Yaratıcı bünyeler için günlük besin kaynağı
SXSW 2013: Kullanıcı Arayüzünün Geleceği ve Hareketin Kralı – Bölüm 1

SXSW 2013: Kullanıcı Arayüzünün Geleceği ve Hareketin Kralı – Bölüm 1

"Beyond Mobile: Where No Geek Has Gone Before" oturumunda bugünün ve yarının teknolojileri konuşuldu.

“Bu, mümkün müymüş?” “Bu da mı mümkünmüş??” “İyi de bu 5 yıla ancak çıkar diyordum, adamlar prototipini yapmışlar?”
Bana geleceğe yolculuk yaptıran Josh Clark’ın SXSW 2013’teki “Beyond Mobile: Where No Geek Has Gone Before” sunumunu izlerken en çok söylediğim ifadelerden bir demet yazdım.
Önce şu 3 videoyu hemen izleyin, havaya girip öyle devam edelim:
Grab Magic – Ekrandan ekrana kesintisiz transfer
Josh Clark’ın arkadaşı Aral Balkan’ın bir Kinect, bir Mac bilgisayar ve bir iPhone’la yaptığı hack çok etkileyici. İçeriği ekrandan telefona nasıl aktardığına bakar mısınız? Çok kral hareket!

Table Drum – 10 parmaktan tek orkestra
Diğer bir kral hareket Table Drum uygulamasından geliyor. Etrafınızdaki herhangi bir obje artık bir sensör. Artırılmış gerçeklikle artık masanız artık bir davul seti, dünya sizin oyun alanınız.
Anytouch – Bu artık sihir değil de ne?
Anytouch prototip halde olmasına rağmen bütün dünyayı oyun alanına çeviren bir başka uygulama. Bunun Table Drum’dan farkı, kamera ve hareket algılayıcılarla, bu sefer dokunmadan bile etkileşimde bulunabilmeniz. Artık burada online offline iyice karışmış durumda!
Clark’a geri dönersek, kendisi “Tapworthy: Designing Great iPhone Apps” kitabının yazarı. Bunun yanında tasarımcı ve kullanıcı arayüzü & deneyimi uzmanı. Sebeb-i ziyareti, daha doğrusu meselesi şu: “Mobil arayüz altın çağını yaşıyor. Peki ama onun ötesinde ne var?”
Çocukluğunda Star Trek izleyen, büyürken de teknolojiyle ilgili ne hayal kurduysa hepsinin tek tek gerçekleşmesine şahit olan birinin gelecek kurgularına dahil oluyoruz şimdi. Üstelik, büyüyünce de mobil arayüz uzmanı olup bu işi daha da ileri götürmek isteyen, geleceğini hayal eden birinin.
Cebimizdeki aletler akıllandı, biliyorsunuz. Şimdi o akla bir de sensörler, yani hissedebilme, etrafını algılayabilme yeteneği de katıldığında dünya bambaşka bir hale geliyor. Bu dünyayı da el hareketleri ve sesle, hatta yüz tanımayla yönetebildiğimizde orası artık sihirli bir dünya haline geliyor.
Sensörlerden kasıt; görüntü, ses ve dokunma algılamaya ek olarak, pusula, GPS, ivmeölçer ve jiroskop. Bunlara kullanan uygulamalar, artık etrafımızdaki dünyayı sadece algılamakla kalmıyor, yorumluyor ve ona göre hareket ediyor.
Skinvaders – Yüzümde patlayan sivilceler
O zaman şu aşırı derecede Fransız aksanıyla konuşan Bruno Uzzan’ın Skinvaders adlı artırılmış gerçeklik uygulamasına bir bakalım. (Uygulama App Store’da ücretsiz.)
Word Lens – Gerçek zamanlı tercüme
Hem App Store, hem Google Play’de mevcut Word Lens uygulaması ise gerçek zamanlı optik karakter tanıma teknolojisi kullanarak anında tercüme sağlıyor. Uygulamanın internet bağlantısına ihtiyaç duymaması ise cabası.
Leap Motion – Bu artık sihir değil de ne? – Vol.2
Bir kullanıcı arayüzü devrimi olan Leap Motion elbette bu sunumda da yer aldı ama Yalçın’ın nefis deneyimi SXSW 2013: Leap Motion ve Kaybolan Kullanıcı Arabirimi yazısıyla kayda geçmişken, burada araya parça almaya gerek yok.
Leap Motion teknolojisini, Asus ve Intel gibi üreticilerin de bunu entegre etmesiyle bu sene çok daha fazla göreceğiz. Önemli bir noktanın daha farkına varalım. Arayüz yönlendirmek için temel aldığımız 3 ana iletişim yolu var; ses, hareket ve yüz tanıma. Şimdilik bu yollar için ayrı ayrı arayüzler tasarlanıyor. Fakat Clark, ses ve hareketin beraber düşünülmesiyle çok ilginç bir yola girdiğimizi ifade ediyor. Olay asıl, kombinasyonlarda başlıyor.
Bu kombinasyonları bir de 2 kişinin beraber yönettiğini düşünün şimdi. Birkaç tasarım öğrencisi, akıllı cihazlar ve ekranlarla beraber gelecekte nasıl etkileşim kurulacağını hayal etmiş, bu videoyu çekmiş.
Peki her cihazın akıllı ve sensörlü olması gerekiyor mu? Clark’a göre hayır. Hepsinin ayrı işletim sistemi olan akıllı TV, akıllı tost makinesi, akıllı buzdolabı… ve diğerleriyle başa çıkamayız. Böyle oluruz:
Delirmemek ve böyle bir ekosistemi yönetebilmek için bazı cihazların akıllı (smart) bazı cihazların ise düz (dumb) olması gerekiyor. Burada devreye aynalama (mirroring) kavramı giriyor. Aslında Apple’ın Air Play’inin yaptığı şey, ekran paylaşımı bu. Bazı akıllı cihazların ana cihaz olup, içeriği düz cihazlara aktarması, onları kontrol etmesi gerekiyor. Örneğin her şeyi telefonumuzla yönetebilmeliyiz. Diğer cihazlar pasif kalmalı.
Josh Clark buradan hareketle uzaktan kontrol konusuna da geçecek daha. Fakat anlattığı kavramlar ve verdiği örneklerin her biri ayrı bir Bigu haber olacak derecede derin ve kapsamlı olduğu için, kalanlara 2. bölümde devam etmek üzere diyor, şimdilik aranızdan ayrılıyorum.