Yaratıcı bünyeler için günlük besin kaynağı
Şehirden Kaçmaya Çalışırken Kendisiyle Yüzleşen Çizgi Karakter

Şehirden Kaçmaya Çalışırken Kendisiyle Yüzleşen Çizgi Karakter

Marie Opron yönetmenliğinde ve Miyu Productions çatısı altında hayata geçirilen "Le Silence de la rue" kent yaşamının boğuculuğundan kaçmaya çalışan bir karakteri merkeze alıyor.

Stres, özel alanımızın – kişinin kendi bedeni ile 50 santim arasındaki alan – sürekli işgal altında olması, insanı yavaş yavaş öldüren rutin bir yaşam, endişe bozuklukları… Modern yaşamın bize salgın hastalık gibi yaydığı etkiler saymakla bitmiyor. Melt Down adlı kısa animasyonda stresten eriyen insanları, Enough‘ta ise bardağı taşan kent insanların verdikleri abartılı tepkileri izlemiştik. Yine Have Heart sonsuz döngüde sıkışıp kalan bir GIF üzerinden kendi Sisifosvari yaşamlarımıza ayna tutmuştu. Modern dünya Lights’ta uyumsuzluk, Facing It’te ise endişe bozukluğu ile yan etkilerini gösteriyordu. Le Silence de la rue ise nasıl görünmez bir hapishaneye mahkum olduğumuzu ortaya koyuyor.

Şehir yaşamının görünmez hapishanesi kendi bedenimizin içinde mi?

Fransız yapımı 2B animasyon Le Silence de la rue (Caddenin Sessizliği), aşırı kalabalık ve pis bir yerde yaşamanın boğuculuğunu anlatıyor. Kent yaşamından kaçıp doğaya yakınlaşmak, pek çoğumuz için olduğu gibi filmin anonim kahramanı için de çok zor. Olduğu yerde kaldığı müddetçe yaşadığı sıkıntıyı da soyut bir hikaye ile görselleştiriyor film.

Le Silence de la rue

Film siyaz-beyaz, çoğu sahnede gravürü anımsatan çizgi efektleri görülüyor. Kimi zaman bu efektler daha belirgin oluyor. Bir balkonda duran saksı çiçeği ile açılan kasvetli film, anonim figürlerle dolu kalabalık sokaklarda ayakta kalmak için mücadele eden simsiyah anonim kahramana odaklanıyor. Dalga benzeri unsurlar, onu denizde küçük bir tekneye taşıdığında anlık olarak huzuru yakalıyor. Siyah gövdesi, kentteki diğer figürler gibi beyaza dönüşmeye başladığında ise hemen kente geri dönüp kalabalıkla birlikte otobüse atlıyor. Bu da aslında şehir hayatından kaçamadığını, bu hayata dair koparamadığı bazı – parayla ilgili veya belki de psikolojik – bağların olduğunu kanıtlıyor. Belki de tatile gider gibi uzaklaşıp şehrin “siyah” stresini attıktan sonra yine ilk yaptığı şey şehre geri dönmek olan karakter aracılığıyla bizlere ayna tutuyor. Siz ne dersiniz?

Film, Marie Opron yönetmenliğinde ve Miyu Productions çatısı altında hayata geçirilmiş. Müzik ise Francois Poitou imzasını taşıyor. 3 hafta önce yayınlanan film, Vimeo’da Staff Pick seçilmiş. Vimeo kanalına göz atmışken Miyu Productions’ın birkaç filmini daha izlemeden geçmeyin derim.

Görsel: Vimeo