Looking at a horse bir sanat projesi. Bir sergiye girdiğinizi ve karşınızda sayısız nokta ile karşılaştığınızı düşünün. Sizinle birlikte biri daha aynı esere baktığında o noktaların birleşip dört nala koşan bir at olduğunu görüyorsunuz, birkaç kişi daha geldiğinde atın hatları daha da belirginleşiyor, katılımcıların sayısı iyice arttıkça atın büyüleyici parlaklıktaki derisi ve tüm detayları da ortaya çıkıyor. Bu at her bakana baktığı yerden farklı şekilde görünüyor ve etkileşime giriyor. Ne kadar çok kişi bu sanat eserine bakıyorsa, eser o kadar değerleniyor. İnsanlar dağılınca görünümün yeniden soyutlaştığını ve yavaş yavaş dağılarak baştaki noktalara dönüştüğünü düşünün şimdi de.
Orada olmak isterdim.
Evan Boehm tarafından yaratılan bu sanat eseri üzerinde ne kadar çok göz varsa o kadar beliriyor ve güzelleşiyor. Eser vücut tanıma teknolojisi ve animasyon teknikleri kullanılarak hayata geçirilmiş. Yapmaya çalıştığı şey basit, ‘Bir sanat eserine bakmak ne demek?’ sorusunun yanıtını arıyor.
Proje için sanatçı Londralı dijital sanatlar stüdyosu Nexus Interactive Arts’tan Duncan Walker, Florian Casper, Pete Addington ve Rob Hart ile çalışmış. Şu an için Brighton’da bir dijital sanatlar festivalinde gösterilmiş olan eseri sanatçı farklı yerlere de taşımak istiyor. Böylece doğasında olan yenilenmeyi ve olduğu yerdekilere uymayı rahatlıkla tekrar yaşayabilecek.
Boehm’in anlatmaya çalıştığı her sergiye gittiğimizde yaşadığımız durumlarla ilintili. Eğer bir müzeye yoğun bir gününde gittiyseniz ve eserler hakkında hiçbir fikriniz olmamasına rağmen etraftaki kalabalık size o eserlerin çok önemli olduğunu hissettirdiyse konu bu. Bir sergide bir esere tek başımıza veya kalabalık bir grupla bakıyor olmamız esere bakışımızda değişime neden olur, eğer gruptan biri dağılırsa orada sosyal dinamik yine değişir. Bu at da bu durumu yansıtıyor diyebiliriz. Bir sanat eserine bakmak…