Yaratıcı bünyeler için günlük besin kaynağı
Spekülatif Tasarım: Peki Gelecek De Bizi Görecek mi?

Spekülatif Tasarım: Peki Gelecek De Bizi Görecek mi?

Spekülatif tasarım, geleceğin bilinmezliği ve eskisi gibi öngörülemez oluşuyla son yılların yeni düşünme yöntemleri ve planlama yaklaşımları arasında dikkat çekiyor.

Geleceğin bilinmezliği ve eskisi gibi öngörülemez oluşu dünyadaki tüm unsurları yeni düşünme yöntemlerine ve planlama yaklaşımlarına yönlendiriyor. Bunlardan bir tanesi de spekülatif tasarım yaklaşımı: yani, sorgulayıcı, eleştirel ve ironik bir tasarım anlayışı. Spekülatif Tasarım (Speculative Design) ismi son yıllarda epey ilgi çekmeye başladı. Bu isim aslında birçok farklı isimle eş anlamlı olarak kullanılıyor: Eleştirel Tasarım (Critical Design), Tasarım Kurgusu (Design Fiction),  Gelecek Tasarımı (Future Design), Karşıt Tasarım (Anti-Design), Sorgulayıcı Tasarım (Interrogative Design) ve daha niceleri.

Bu yazı daha önce yayınlanan Senaryo Planlama: Marka ve Şirketlerin Geleceği Düşünme Yaklaşımı yazısıyla ve ondan sonraki Spekülatif Bir Sergi: Gelecek Burada Başlıyor yazılarıyla ilişkilidir. Bununla beraber onları da okumak isteyebilirsiniz. Hatta, yazının ilerleyen kısımlarında göreceksiniz ki, senaryo planlama yaklaşımı ile spekülatif tasarım yaklaşımları temelde sundukları gelecek vizyonu ve bunu ifade etme yöntemleriyle çok benzeşiyorlar.

Yaşadığımız dönem, her anlamda biraz Darwinist davrandığı için aynı olgu için dünyanın farklı yerlerinde, farklı yaklaşımlarla benzer isimler kullanılmaya başlıyor ve bunlar iyice dünyada hakim trendlere dönüştükleri zaman hangi isim herkes tarafından kabul edildiyse o isim birden kullanılmaya başlıyor. Selfie gibi, post-truth gibi…

Spekülatif mi, eleştirel mi?

Spekülatif tasarım kavramının ilk çıkış noktasında aslında Eleştirel Tasarım ismi kullanılıyordu. Eleştirel Tasarım, Londra merkezli Dunne & Raby Tasarım Stüdyosu‘nun kurucuları Anthony Dunne ve Fiona Raby’nin ortaya attıkları bir kavram ve yaklaşımdı. Bu terim ilk olarak Anthony Dunne’un yazdığı 1999 basımı Hertzian Tales kitabında geçti ve daha sonra yine kendisinin 2001 basımı Design Noir: The Secret Life of Electronic Objects kitabında da geliştirildi.

Anthony Dunne ve Fiona Raby, Londra’daki Royal College of Art (RCA)’dan mezun olmuşlar. Dunne, önce Endüstriyel Tasarım okumuş, sonra bir süre Tokyo’da Sony Design için çalıştıktan sonra Londra’ya dönüp yine RCA’da Bilgisayar Destekli Tasarım doktorası yapmış. Raby ise RCA’da Mimarlık okuduktan sonra yine Tokyo’da Kei’ichi Irie Architects ile çalışmış. O da Londra’ya dönerek Bilgisayar Destekli Tasarım yüksek lisansı yapmış. The New School gibi dünyanın önemli tasarım okullarında eğitmenlik, hocalık ve danışmanlık yapmalarının yanı sıra birçok şirket ve kurum için bu yaklaşımları çerçevesinde çalışmalar yapıyorlar.

