Bir zamanlar bilim kurgu filmlerine ve kitaplarına konu olan; hatta şimdi bile fantastik gelen, gen düzenleme ve tasarım bebekler gibi kavramlar günümüzde gerçeğe dönüşmüş durumdalar. İnsanlar olarak, hayal gücümüz sınırsız ve çok daha ilerisinin hayallerini kuruyoruz; biyokimya teknolojilerini kullanarak hastalıkları iyileştirmeye, hatta DNA’mızı değiştirip “süper insanlar” olmaya çalışıyoruz.
Konu genetik olduğunda mutlaka karşınıza çıkacak, çok kilit bir araç var: CRISPR. Bilim dünyasında heyecan yaratan ve Dünya’nın geleceğini şekillendireceğine inanılan bu teknoloji, Nobel ödüllü Jennifer Doudna tarafından bulundu, ve SXSW 2021’in bu oturumunda, kitabında onun hikayesini ele alan, çok satan yazar Walter Isaacson vardı.
CRISPR nedir, ne değildir?
Daha önce Steve Jobs ve Albert Einstein gibi isimlerin biyografilerini kaleme alan Isaacson’ın yeni kitabı “The Code Breaker: Jennifer Doudna, Gene Editing and the Future of the Human Race”, insanlığı bekleyen, potansiyel bir devrimi konu alıyor.
“Çocuklarımız yalnızca kodlama değil, aynı zamanda genetik kodlama da öğrenmek zorunda olacaklar,” diyor. “Buna en iyi örnek ise Jennifer Doudna.”
Panelde ilk bilimsel devrimin Albert Einstein ile başladığını savunan Isaacson, ikinci bilimsel devrimin bilgi teknolojisi ile başladığını söylüyor. Doudna’nın CRISPR keşfi ise üçüncü bir bilimsel devrimin eşiğinde olduğumuzu gösteriyor olabilir diyor.
Peki ne bu CRISPR? Bu kısaltma “düzenli aralıklarla kümelenmiş, kısa palindromik tekrarlar” anlamına geliyor. Bakteri ve arke gibi organizmaların genomlarında bulunan DNA dizileri ailesine CRISPR deniyor.
En basitleştirilmiş şekliyle özetlersek; bakteriler, geçmişte kendilerine saldıran virüslerle savaşabilmek için, özel bir bağışıklık sistemi geliştirmişlerdir. Sonrasında depoladıkları bu bilgileri, gelecekte saldıran virüslerle savaşmak için kullanırlar.
Isaacson olayı şu şekilde anlatıyor: “CRISPR bir DNA dizisini hedefler ve kesmek için bir enzim olan makas kullanır. Jennifer Doudna, bize bunu kendi genlerimizi düzenlemek için kullanabileceğimiz bir araca dönüştürebileceğimizi söyleyen kişi.”
Gelecekte bizi neler bekliyor?
Yani CRISPR’i kullanarak DNA’mızı düzenleme potansiyeline sahibiz ve bu aslında çoktan yapıldı bile. Çinli bilim insanları CRISPR’ı AIDS’e karşı bağışıklığı olduğunu söyledikleri “tasarım bebekler” yaratmak için kullandılar. ABD’de ise, orak hücre anemisi hastalarını iyileştirmek için kullanmışlar. Ancak tahmin edeceğiniz üzere, bu denli büyük bir teknoloji ahlaki ikilemleri de beraberinde getiriyor.
“İlk başta ’Bu harika bir şey, asla AIDS kapmayacaklar!’ diye düşünüyorsunuz ama bu aynı zamanda bir kliniğe gidip çocuklarımızı istediğimiz gibi düzenleyebileceğimiz bir zamanın gelebileceğine işaret ediyor. Daha uzun, daha kaslı, daha ‘güzel’ – peki ama nerede duracağız?” diye soruyor Isaacson.
CRISPR’ı Prometheus’un tanrılardan ateşi çalmasına benzeten Isaacson, daha önce hiçbir türün bunu başaramadığını söylüyor. Bu yüzden de çok dikkatli olmalıyız diyor.
Tabii ki, şimdi de teknolojinin etik sınırlarını anlamak için dünyanın dört bir yanından bilim insanları çalışıyorlar. Ancak yine de, bu sınırlar henüz bulanıklar ve “Bir Black Mirror bölümünün içinde miyiz?” diye düşündürüyorlar.
Isaacson’a göre bu sınırı “gereklilik”te çizmeliyiz. “Bilim insanları ve ülkeler toplanmalı ve CRISPR’ı genetik olarak gerekli olmayan herhangi bir şey için kullanamayacağımızı söyleyen kurallarımız olmalı,” diyor. Ancak teknoloji yaygınlaştığında kapalı kapılar ardında yapılacak testleri öngörebilir miyiz diye soran gazeteciye de, bunu bilmenin imkansız olduğunu söylüyor.
Görsel: SXSW 2021