Mutlu olmadığımız bir hayatta yaşıyorsak, yaşıyor sayılıyor muyuz? Ya da etrafımızda gördüklerimiz hayattan çok ölümü hatırlatıyorsa bize? Sokaklar toz toprak içindeyse, insanlar birbirinden sakınıyorsa fikrini, bedenini, gülümsemesini bunun neresinde hayat? Savaşsa bize dayatılan gerçeklik, biz ne kadar insanız? Biz barbar mıyız ya da asker miyiz? Halbuki bizim bu sıfatları ve durumları düşünmeden evvel insan olduğumuzu bilmeye ve düşünmeye ihtiyacımız var. ve insanlığımızı hatırlarken gülmeye. Ely Dagher’in yazıp yönettiği, 2015 yılında Cannes Film Festivali’nde Palme D’Or kazanan ve bu ay Vimeo Staff’ta gala yapan animasyon kısası “Waves’98” da bu mutsuzluklara ve kaçırılan güzel renkli anlara değiniyor.
Waves’98, savaş sonrası Beyrut’unda yaşayan bir gencin hayatında savaşın yıllarca sürmesinin etkisiyle yaşanan depresyon ve monotonluğu anlatıyor bizlere. Ve bu mutluluğun nasıl bir döngü içerisinde sonsuza uzanabileceğini gösteriyor. Bill Murray’nin başrolünü oynadığı 90’lar klasiği olan Groundhog Day’in depresif bir versiyonu gibi Waves ’98.
Hikayenin kahramanı Omar her gün ailesinin finansal stres yaşadığı, yeni haberlerin iç kararttığı bir döngüde yaşıyor. Duvarında Kate Moss x Supreme posteriyle Beyrut’un haritası yan yana asılı, buradan onun aslında geleceği için daha farklı planları olduğunu ve daha iyiyi ya da farklıyı arzuladığını görüyoruz. Omar şehrin silüetine bakıp iç çekerek, taş sektirerek günlerini geçirirken bir gün şehrin ortasında ışık hüzmesi beliriyor ve Omar’ın dikkatini çekiyor. Omar atlıyor motoruna ve ardına bakmaksızın ışık kaynağına gidiyor. Hikayenin gerisini Omar’ın keşfini anlatmayalım, ödüllü ve inanılmaz çizgili animasyon yaşatsın size.
Her Gün Aynı Güne Uyanmaktan Sıkılmadınız Mı?
15 dakika süren bu inanılmaz animasyon aslında tam da animasyon diyemeyiz. Tipik animasyonların dışına çıkıyor tarz olarak Waves’98. Hikayenin çoğunluğu elle çizilmiş eskizler ve çizimlerden oluşsa da Beyrut şehrinin uzak çekimleri ve dış çekimleri gerçek görüntü. Hatta sadece Beyrut şehri gerçek çekim değil, Omar’ın ve ailesinin TV izleme sahnelerindeki ya da herhangi bir ekran görüntüsünün göründüğü sahnede kullanılan haber videoları da gerçek çekim. TV’nin üzerine atılan grenler ve glitch’lerse görüntünün ait olduğu yılları 90’lara götürüyor. Hem animasyon hem de gerçek karelerin bir arada kullanılması gerçekten bu kısayı daha da etkileyici kılmış. Böylece yaşanan iç sıkıntılarının kaynaklarını gerçek bir şekilde de görüyoruz.
Waves’98 çok az diyaloga sahip ama seyirciyi çıkardığı melodik yolculukta az olmasına rağmen o sözler çok değerli. Film, yönetmen ve yazarı Ely Dagher’a çok kişisel gelse de aslında filmde anlatılan ilişkiler ve hisler hepimizin yaşadığı, ya da belki üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan bizlerin yaşadığı duygular. O yüzden çok da kişisel diyemem. Savaş sonrası tüm toplumların gençlerinde aynı his oluyor. Hepimiz durduk yere derin nefes alıyor ve savaştan sonra kalan havayı soluyoruz. Hatta belki bazen Omar’dan daha çok tedirginiz, belki büyük şehirlerde bu tedirginlik bomba patlamıyorsa yok ama büyükten küçüğe indikçe gözlerdeki korkular daha fazla görünüyor ve göz bebekleri tedirginlikten hep far tutulmuş gibi küçülüyor.
Görsel: Vimeo