En son olarak Dunne ve Raby’nin birlikte yazdıkları 2013 basımı Speculative Everything: Design, Fiction and Social Dreaming kitabında bu yaklaşımı derinlemesine anlatmaya ve konumlandırmaya çalışmışlar. Bu kitap tasarım dünyasında geleceği düşünen tüm kurumlar, tasarımcılar ve öğrenciler arasında geniş ilgi görüyor.

İtalyan Radikal Tasarım akımı

Diğer yandan, bu yaklaşımın öncüsü İtalyan Radikal Tasarım akımıdır diyebiliriz. İtalyan Radikal Tasarım 1960’lar ve 70’lerde, o zamanın tasarım ideolojilerine ve sosyal normlarını eleştiren bir anlayışla hareket ediyordu. Yaptıkları tasarımlar bu tavrı yansıtıyor ve tasarım anlayışına eleştirel kavram ve düşünceleri yerleştirmeye çalışıyorlardı.

Bu akımın en bilinen stüdyoları Superstudio, Archizoom, Studiodada gibi kurumlardı. Bunların yanında, öne çıkan isimlerin bazıları da Gaetano Pesce, Marco Piva, Paolo Francesco Piva, Dario Ferrari ve Maurizio Maggi gibi isimlerdi. Bu dönem üretilmiş en önemli işlerden biri İtalya’nın Pistoia kentinde sergilenen Superarchitettura idi. Radikal Manifesto’ya göre “Superarchitettura, süper-üretimin, süper-tüketimin, tüketim için süper-başlangıcın, süper-marketin, süper-man’in, süper-gazın mimarisidir.

Yakın zaman önce, İtalyan Radikal Tasarım dönemini inceleyen bir kitap yayınlandı: Superdesign: Italian Radical Design 1965–75. İtalyan küratör ve sanat yönetmeni Maria Cristina Didero tarafından yazılan kitap, dönemin tasarım anlayışını ve yapılan işlerin detaylarını anlatıyor. Didero kitabında radikal İtalyan tasarımcıların geçmişle bağları kopartmak ve bu sayede, ırkçılık, faşizm, savaşlar ve tanımlayıcı düşünce (yani, modernizm) gibi tarihin yüklerinden kurtulmuş bir şekilde tasarım okullarında geleceği tasarlamak istediklerini söylüyor.

Bu kitabın ardından bu konuda bir de belgesel yayınlandı ve geçen sene festivallerde boy gösterdi. İlgilenenler için filmin tanıtımını da buraya ekliyorum.

Spekülatif Tasarım ya da Eleştirel Tasarım ya da Tasarım Kurgusu; adına ne derseniz deyin, bu tasarım anlayışı 60’larda tasarım ekolünün sorgulamaya başladığı konu ve kavramları daha da ileri seviyede sorgulayan ve benzer yaklaşımlar etrafında birleşen bir düşünce biçimidir. Bu kapsamda, Anthony Dunne’nun anlatımına göre spekülatif tasarım, bugünü inceleyen ve geleceği sorgulayan ve bunu da çoğunlukla hiciv ve ironi üzerinden yapmaya çalışan bir tasarım yaklaşımıdır.

Dünyaya nasıl yayılıyor?

Dünyanın pek çok yerinde, aynı anda farklı şekillerde spekülatif tasarım konusu insanları etrafında toplamaya başlıyor. Bunlardan bir tanesi, McKinsey’in Deneyim Tasarımı Yöneticisi olan Phil Balagtas tarafından San Francisco’da önce bir Meetup olarak kurulan, şimdilerde ise sertifikalı bir sivil toplum kuruluşuna dönüşmüş olan The Design Futures Initiative (DFI). Bir diğeri ise, tasarım ve gelecek konularında en önemli eğitim kurumlarından birisi olan MIT’nin her yıl düzenlediği Knotty Objects buluşmaları. 2015 yılındaki buluşmada, ünlü tasarımcı ve eğitmenlerden (ve konuşmanın ev sahibi) Paola Antonelli ile Ahmed Ansar ve Jamer Hunt ile beraber eleştirel tasarım konusunu tartıştılar. Bu linkten konuşmanın videosuna erişebilirsiniz. Bu alanda öne çıkmaya başlayan bir diğer kişi ise, Paul Neeley. Neeley de bir RCA mezunu ve bu konuda konuşma yapanlar arasında en çok içeriği bulunanlardan bir tanesi. Onun Future Cities Catapult etkinliğinde spekülatif tasarımın şehirlerin geleceğini nasıl etkileyebileceğine dair yaptığı konuşmayı aşağıda izleyebilirsiniz.

