Sinema dalında “En İyi Görsel Efekt Oscar’lı” Gravity, The Golden Compass gibi işlerini sayabileceğimiz, reklam alanında da Cannes Lions, Clios gibi ödüller kazanmış, dünyaca ünlü görsel efekt stüdyosu Framestore‘un Entegre Reklamcılık Başkanı Jon Collins, Kristal Elma’nın bugünkü konuklarından biriydi.
Collins, konuşmasına başlarken İstanbul’a bayıldığını söyledi ve ilk kez geldiği İstanbul için “büyülü bir deneyim” ifadesini kullandı. Çünkü Collins’e göre “büyü”, daha önce hiç görmediğiniz bir şeyin aklınızı almasıdır. Hepimizin hafızasında ilk kez karşılaştığımızda bizi büyülemiş olan şeyler vardır. İlk kez gökkuşağı ya da kar tanesi görmek gibi.
Collins, 60’larda Liverpool’da dünyaya geldiğinde, Beatles’ın ilk single’ını çıkarmış olduğunu, ancak sözgelimi bulaşık makinesi gibi bir icattan henüz söz edilemeyeceğini söylüyor. Korku dolu bir dünyaya doğduğunu, ama 60ların aynı zamanda da fırsatlarla dolu bir dönem olduğunu belirtiyor. Eğer risk alınmasaydı, bugün uçak teknolojisinin de, uzay yolculuğunun da olmayacağını, yeni bir şeyi denemenin cesaret istediğini, risk içerdiğini ve bir çok insanın da bu riskten kaçtığını anlatıyor. İnsanları büyülemek için risk almak zorundasınız. Bu da cesaret istiyor. Halbuki içinde risk barındıran her potansiyel, aynı zamanda bizi hassas hale getiriyor, çünkü temelinde korku var. 20. yüzyılın bu anlamda inanılmaz başarıların yakalandığı, büyük risklerin alındığı, çok cesur bir yüzyıl olduğunu söylüyor.
Büyü, daha önce hiç görmediğiniz bir şeyi görmektir. Framestore da bunun için var. Büyü yapmak için. Beş yaşında bir çocuk olarak gökkuşağını ilk gördüğünüz büyülü ana benzer anlar yaratmak istiyor Framestore.
Peki bunu nasıl başarıyor? Nasıl riskler alıyor?
Örneğin, BBC için çalıştıkları, Walking With Dinosaurs belgeselinde 1996 yılı için büyük bir risk alarak, yapılamaz denen şeyi yapıyorlar. Çünkü aslında istenilen efektleri vermek için çok büyük bütçe gerekiyor ve öyle bir bütçe yok. Ancak eldeki bütçeyle risk almaya da değer. O nedenle korkmuyorlar ve kolları sıvıyorlar.
Sonuç, tüm zamanların en çok izlenen belgesellerinden biri:
https://www.youtube.com/watch?v=UpHN4XY7ZJY
Bu iş ile Emmy ve BAFTA olmak üzere pek çok ödül alıyorlar.
Framestore’un faaliyet alanı ikiye ayrılıyor: Eğlence ve Pazarlama&Reklam.
Framestore, sürekli olarak hikaye anlatmanın yeni yollarını arayan bir şirket. Bildiğiniz gibi insanlar hikayelere bayılıyor, diyor Jon Collins. Tüketici olarak da hep daha fazlasını istiyoruz. Satın aldığımız her şey, verdiğimiz paraya değsin istiyoruz. Ama bu yeni yolları bulmak için keşif yapmak gerekiyor. Keşifler, içlerinde risk barındırıyor; risk ise başarısızlık korkusu taşıyor. Biz çalışırken işte bu korkuyu minimize ediyoruz. Bunun için de çözüme odaklanıyoruz.
Peki hiç mi korkmuyoruz? Tabi ki korkuyoruz.
Ama yine de Audrey Hepburn’u reklamda oynatabilmek için elimizden geleni yapıyoruz:
https://www.youtube.com/watch?v=j6C5wlrS0Yo
Ya da Oculus Rift ile Game of Thrones hayranlarına John Snow’un duvara tırmanma deneyimini yaşatmak için:
Büyü yapmak, yani örneğin Gravity’deki gibi yepyeni bir şey gösterebilmek için çalışıyoruz:
Yaratıcılığın özünde risk var. Risk yoksa şunlar var: korku, güvenlik, önlem.
Ama ne yok biliyor musunuz?
BÜYÜ!
Bunların yerine cesaret, adanmışlık ve işbirliği koyarak, biraz da hayal kurarak geleceği inşa edelim diyoruz. Bunu yapmak hiç de kolay değil. Üstelik korkutucu.