1 Kasım’a kadar cihazlarımızda geri alınan ve alınmayan saat meselesinin yarattığı karmaşa, belki haberi okurken yüzünüze ayrı bir tebessüm katacak. Uzun zamandır cihazlarımızın ve kullandığımız dijital hizmetlerin kişiselleşebildiği, hatta ne kadar kişiselleşse o kadar iyi, mantığıyla çalıştığı bir dünyada yaşıyoruz. Peki yaşadığımız zaman dilimini de kişiselleştirme cüretini gösteren var mı? Evet. Taeyoon Choi ve E Roon Kang In Search of Personalized Time projesiyle tam da buna kalkışıyor.
Gerçek zamanlı bir dünyada gerçek olmayan bir zamanı yaşamaya kalkışmak nasıl olurdu? Ya da halihazırda yaşıyoruz da bunu fark mı etmiyoruz veya örgütlü bir şekilde mi deneyimlemiyoruz? Finans, bulut tabanlı veri depolama, akıllı telefonların işleyişi gibi pek çok konuyu göz önünde bulundurduğumuzda küresel şekilde birbirimize senkronize olduğumuz bir dönemdeyiz. Böylece eşzamanlılığın biçimi çağımızın temel değerini oluşturuyor.
Newton tarafından ortaya konulan zamanın kendisinin doğası gereği değişmeyen, evrende tutarlı ve homojen şekilde aktığını varsayan mutlak zaman teorisinin günümüzde bu fikri iyice kuvvetlendirmesi sayısal olarak düşünüldüğünde deneyimlerimizin o an(lar)da hissettiklerimize göre daha revaçta olmasına sebep olabiliyor. Choi ve Kang bu çıkarımı New York ve Seul arasında geçen ve iki ülkenin de zaman diliminde tam olarak yaşadıklarını hissetmemeleri üzerine ortaya koymuş.
In Search of Personalized Time ile de mutlak zamana bir meydan okuma hamlesi olarak “şimdi”nin ne kadar farklı faktörlerle ilişki kurduğunu gösteriyorlar. Bunu da bilim insanları ve teknoloji uzmanlarıyla iş birliği yaparak Greenwich gibi kronolojik ve jeopolitik standartları geride bırakıp öne sürdükleri kişisel, sezgisel ve asenkronize bir zaman için alternatif bir ölçümleme standardıyla yapıyorlar.
Meseleyi daha da somutlaştırmak gerekirse, ikili Los Angeles’ta yaptıkları deneyde aynı ortamda bir araya gelen katılımcıların kendi kişisel zamanlarını yakalamalarını istiyor. Edindikleri tek bir tuşa basabildikleri saat üzerinden katılımcılar 30-90 saniye arasındaki herhangi bir yerin bir dakika olarak algıladıkları anında tuşa basıyor. Bu da onların dakika algısına göre farklı hızlarda tuşa basmalarına neden oluyor.
Bir müzede toplanan katılımcılardan daha sonra 3:30’da tekrardan toplanmaları isteniyor. Devamında herkes kendi 3:30 algısına göre toplandıkları mekana geri dönüyor. Deney sonrasında da katılımcılar zamanı kişiselleştirme ve mutlak bir zamanın nasıl oluşturulabildiği üzerine tartışmış.
Zamanı bu anlamda standarttan saptırmanın tamamen izolasyondan ibaret olduğunu da düşünmediklerini ekleyelim. İkili projeleriyle daha çok zaman üzerinde komün halinde nasıl pazarlık konusu olduğunu ve zamanın bu formu nasıl yakaladığını incelemek için iyi bir fırsat edindiklerini düşünüyor.
Görseller: I-S-O-P-T