Tasarımcının rolü nedir?

Bu düşünceye göre, günümüzde tasarımcıların marka ve şirketlere hizmet eder hale geldiğini, sadece onların verdiği brief’ler üzerinden çalışmalarını yürüttüklerini ve yaptıkları işin satılacak ürünler, hizmetler ve  süreçler tasarlamaya dönüştüğünü iddia ediyor. Bu nedenle, spekülatif tasarım gelecekte kullanılacak ürünler ve hizmetleri tahayyül etmeye çalışmıyor. Gelecekteki hayatı düşünmeye çalışıyor ve bunu yaparken de tasarladıkları genellikle o zamana dair bir kesit oluyor. Anthony Dunne, bu nedenlerle spekülatif tasarımın hiciv ve ironiyi çok iyi kullanması gerektiğini özellikle vurguluyor. Fakat burada da bir risk olduğunun da altını çiziyor: “Eleştirel tasarımda mizah çok önemlidir ama asıl amaç hicivdir. Başarılı bir eleştirel tasarım çalışması olabilmesi için sonuçta izleyici kendi anlayışına göre bir yoruma ulaşması gerekir.”

Diğer yandan, Modern dönemin bilgi üretiminin ve aktarımının kaleleri olan müze ve galeriler arasından vizyoner ve öngörülü olanlar, içinde bulunduğumuz yeni çağdaki değişime ayak uydurabilmek için bu ve buna benzer düşünce yaklaşımlarına ayak uydurmaya çalışıyorlar.

Müzeler de tasarımı sahipleniyor.

Bunlar arasından, geçen yazımda sözünü ettiğim kendileri adına ilk spekülatif tasarım sergisi diyebileceğimiz Gelecek Burada Başlıyor sergisini düzenleyen Victoria & Albert Müzesi iyi bir örnek: V&A yakın zamanda Mimari ve Tasarım Bölümü kurdu ve tasarım alanına yönelik çalışmalarına ağırlık verdi. Londra Tasarım Festivali’nin ana merkezi konumundalar. Ayrıca, müze olarak konumlandırma cümlelerini şu şekilde ifade ediyorlar: “Dünyanın lider sanat ve tasarım müzesi” (The world’s leading museum of art and design).

V&A gibi, 1989’da açılmış olan Londra Tasarım Müzesi (Design Museum of London) sadece tasarım ve tasarımın dünya ve insanlar üzerindeki etkisine odaklanan bir müze ve 2018’de Avrupalı Müze Ödülü (European Museum of the Year Award)’u kazandı. Müzenin kaılıcı sergisinin adı “Tasarımcı Yapıcı Kullanıcı” (Designer Maker User).

Tasarım Müzesi’nin 07 Kasım 2018 – 24 Mart 2019 arasında ziyarete açık olacak sergisinin adı: Evimizin Geleceği (Home Futures) ve tahmin edeceğiniz gibi o da spekülatif tasarım esasına dayanan çalışmalar etrafında şekilleniyor. IKEA Müzesi sponsorluğunda düzenlenen sergi çerçevesinde düzenlenecek yan etkinliklerde bu yaklaşımın öncüleri olan Dunne & Raby’nin birkaç çalıştayı da gerçekleşecek.

 

Şirketler ve markalar nasıl faydalanıyor?

Spekülatif tasarım yaklaşımı, dünyanın genelinde tasarımcılar, müzeler ve hatta Hollywood film stüdyoları tarafından hızla takip edilmeye başlandı. Bu alanda çalışan stüdyolar, kurumlar, ajanslar yükselmeye başladılar. Bunu yaparken de bu yaklaşımı belli bir metodolojiye dönüştürerek yine bunu şirket ve markalar için danışmanlık ve hizmet üreten bir hale getirdiler.

