Dünya’nın sonunun geldiği senaryolar son 5 yıldır pek revaçta olmasa da geçmişte bolca distopya okuduk, izledik ve oynadık. Yeri geldi Terminator’da küçük ev aletlerinden dahi korkacak kadar “kış kış robot” olduk, yeri geldi Independence Day gibi uzaylı işgali filmleriyle “eyvah, acaba gezegenden dışarı çıkmasak mı” dedik. Ya da 1984’ü okuduk ve herkes, her şey bizi izliyor zihniyetine kapıldık. Belki bunlar oldu ve olacak. Belki de dünya hiç bu kadar kötüleşmeyecek ya da hayal ettiğimizden daha korkunç olacak her şey, bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o da distopyaların önemli olduğu ve aslında herkesin bunlarla ilgilenmesi gerektiği. Fallout’ı bile bir kere dahi olsa insanlar oynamalı. Nasıl ki her Lost izleyen artık ıssız bir adaya düşerse ne yapacağını ve kutup ayılarının adada olamayacağını biliyorsa, distopyalarda olası kötü senaryolarda bizlere nasıl hayatta kalırımı anlatıyor aslında.
Distopyalar sadece kulağımıza küpe edeceğimiz şeyler değil tabi. Bunun yanı sıra sanatçılara da en çok ilham veren konulardan. Birçok çizer bu konseptten besleniyor. Daha öncesinde Filip Hodas’ın Popüler Kültür Distopyası serisini paylaşmıştık sizlerle. Şimdi de 10 yıldır karanlık çizimleriyle kendi dünyasını yaratan bir başka çizerin kıyametine gideceğiz yani Mike Winkelmann’in.
Ne Kadar Dev Olursan Ol Bir Kıyamete Bakar Yok Oluşun
Mike Winkelmann’ın hayal dünyası kıyamet sonrası dünyayı resmetmek üzerine. Birçok çizgisi temel çatıda bilim kurgu konseptine hizmet ediyor. 10 yıldır “Everyday” adını verdiği çok geniş bir evreni var ve geçtiğimiz günlerde “Fallen Giants” isimli bir seriyide yine bu evrenin bir parçası olarak takipçileriyle Behance’ten paylaştı. Bu seride çıkış noktası olarak kendine Scott Galloway’in “Business mimics biology, and thus far, the mortality rate is 100%.” sözünü alıyor.
Fallen Giants serisi internetin devlerinin kıyamet sonrası ne olabileceğini gösteren bir seri. Seride Amazon, Apple, Google, Netflix, Microsoft şirketlerini görüyoruz. Bize en yakın tarihli olan Apple Genius Bar 2073’ten bir sahneye sahip. En uzak olansa Microsoft Cloud ve 2094 yılında bize merhaba diyor. Mike’in çizimlerinde her uygarlık gibi teknoloji devlerininde bir noktada çürümeye yüz tutacağını görüyoruz. Bu devlerde bir gün sonuçta yıpranacak ve geçmişin kalıntıları arasında kendine yer bulacak, tabi bir kıyamet olursa.
Mike’in çizimlerinde şirketlerin kıyamet sonrası konteynırlara sığacak kadar küçüldüğünü görebiliyorsunuz. Apple’ın şimdilerdeki havalı Genius Bar’ı Mike’ın zihninde ahşap bir masaya dönüşmüş ve koskoca Apple bir konteynır kalıvermiş. Google Data Center’sa neyseki hala bir uydusunu koruyabilmeyi başarmış ve kıyamet sonrası kalanlara biraz da olsa hala veri akışı sağlıyor gibi duruyor. Netflix ise tam bir TV çöplüğüne dönmüş. Eğer kıyamet sonrası olmasaymış, bir çağdaş sanat sergisine yakışacak kadar TV’ye sahip olmuş bu çizimde. Amazon durumu en iyi duran iki şirketten biri Fallen Giants serisindeki. Hala yıkılmamış ayakta, güneş paneli var ve tank tekerleğine benzer bir yapı kurmuş kendine yani mobil. Bir diğer hala havalı olan şirketse Microsoft Cloud. Microsoft Cloud adı gibi havalarda uçabiliyor Mike’ın konseptinde.
Tarih boyunca çok fazla şey yok oldu. İskenderiye, Berlin, İstanbul, Bağdat gibi birçok kütüphane yakıldı ve insanlar zamanda böylece geriye gittiler. Düşünün bir gün uyandınız ve bir savaş ya da kıyamet senaryosu yüzünden internet ve internette depolanan her şey gitti. Mike’ın Fallen Giants serisi buna referans olan bir seri. Sonuçta her şey biter ve yok olur. Çizerin on yıldır bizlerle paylaştığı hayal dünyasını ve “Everyday” evrenini daha detaylı incelemek için Instagram ve Behance’ini takipleyebilirsiniz.
Görsel: Fallen Giants