarını paylaştığımızda, dünyayı biraz daha değiştirmeye yardımcı oluyoruz. Siyahi bir kadın olarak birlikte çalıştığım ekiplerle ve çevremdeki herkesle paylaşacak çok şeyim var,” dedi.
Bundan yola çıkarak, reklamcılık endüstrisinde siyahi profesyoneller arasında iletişim kurmanın önemine dikkat çekti. Her markanın her ırktan insanı bünyesinde bulundurmasının çok önemli olduğunu da sözlerine ekledi.
Gray’den Justine, beyaz bir kadın olarak siyahi insanların yanında durmanın önemini vurguladı. “Irkçılıkla ilgili konuşmaları daha da güçlü ve tüketicilerin hayatlarında daha da var hale getirmek için, beyazlar ve siyahiler olarak birlikte çalışmalıyız. Özellikle George Floyd olaylarını düşündüğümüzde, siyahilere yer açmak için beyazların da aktif olarak seslerini kullanmalarına ihtiyacımız var. Sesinizin gücünü nasıl kullanacağınız ise sizin seçimiz,” dedi.
‘The Talk’ ve ‘The Choice’
Dörtlü bu oturumda iki yaratıcı üründen bahsetti: siyahi ailelerin, çocuklarıyla ırkçılıkla ilgili etmek zorunda kaldıkları sohbetlerin işlendiği bir film olan “The Talk”, ve beyazlar ve siyahlar arasındaki farklılıkları azaltmak amacıyla P&G tarafından çekilen küçük bir kampanya olan “The Choice.” Filmin fragmanını bu videodan izleyebilirsiniz:
Grubun ortak projesi, “The Choice” ise, beyaz tenin üzerine siyahla, siyah tenin üzerine ise beyazla yazılmış etkileyici bir şiirle insanları ırkçılık konusunda bilinçlendirmeyi hedefliyor. Videoyu aşağıdan izleyebilirsiniz:
Dört konuşmacının altında buluştukları mesaj ise şu: “Sesinizi ve gerçeğinizi bulun, sizden farklı görüşteki seslere ulaşın, bu seslerle güvendiğiniz bir daire oluşturun, ve iyilik için birlikte adım atın.”