GIF formatını hepimiz seviyoruz. Hatta bayılıyoruz. Bir anlık hareketle tüm duyguyu ve düşünceyi yansıtan görseller paylaşmayı seviyoruz. Bize sunduğu yeni medya alanı uzun metraj yapımların bir kesitini oluşturmamızı sağlıyor. Vine, Instagram gibi kısa video formatlarıyla paralel görünse de iki farklı kapıyla bambaşka dünyaya açılan medyalar aslında.
Behind The GIF: The Future of Online Visual Culture, oturumu GIF formatı yeni bir format olmadığından ve tarih içindeki değişimden bahsederek başladı. 1987’de geliştirilen ve kullanıma sunulan bu format, 28 yıllık macerasında türlü badireler atlatarak ve çehresini değiştirerek günümüze geldi. İnterneti ve dijital teknolojilerini medya, sanat, iletişim ve daha birçok alanda ağırlığı olan faktörler olarak kabul etmediğimiz günlerde GIF’in de toplum üzerindeki etkisi oldukça pasifti. O görüş değiştikçe GIF; sanat formu, popüler kültür formatı ve günlük hayatımızın içindeki bir dinamik haline geldi.
Bu görsel dosya formatını üretmek için hiçbir yetkinlik, eğitim, sertifika gerekmemesi de GIF’i popülerleştiren temel unsur. Herkes GIF yapabilir, herkes ürettiği GIF’i paylaşabilir. Hatta bir dizinin aynı sahnesini onlarca, yüzlerce kişi de yapabilir. Fakat GIF kültürü içinde sahneler aynı olsa da GIF’lerin farklı ve özel olması mozaiğin büyüleyici kılan tarafı. Tek bir GIF, bir çok hissi ve duyguyu aktarabiliyor. Ve her kullanan farklı bir düşünce yapısıyla kullandığı için dosyalar yeniden değerlendiriliyor.
Üretilen GIF’lerin %80’i televizyon ve sinema yapımlarından oluştuğunu belirtiyor, Giphy’nin kurucusu Alex Chung. Bu içerik de konseptin içini dolduruyor ve medyanın diğer endüstrüleri besleyen ve değiştiren bir mecraya dönüşmesini sağlıyor. Bir yapımın bir sahnesini keserek GIF yaptığınızda içerik platform ve bağlam değiştiriyor. Fakat aynı zamanda bu içerikler özüne de referansta bulunuyor.
Eğlenceli, komik ve güzel GIF’ler sadece içi boş tüketim malzemesi değil. Imgur pazarlama direktörü Tim Hwang bu konuda “Yakınını kaybeden birine GIF göndererek taziyede bulunamazsınız. GIF’in de etik de toplumsal yanları vardır.” örneğini verdi.
Dosya formatının okunuşu oturum boyunca tartışılan konulan arasındaydı. Yazıldığı gibi mi okunmalı yoksa JIF (Cif) olarak mı okunmalıydı?
Vine ve Instagram gibi kısa video formatı ile GIF’i kartılaştırdığımızda ise karşımıza önemli ayrımlar çıkıyor. Birincisi, kısa videolar bir kişinin ürettiği bir içerik oluyor ve onunla karşılaşanlar içeriği tüketiyor. Kendileri yeniden anlam yükleyip kullanamıyor. Yani bir kişinin ifadesiyle besleniyor kısa videolar. GIF’i ise her kullanan ve kullanım konumu için farklı bir anlam ifade edebiliyor.
İkinci basamakta kısa video formatının, uzun metraj yapımların kısaltılmış versiyonu olarak görebiliriz. Ancak GIF’lerde ses olmadığı için sessiz filmlere ve edebiyat gibi ifadeyi tek bir duyuyla aktaran medyaların şekil değiştirmiş hali olarak tanımlayabiliriz.
Üçüncü nokta ise GIF’lerin koleksiyon değeri vardır. İnternette bulunan GIF’leri saklayıp yeniden değerlendirmek istenildiğinde kullanmak isteriz. Arşiv değerini doğal olarak oluşturur. Kısa video ise birkaç kez tüketildikten sonra yeniden değer kazanmaz.
Medya değişimine devam ettikçe pazarlama, tanıtım, sosyal fayda, politika kampanyaları gibi birçok alana GIF’ler giriş yapacak. Şu anda Brezilya başkanı siyasi kampanyalarını Giphy üzerinde yayınladığı GIF’lerle sürdürüyor. Sanat alanında GIF üzerine kurulu New York’taki Museum of the Moving Image dikkat çekiyor. Hatta Bigumigu’da daha önce bahsettiğimiz müze kapsamındaki GIF festivali de dünya üzerindeki birçok sanatçıyı ağırlamıştı.
28 yaşındaki GIF teknolojisi, biz evrilmesini istediğimiz yönde değişmeye devam ediyor. Ve GIF ile yapabileceğimiz şeylerin sınırını henüz keşfetmiş değiliz.
Görsel; Bigumigu