İlkel mağara çizimlerinden, soyut ekspresyonist eserlere insanoğlu her zaman bir şekilde derdini, davasını, düşüncesini sayısız farklı çeşit tuvale, binbir türlü üslup ve materyallerle aktarmıştır. Hiç şüphe yok ki bu süreç insanın kendisi gibi onbinlerce yıl içinde evrilmiş, belki de bir öncekine göre radikal sayılabilecek farklı formlar kazanmaya devam etmiştir.
Bilgisayarlar, sensörler ve programlama dili ise an itibariyle deneysel olarak devam eden bu evrimin son ayağında bir hayli etkili olan görece yeni oyuncular. Mesela bir “fırça” olarak drone’lar kulağa nasıl geliyor?
Hatırlayacak olursak grafiti sanatçısı KATSU daha önce sprey boyalarla donanımlı bir drone aracılığıyla sanatını icra etmişti (en azından denemişti).
Bu sefer MIT Media Lab Fluid Interfaces‘tan çıkan “A Flying Pantograph” projesi, drone’larla çizim yapmayı çok daha doğal, neredeyse içgüdüsel bir seviyeye çıkarıyor. İnsan sanatçının yeteneği, kompleks algoritmalarla fiziksel dünyayı anlamlandıran drone ile birleşip; uzak gelecekte bile sanatın anlam tartışmalarının asla sonlanmayacağının garantisini veriyor.
Drone’un bir “dışavurum temsilcisi” olarak kabul edildiği bu projede, çizimini uzaktan başka bir yüzeye hayali olarak olarak, tuvale dokunmadan yapan çizerin kalem hareketlerini, havada süzülen drone eşzamanlı olarak tuvale aktarıyor.
Şimdilik, görsel ve düşünsel derinliğe sahip eserler için erken bir aşamada olsalar da gelecekte mükemmelleştirilmiş natürel tarzda eserlerin veya saf zihin kontrolüyle ortaya koyulabilecek dışavurumcu işlerin drone’lar aracılığıyla tuvale aktarılması şimdiden heyecan verici bir ihtimal.
Görseller; Fluid Interfaces by MIT Media Lab