Yaratıcı bünyeler için günlük besin kaynağı
Cem Güventürk’ün “Ay, Güneş ve Ay” Sergisi Açılıyor

Cem Güventürk’ün “Ay, Güneş ve Ay” Sergisi Açılıyor

Cem Güventürk, 9 Şubat’ta Müze Gazhane’de izleyiciyle buluşacak "Ay, Güneş ve Ay" sergisiyle ilgili sorularımızı yanıtladı.

Cem Güventürk, mizah dergilerinde aşina olduğumuz estetiğin dışına çıkarak, renk ve boya kullanımıyla anlatımını zenginleştirmiş, cesur ve yenilikçi bir çizer. Boyayı tıpkı bir ressam gibi kullanarak karikatürün içine taşıdı ve kendine has bir dil oluşturdu. Renkler ve boya izleri, yazılı metni tamamlayan bir şeye dönüştü.

2023’te “Kendime Ulaşacağım ama Hangi Yoldan?’ adlı ilk kişisel sergisinde sevenleriyle buluştu. İkinci kişisel sergisi için de geri sayım başladı. İnsanın anlam arayışını ve varlığını konu alan “Ay, Güneş ve Ay” adlı serginin küratörlüğünü, Begüm Güney üstlenmiş. Sergi; 9 Şubat – 13 Nisan tarihlerinde, Müze Gazhane’de, L Binası’nda izleyiciyle buluşacak.

Cem Güventürk, sergiyle ilgili sorularımızı yanıtladı. Sizi röportajımızla baş başa bırakıyorum.

“Ay, Güneş ve Ay” ismi ne anlama geliyor? 

Cem Güventürk: Sergi, ismini modern insanın anlam arayışından alıyor aslında. Modernleştikçe içe dönmeye başlasak da hâlâ kendimizi bulma meselesinde yol göstericiler arıyoruz. Bu, zamanın ruhu, medya ve popüler kültürün dayattığı bir konu aslında. Duygu durumumuz gezegenlerin dizilimine, Ay’ın çekim gücüne, Güneş ışınlarının geliş açılarına bağlı gibi görünüyor. Bu, uzun süredir üzerine düşündüğüm bir konuydu ve çok geniş, kapsamlı bir done sunuyordu. Ben de bunu sanatla ifade etmenin bir yolunu arıyordum.

Modern insanın kendini anlama çabası bana hep sihirli, ürkütücü, komik-hüzünlü ve bir o kadar da tuhaf gelmiştir. Sergi, işte bu fikirler üzerine inşa edildi.

Sergide bizleri ne tür işler bekliyor?

Cem Güventürk: Birçok farklı alan ve disiplinde üretilmiş işler var. Multidisipliner bir sanatçı olmayı seviyorum. Sergi, tuval ağırlıklı olsa da heykeller ve kâğıt eserler de içeriyor. Boyalar, kumaşlar, seramikler ve camlarla geniş bir yelpazeye yayılan çalışmalar göreceksiniz. Aynı zamanda “geveze” bir sergi olduğunu da söyleyebilirim; yazınsal tarafları sevdiğim için ziyaretçiyle konuşan, onlara bir şeyler anlatan bir sergi hazırladım.

“Ay, Güneş ve Ay”, yaklaşık bir buçuk yıllık bir emeğin ürünü

“Ay, Güneş ve Ay” sergisinin yaratıcısı olarak bu serginin en sevdiğin yanı nedir? Bu sergiye hazırlanırken kendine meydan okuduğun noktalar oldu mu? 

Cem Güventürk: En sevdiğim yanı şu ki –bence ziyaretçiler de gezdikçe bunu fark edecek– sergideki resimlere ve heykellere baktıkça, onların da kendilerine baktığını ve onlarla konuştuğunu hissedecekler. Müze Gazhane’nin L Binası’nda gerçekleşecek sergiyi, devasa bir “insan ruhu okuyan bina” hâline getirmek istedik. Burası, alanın en büyük binası ve orayı doldurup doyurucu bir sergi hazırlamak benim için başlı başına bir meydan okumaydı.