Bu durumda, marka ve şirketler de, tabii ki, “şirketimizin geleceğini belirlemek için bir spekülatif tasarım çalışması yaptırmak istiyoruz” demeye başladılar. Bir açıdan, az önce serginin sponsorluğunu yaptığını söylediğimiz IKEA Müzesi de benzer bir şekilde alana girmiş oluyor. Diğer açıdan, “gelecekte nasıl bir iletişim dünyamız olacak”, “gelecekte nasıl besleneceğiz”, “ulaşımın geleceğinde ne var” gibi sorular şirket ve markaları heyecanlandıkları türden sorular.

Bu kapsamda, The Future Laboratory, Superflux, Dunne & Raby ve Extrapolation Factory gibi stüdyo ve ajanslar öne çıkıyor. Fakat, yaptığı şeyin adına spekülatif tasarım demeyen ama dünyanın geleceğinin ne yöne gittiğini anlamaya çalışan türlü kurum, uzman ve yaklaşım var. Bunların hepsi temelde benzer düşünceler etrafında şekillense de temel farklılık tasarım prensiplerini uygulamalarında yatıyor.

Burada, Spekülatif Bir Sergi yazımda Superflux’ın kurucusu Anab Jain‘in sunumunda sözünü ettiği birkaç çalışmaya örnek verebiliriz. Birleşik Arap Emirlikleri’nin Enerji Bakanlığı ve Başbakanlık Ofisi’nin davetiyle yaptıkları çalışmada Geleceğin Enerji Laboratuvarı (Future Energy Lab)‘ını ortaya çıkarmışlar.

Nasıl bir gelecek?

Bu çerçevede, spekülatif tasarım yaklaşımı geleceği tahayyül ederken dört ana gelecek kurgusu üzerinden gidiyor: Mümkün Gelecek (possible future), Makul Gelecek (plausible future), Muhtemel Gelecek (probable future), İstenen Gelecek (preferred future). Geleceğin 4P’si de diyebilirsiniz. Bu dört gelecek kurgusu üzerinden ihtimalleri değerlendirerek hangi yönde bir ilerleme olacak olursa ona uygun olarak şekil alabilecekleri bir yapıya gidiyorlar.

Buradaki yaklaşım, daha önceki yazımda söz ettiğim senaryo planlama yaklaşımındaki gelecek matrisine çok benziyor. Orada da dört farklı gelecek kurgusu vardı ve bunlardan hangisinin oluşacağına dair yine göstergeler üzerinden hareket stratejileri belirleniyordu. Bu iki yaklaşım arasındaki temel fark, sanırım, spekülatif tasarımın bu gelecek kurgularını 4P’ye göre düzenliyor olması olabilir. Ama detayında ikisinin arasında yaklaşımsal, yöntemsel ve uygulama açısından birçok fark var, onları göz ardı etmemek gerekir.

Black Mirror ve distopyalar

Gelecek kurgusu olur da her şey toz pembe olur mu? Gelecek kurgusu dediğimiz zaman hemen ikiye ayrılıyoruz: “her şey çok güzel olacak” diyenler ve “Zeki Müren de bizi görecek/gözetleyecek mi?” diyenler. Bu anlamda, spekülatif tasarım veya eleştirel tasarım dediğimiz zaman hemen aklımıza Black Mirror dizisinden bölümler geliyor ve bugünlerde yapılan tüm “gelecek planlama/tasarımı” konulu konuşmalarda mutlaka bir Black Mirror göndermesi yapılıyor. Bu kapsamda, geçen sene yine bu zamanlarda Bigumigu’da yayınlanmış Hedefini Yok Edebilen Drone’lara Evet mi Hayır mı? başlıklı yazıda konu edilen videoyu da hemen şuraya iliştireyim ki spekülatif tasarım ile ilgili iyi bir örnek olarak burada yer alsın.