Ayrıca, ilk kez çalıştığım birçok malzeme oldu ve bu da süreci benim için zorlayıcı ama aynı zamanda çok değerli kıldı. “Ay, Güneş ve Ay”, yaklaşık bir buçuk yıllık bir emeğin ürünü. Sevgili küratörüm Begüm Güney’in de büyük katkılarıyla, içimize sinen bir sergi ortaya çıkardık.

Renklerle ve fırça izleriyle; karikatürdeki kontur çizgilerinin, taramaların ve konuşma balonlarının anlatamayacağı şeyleri anlatabiliyorsun. “Ay, Güneş ve Ay”da sergilenecek tuvallerinde bu resimsellik daha da yoğun hissediliyor. Kendine uzaktan baktığında, bu dönüşümün nereye doğru evrildiğini hissediyorsun? Uzun vadede nereye doğru evrilmesini istersin?

Cem Güventürk: Ben eserle –hatta daha da öze indirgersek çizgiyle ve öyküyle– karşılıklı bir kimya oluşturmayı seven biriyim. Bazen ben onları bir yere götürürüm, bazen de onlar beni. Eğip bükmeyi, zorlamayı sevmem. Kimi zaman bazı öyküler renklerini ve figürlerini kendi seçer; kimi zaman da çizgiler ve ifadeler hikâyeyi bambaşka bir yere taşır. Bu paslaşmaların kariyerim açısından da yol gösterici olduğunu düşünüyorum.

Bir plan, proje ya da formüle sıkı sıkıya bağlı kalmaktansa, yaptığım işi iyi yapmaya odaklandıkça kendi rotasını oluşturmasını ve ben de bu rüzgârda savrulmayı seviyorum.

Günümüzde, sanatçı sayısı kadar farklı sanat türü ve akımı var diye düşünüyorum. Böyle bir ortamda elbette kendi sanat türünü tanımlama ya da kendini belirli etiketlere hapsetme mecburiyetin yok. Ancak merak ediyorum tanımlayacak olsan, kabaca nasıl tanımlardın?

Cem Güventürk: Bunu, bahsettiğin gibi, çok kısıtlayıcı buluyorum. Hatta bence yaratıcı işlerle uğraşan insanları kariyerlerinin ilk basamaklarında bir tür patinaja sokuyor. “Tarzımı bulmalıyım, hep bu olmalıyım, baktıklarında ‘bu şudur’ demeliler” gibi düşünceler, üretimi fazlasıyla sınırlayabiliyor.

Ben bu konuda biraz daha içgüdüsel hareket ediyorum. Samimi oldukça, bir kimlik ya da tarzın kendiliğinden şekilleneceğine inanıyorum. Bende de böyle oldu. “Şimdi şunu yapmalıyım” ya da “şöyle yapmalıyım” gibi düşünceler yerine, bilinenin dışına çıkmaya cesaret etmek ve beni sınırlayan her şeyden uzaklaşıp içimden geleni yapmak, eserlerimi hem daha gerçek hem de daha “ben” hâline getirdi.

Bu kimyayı seviyorum ve ismimin önüne bir etiket koymak yerine, yaptığım işin beni tanımlamasına izin veriyorum.

Çalışmalarındaki metinler (varoluşsal aforizmalar, felsefi, sosyal ve psikolojik analizler…) nasıl ortaya çıkıyor? Çizim ve renk, metinlerin ardından mı geliyor? Yoksa eş zamanlı mı ortaya çıkıyorlar?

Cem Güventürk: Bunun kesin bir sıralaması yok. Ama her zaman yanımda bir not defteri olur ya da telefonuma kısa kısa çıkış noktaları yazarım. Fikrin oluşması için demlenmesine de izin veririm.

Aklıma gelen ilk anda onu hemen bir şeye dönüştürmek yerine, “Bunu neyle birleştirebilirim, nasıl anlatabilirim?” diye düşünmeye başlarım. Ancak bazen de tamamen bir görselden yola çıkarak hikâyeyi kurguladığım oluyor. Küçük bir eskizden hareketle, onu nasıl hikâyeleştirebileceğimi düşünüyorum.

Yani, her iki yöntem de sıkça kullandığım metotlar arasında.

Görsel: Cem Güventürk