Bu alanda, akademik olarak çalışan ve üreten insanlardan bir tanesi de İvica Mitrovic. Mitrovic, Split Sanat Akademisi (Arts Academy in Split)’de Görsel İletişim Tasarımı Bölümü’nde yardımcı doçent olarak çalışıyor. Etkileşim Tasarımı ve İnteraktif Medya Tasarımı konularında dersler veriyor. Onun bu konuda hazırladığı bazı içerikler konuya ilgi duyanlar için çok öğretici ve besleyici olacaktır. Bu nedenle, o içerikleri de burada sizinle paylaşmak istiyorum: Eutropia Case StudySpeculative – Post-Design Practice or New Utopia?. Ona ek olarak, Julian Bleecker’ın bir makalesini ve Liene Jakobsen’in bir makalesini de bu linklerden görüntüleyebilirsiniz.

Türkiye’de spekülatif tasarım

Aslında bu kavram, adını bilmeden de olsa, Türkiye’ye de birkaç yıl önce girdi. IKSV’nin 2014’te düzenlediği 2. Tasarım Bienali’nin kavramsal çerçevesi “Gelecek Artık Eskisi Gibi Değil” idi. Bienalin küratörleri, Zoë Ryan ve Meredith Carruthers tarafından yazılan çağrı metninde buna dair güzel bir kısım var:

Bir yandan yeni bir gelecek hayal ederken öte yandan kendini geçmişin üzerine inşa edip aynı zamanda onu yeniden yorumlayarak değişime önayak olan ve böylelikle süreç içinde her ikisini de değişime uğratan manifestolar (metinler, eylemler, hizmetler, nesneler veya başka şeyler) arıyoruz. Bienal, büyük iddiaların ve yüksek seslerin altını çizmekle yetinmekten ziyade; incelikli, katmanlı yaklaşımları, tasarımın rolünü sorgulayan, konuya çok çeşitli bakış açılarından, kuşaklardan ve yerlerden yaklaşan alternatifler öneren manifestoların peşinde. Ne bir amaca ulaşmanın aracı ne de kendi içinde bir amaç olan bienal, etkileşimi ve katılımı teşvik ediyor. Bu aynı zamanda, tasarımın farklı pratikler içinde değişen kapsamını araştırmak ve karşı karşıya olduğumuz küresel sorunlara ışık düşürmek için bir fırsat.

Şu anda kimlerin neler yaptığını ve hangi projelerin bu alanda çalıştığından bahsetmeyeceğim. Bunları yazmak için biraz erken, önümüzdeki yıllarda bu konuya ve bu yazıya dönecek olursak o zaman Türkiye’de başka neler yapıldığından bahsedebiliriz.

Gelecek ne zaman gelecek?

Şu sıralar, gelecek planlama, tasarımı, kurgulama, vs. adına ne derseniz deyin, gelecekle ilgili okuduğum her şey bana şunu hissettiriyor: Yokuşun tepesine kadar bir araçla vardık, tepeyi aştık ve aşağı doğru süzülüyoruz. Her şey çok hızlı oluyor ve o kadar da büyük bir efor sarf etmemize gerek yok. Rüzgarın yüzümüze çarpmasından, tepeyi tırmanırken terlemiş bedenimizin serinlemesinden pek hoşnutuz. Fakat bir yandan da, yokuşun bittiği yere varınca ne olacak, bu bindiğimiz aracın frenleri tutuyor mu -daha da önemlisi, frenleri var mı- hiç bilmiyoruz. Onu bilmeye dair bir çabamız da yok zaten. Sonsuz bir yokuş inecekmişiz gibi davranıyoruz, daha önce de sonsuz bir yokuş çıkacakmış gibi davranıyorduk.

Bu kadar “tech” ve “pop”tan sonra, Einstein’a atfedilen öngörüde olduğu gibi, bir noktada taş ve sopalara dönecekmişiz gibi bir düşünce belirmiyor değil…

Görsel: Marija Zaric, Igor Miske, Jon TysonSuperDesign: Italian Radical Design 1965-75, Amazon ileHome Futures Exhibition, Gelecek Artık Eskisi Gibi Değil, IKSV